Cinsellik her şeyden önce biyolojimizin gereği olarak var olan bir şeydir. Türün devam, dolasıyla da insanlığın devamı iki cins arasındaki cinsel ilişkilere bağlıdır. Evrim başmağını yukarı doğru çıktıkça bebekle bakıcısı arasındaki psiko- sosyal etkileşimlerin cinsel davranışın belirlemesinde artan oranda önemli bir rol oynadığını, genetik ve hormonal etkenlerin etkisinin göreli olarak azaldığını görürüz.
Cinselliğe Biyolojik Bakış Açısı
Cinsellik temel içgüdüdür. Cinsel işlevler, başta merkezi sinir sistemi, beş duyumuz ve genital organlar olmak üzere tüm bedenin kapladığı ve bedenimizin ürettiği 30’ dan fazla hormon ve kimyasal maddenin karmaşık bir etkileşim ile yürütülen bir süreçtir. Bu nedenle başta hastalıklar, kullanılan ilaç ve maddeler ile bedenimizin etkileyen her etkenin yanı sıra: gebelik, menopoz, ergenlik gibi her dönemsel durum cinselliğimizi de etkileyebilir.
Sonuç olarak sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için sağlıklı işleyen beden olmazsa olmazımızdır.
Cinselliğe Sosyokültürel Bakış Açısı
Kişilerin içine doğduğu ve yetiştiği aile, yakın çevre alt kültür ve toplumsal yapı, gelenekler ile dini inanç ve ahlaki öğrettiler de cinsel tutum ve davranışlarımızı belirler. Birçok zaman, yalnızca sosyokültürel nedenler herhangi bir cinsel işlev bozukluğunun ortaya çıkmasında başlıca rolü oynayabilmektedirler.
Örneğin, vajinismus oluşumunda muhafazakar toplumsal yapı, bekaret ve namus gibi geleneksel değer yargıları, aşırı acı, kanama ve ilk gece korkuları gibi cinsel mitler ile cinselliğin yasaklandığı, rahatça konuşulmadığı cinselliğe yönelik olumsuz tutumların sergilendiği tutucu aile ortamlarında yetişmek gibi unsurların etkisinin oldukça büyük olduğu bilinmektedir.
Cinselliğe Psikolojik Bakış Açısı
Sağlıklı işleyen bir beden cinsellik için gerekli altyapıyı oluşturur. Ancak, cinselliğin nasıl yaşanacağı, ne zaman, nerede, nasıl olacağı, nasıl uyarılıp nasıl doyuma ulaşacağı gibi durumlar psikolojimiz ile belirlenir. Cinsel işlevler esas olarak merkezi ve periferik sinir sistemi tarafından yönetilmektedir.
İnsan psikolojisini oluşturan temel taşlardan, kişilik özellikleri, duygular, bilişsel işlevler, geçmiş yaşantılar, travmalar, öğrenilmiş davranış, modelleri vb. cinselliğe yaklaşımımızı ve seçimlerimizi de belirler.
Sonuç Olarak: Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için bu üç bakış açısının da önemi vardır. Birey cinsel bir sorun ya da cinsel işlev bozukluğu yaşadığında sorunun çözümü için gerçekleştirilecek her türlü tedavi yaklaşımında bu üç temel unsurun göz önünde tutulması gerekir. Artık tüm dünyada kabul edilmiş olan modern tedavi yaklaşımları insanı Bio- Psiko- Sosyal bir varlık olarak tanımlamakta ve tüm tedavi stratejilerini bu temel saptama üzerine kurmaktır. Kuşkusuz bu yaklaşım insan cinselliği ve cinsel yaşam sorunları için de geçerlidir.
Cinselliğe ilişkin sorunların çözümünde yalnızca tıbbi bir yaklaşım yeterli olmayacağı gibi yalnızca psikolojik ya da sosyokültürel bir yaklaşım da yeterli olmayacaktır. Modern cinsel tedaviler, bu üç yaklaşım da bireye toplumsal ya da kültüre özgür uygun biçimde kapsar.
Mit
‘Mit’ (Myth) adı üstünde şehir efsanesi, toplumda kulaktan kulağa aktarılan, gerçek zannedilen, ancak gerçekle ilgisi olmayan bilgi anlamına gelir.
YAYGIN OLAN CİNSEL MİTLER
Peki cinselliği düşündüğünüzde nasıl bir duygu hissediyorsunuz?
Cinsellik deyince aklınıza ne geliyor?
Bu soruların cevabı cinselliğe bakış açınızla ilgili ipuçları verebilir. Buraya dikkat, çünkü cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, yani mitler, siz farkında olmadan sizin cinselliğe bakış açınızı ve cinsel yaşamınızı olumsuz yönde etkileyebilir. Cinsel mitler, kişinin cinsellikle ilgili doğru zannettikleri, abartılı, yanlış ve bilimsel tutarlılığı olmayan inanışlara denir. Cinsel mitler hakkında kendinizi test etmek istersiniz Psikolojik Testler kısmındaki CİNSEL MİTLER testine bir gözatabilirsiniz.
- Penis vajinaya zor girer ve acı verir. İlk cinsel birleşme kadın için acı vericidir.
Bu cinsel miti başımızdan savmak için vajinayı biraz tanımakla işe başlayalım. Kadın üreme organında idrar yolu ve vajina olmak üzere iki açıklık vardır. Vajina cinsel birleşmenin ve doğumun gerçekleştiği açıklıktır. Vajinanın kas yapısı tıpkı bir büzgülü etek gibidir. Esner ve sonra tekrar daralır. Doğum sırasında bebeğin geçebileceği kadar esneyebilen ve sonra tekrar büzülebilen bir yapı, penis girişi söz konusu olduğunda da gayet rahatlıkla esneyebilir. Aynı zamanda ön sevişme, dokunma ya da başka bir motivasyon kaynağı yardımı ile kadının cinselliğe hazırlanmasıyla, vajinanın iç yüzeyinde kaygan şeffaf bir sıvı salgılanır. Islanma dediğimiz bu durum gerçekleştiğinde penisin vajinaya girişi acı hissi yaşatmaz. Cinsel birleşmede acı hissine neden olan şey, vajinada ıslanma evresi gerçekleşmeden cinsel birleşme denenmesidir.
- Erkeklerde cinsel organın büyüklüğü önemlidir. Cinsel organın büyük olması kadının daha çok keyif almasını sağlar.
Cinsel ilişkide haz almak cinsel organ büyüklüğü ya da küçüklüğü ile ilişkili değildir. Cinsellikte alınan hazzın çiftlerin iletişimi, uyumu, duygusal paylaşım, motivasyon gibi bir çok psikolojik unsuru içerir.
. Kadın sevişmeyi başlatmak istememelidir. Erkek ise sevişmek için daima istekli ve hazırdır.
Özellikle cinsiyet rollerine yüklenen işlevsiz anlamlar cinsel hayatı olumsuz yönde etkiliyor. Bu inanışın aksine bir kadın da sevişmeyi başlatmak isteyebilir. Bu onun ahlaksız olduğu anlamına gelmez, sağlıklı bir yetişkin olduğu anlamına gelir. Erkeğin de her zaman ilişkiyi isteme, başlatma gibi bir zorunluluğu yoktur. Zaman zaman partnerinden bekleyebilir, onun başlatmasını isteyebilir, ya da isteksiz olabilir.
- Sevişmek hakkında konuşmak büyüyü bozar.
Cinsel ilişki öncesinde, sırasında ya da sonrasında konuşmak, çiftlerin birbirlerini yönlendirmeleri, bilgilendirmeleri cinsel yaşamı iyileştirir, zenginleştirir. Bu yüzden sevişin de, konuşun da
- Cinsel organlar ve cinsel sıvılar pistir.
Cinsellikte tiksinme duygusunu tetikleyecek ve kaçınmalara neden olabilecek bir cinsel mittir. Cinsel organlar doğaları gereği kirli, mikroplu bölgeler değildir. Kadın cinsel organı kendi PH düzeyini ve hijyenini koruyacak bir mekanizmaya sahiptir ve sürekli olarak kendini temizler. Erkek spermi ise tamamen steril bir sıvıdır. Bir düşünün, Spermde bir tane mikrop ya da bakteri olsaydı, rahimde döllenme ile embriyo oluştuğunda, doğacak çocukların hepsi hastalıklarla doğardı.
- Cinsel ilişkide bir kez sorun yaşanırsa bu tekrarlayacaktır.
Cinsel ilişki sürecini performans gibi algılama, yaşanan herhangi bir aksiliği başarısızlık olarak görmek, ya da karamsar bir bakış açısıyla bunun hep tekrarlayacağını düşünmek çok da sağlıklı ve doğru bir bakış açısı değil. Kadın da erkek de cinsel ilişki yaşarken mükemmel olmak zorunda değil. Bir kadın ya da erkek, bir ilişkide orgazm olmayabilir, uyarılmayabilir ya da istemediği başka bir durumla karşılaşabilir. Daha sonra bunları tekrar yaşamayabilir. Bu konularda mükemmeliyetçi ve zorlayıcı olmak yerine bu yaşananların doğal olduğunu bilmekte fayda var.
- Mastürbasyon zararlıdır. Oral seks güvensizdir.
Cinsellikte bazı davranışları anormal olarak kodlamak sık görülen yanlış inanışlardandır. Mastürbasyon, oral sex, fantezi kurmak ya da başka herhangi bir davranış… Yetişkin iki insan birbiriyle istediği cinsel eyleme girmekte özgürdür. Cinsellikte yasak diye bir kavram yoktur. Normal olmayanın sınırını şuradan çizebiliriz. Çiftlerden birinin diğerini herhangi bir şeye zorlaması anormal bir durumdur ve kabul edilemez.
Sonuç olarak, cinsellik kadın için de erkek için de öğrenilen, değişen, gelişen bir süreçtir. Size olumsuz duygular yaşatan eksi inançlarınızdan kurtulmanız, daha keyifli bir cinsel yaşamın kapılarını açacaktır.