Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliğini, “atmosferin doğasını değiştiren herhangi bir kimyasal, fiziksel veya biyolojik toksin tarafından dış ve iç (ev) ortamların kirlenmesi” olarak tanımlıyor. Sonuçta bizi çevreleyen hava saf ve temiz olmaktan çok uzaktır.. Dünya nüfusunun neredeyse tamamı (% 90) günlük kirlilik yaşamaktadır. Her yıl 2 bin yeni çevresel toksin dünyaya tanıtılıyor. Bu toksinlerin çoğu sözde yiyeceklerimizi “koruyucu” amaçla kullanılan katkı maddelerinde, böcek ilaçlarında olmakla birlikte; soluduğumuz havada, giydiğimiz kıyafetlerde, deterjanlarda, kozmetik ürünlerde, içtiğimiz suda, sigara, alkol ve her yerde bulunur. Adeta bir toksin havuzunda yüzmekteyiz. Bütün bu toksin/atıklar; hücrelerimize, organlarımıza, cildimize, hatta eşsiz yaşam şifremiz olan DNA larımıza zarar verir
Hava kirliliği yalnızca çevreyi etkilemiyor; cildinizi de tehdit ediyor. Cilt tonunda farklılıklar, ışıltı ve nem kaybı, sivilcelenme, yaşlanmanın hızlanması, hatta cilt kanseri bu etkilerden bazıları… Yapılan bir araştırmada 24 yıl boyunca şehirde ve kırsal kesimde yaşayan kadınlar karşılaştırılmış ve bunun sonucunda daha fazla kirli havaya maruz kalan kadınlarda daha fazla siyah nokta, leke ve kırışıklık olduğu görülmüş. Artık, bu hikayenin tek kötü adamı güneş değildir; çünkü hava kirliliğinin de cildimiz için ne kadar zararlı olabileceğinin farkındayız.
Duman, is, asit, sigara, küf, polen, ağır metal, endüstriyel atıklar, egzoz, pestisitler, herbisit, dijital teknoloji, enerji santralleri gibi kirletici maddeler mikroskobik boyutlarda atmosfere salınır. Cildimiz atmosfer ile arayüz oluşturur. Kirli hava cildimizle temas ettiğinde yalnızca cilt yüzeyinde kalmayıp cilde de tutunur. Bu partikülle, ciltteki gözeneklerden-20 kat-daha küçük olduklarından derinin en alt tabakalarına kadar iner. Yalnızca iltihaba ya da su kaybına değil, aynı zamanda cildin esnekliğini ve sıkılığını kaybetmesine yol açan hücre-düzeyinde reaksiyona sebep olur. Hava kirliliği ciltteki kolajenleri ve lipit tabakasını kırar ve cilt bariyeri fonksiyonları bu yüzden zarar görür.
Ama aslında şanslıyız; çünkü bu bahsettiklerimizin önüne geçilebilir. Cildi iyi temizlemek, her gün antioksidan kullanmak gibi cilt bakımınızda yapacağınız kolay değişikliklerle, cildinizdeki güzel etkileri görebilirsiniz. İşte size üç adımdan oluşan bir çözüm stratejisi:
1. Cildinizi iyi temizleyin
Hepimiz cildimizi temizlememiz gerektiğini biliyoruz ama birçoğumuz bunu o kadar da iyi yapmıyoruz. Cildi her gün olması gerektiği şekilde yıkamak kirliliğin cildinizde yarattığı baskıyı azaltmanın en önemli parçasıdır. Sabahları, ışıltı patlaması yaratan ürünlere cildinizi hazırlamak için yüzünüzü yıkayın. Orta dereceli bir cilt temizleyicisi kullanın. Yalnızca gerçekten çok yağlı ciltlere sahip kimseler daha güçlü temizleyicilere ihtiyaç duyarlar. Geceleri ise daha derin bir cilt temizliği gerekiyor; çünkü zaten makyaj ve günlük kir ve terin ciltten temizlenmesi gerekiyor ama bir de potansiyel olarak zararlı kirleticilerin oluşturabileceği tabakayı ortadan kaldırmak ancak derin bir cilt temizliğiyle mümkün olur. Amacımız cildi çok fazla ovalamadan, kuruluğa ya da tahrişe sebep olmadan güzelce her şeyden temizlemektir. Aksi halde, akne gibi cilt sorunlarıyla karşılaşabiliriz. Yüz fırçası, özellikle is, duman gibi yapışkan partiküllerin temizlenmesi açısından elle yıkamaktan daha etkili olabilir. Hala tam sönmemiş sigara izmariti gibi bir kirletici maddenin cildinizde sıkışıp kaldığını, zehirli kimyasalların cildinize aktığını bir düşünün. Böyle bir durumda yalnızca yüzünüzü yıkamak yeterli olmaz, peelingle bu zararlı maddelerden cildinizi arındırabilirsiniz. Cildiniz aşırı hassassa gece bakımınıza hafif ve nazik bir peeling uygulaması da ekleyebilirsiniz. Cildiniz tahriş olursa her gece değil, iki gecede bir olacak şekilde bu uygulamaya devam edebilirsiniz. Son olarak, özellikle de büyük şehirde yaşıyorsanız, bir pamuk yardımıyla cildinize tonik uygulayın ve böylece her şeye rağmen yüzünüzde kalmış olabilecek artıkları da temizleyin.
2. Antioksidanlar ile cildinizi nötrleyin
Hava kirliliği cildinizin içine işlediğinde, oldukça değişken moleküllerden oluşan serbest radikaller yaratır. Serbest radikaller, yaşlanma sürecinin kilit oyuncularıdır. Bir odada zıplayan tenis topu gibi gelişigüzel hareket ederek etrafına zarar verir. Cildimizde de cildimizin en önemli destek proteini olan kolajene, elastine ve hatta eşsiz genetik şifresi olan DNA’sına zarar verirler. Tüm bu zarar leke ve ince çizgiler olarak kendini gösterir. Serbest radikaller iltihap ve kızarıklıkları arttırabilir ve bu da akne ve rosaseyi daha da kötüleştirir. Ancak serbest radikallerin sebep olabileceği en tehlikeli şey DNA hasarı ve hücre mutasyonudur; çünkü bunlar kanserle sonuçlanabilir. Antioksidanlar, başka değişle panzehirlerdir. Serbest radikalleri nötr hale getirip ciltteki tahrip edici etkileri azaltabilir. En önemli antioksidanlar, genel olarak A, C ve E vitaminleri, DMAE, alfa-lipoik asit, selenyum gibi mineraller vb. ile bitkisel antioksidan (resveratrol, likopen, lutein, soya izoflavonları, yeşil çay, üzüm çekirdeği, vb.)’lardır. Araştırmalara göre serbest radikallerin yaratacağı hasarın önlenmesi ya da azaltılması açısından antioksidanlar en iyi tedavi yöntemlerinden biridir. Cildin korunmasına yardımcı olmak için sabah cildi temizledikten sonra antioksidan içeren bir serum uygulayın, gece de aynı işlemi uygularsanız cildin kendini onarma sürecini desteklemiş olursunuz. İlaveten, koyu renkli meyveler, yeşil yapraklı ve taneli sebzeler gibi antioksidan açısından zengin besinler tüketmelisiniz; çünkü bu besinler vücudumuzun, bilhassa cildimizin kendini onarma potansiyelini arttırması açısından önemli bir rol oynarlar.
3. Cildinizde koruyucu bariyer oluşturun
Her sabah güneş kremi kullanın. İnsanların sebep olduğu hava kirliliği yalnızca cildi doğrudan etkilemekle kalmayıp ozon tabakasının aşınmasına da yol açıyor. Ozon tabakası ise bizi güneşin zararlı etkilerinden bir kalkan gibi koruduğu için, bu tabakanın aşınması yüzünden artık soğuk, bulutlu havalarda bile güneşin etkilerine hiç olmadığı kadar maruz kalıyoruz. UV ışınlarının daha güçlü olduğunu biliyoruz ama bu UV ışınlarının yalnızca daha fazla güneş yanığına sebep olacağı anlamına gelmiyor. Artık UV ışınları bir şeyleri hızlandırıcı etkiler gösteriyor. Yani, lekeniz varsa ya da cildiniz tahriş olmuş, kızarmışsa, durumunuz daha da kötüleşecektir. Her gün SPF 30 korumalı güneş kremi kullanın. Ayrıca, en son krem formüllerinde antioksidan içeriği de var. Dolayısıyla kirlilikle-mücadele anlamında da daha etkililer. Güneş koruyucu kremler, antioksidanlar ve doğru cilt temizliği sayesinde olduğundan daha yaşlı görünen ya da cilt kanseri riski taşıyan bir cilt artık kaderiniz olmayacak.
Yaşlı görünmek bir seçenektir.
Cildimizin en büyük düşmanı zaman değildir!. Ona davranış şeklinizdir.
Güçlü antioksidan ve vitamin içeren kozmetik ürünleri kullanarak cildinizi serbest radikallere karşı koruma altına alın…
Emaneti koruyun…
Unutmayınız ki cildinize uygun yoğunlukta ve formülde ürün seçiminde
ayrıntı ve adres dermatologunuzdur.