İşte Bu Doktor İndir

Yuvada Cinsiyet Değil Eş Olmak Esastır
(Eş ve Eşitiz)
    
Eşler birbirinin gücünden güç alırlar. Sen kadınsın veya sen erkeksin gibi cinsiyetçi bir yaklaşımla ona baskı yapmak yerine biz eşiz ve elbetteki eşitiz. Bu şekilde yaklaşım eşimizi güçlü kılar ve bu bize dönüp güç katarak bizi rahatlatır.

    Eşler olarak birbirimizin ayrı ayrı yeteneklerinden yararlanarak konforumuzu arttırabilmeliyiz. Neden bana benzesin veya benim gibi benim istediğim gibi olsun ki, zaten benden bir tane var deme daha doğru olmaz mı? Eşlerin ayrı ayrı donanımlı ve yetenekli olması yuvaya güç katan, bizden, bize ait bir şeydir. Araba kullanmayı bilen eşimizin biz yorulduğumuzda veya rahatsızlandığımızda arabanın direksiyonuna geçip yola devam etmesi gibi bir şey.

    Elbetteki cinsiyetin getirdiği iyi yada kötü yönde bakılacak ve ayrıcalık oluşturmayacak, üstünlük olarak yorumlanmayacak şekilde sorumlulukları vardır.  Mesela çocuk doğurma veya onun emzirilmesi kadına ait bir zorunluluktur. Ancak çocuğun bakımı ve temizlenmesi birlikte yapılabilecek bir iştir. Doğum yapan, emziren eşin o andaki maddi ve duygusal ihtiyaçlarını fark etmek, taktir ve destekle güç vermekte erkeğe ait zorunluluktur. Annenin yoğunluğu ve yükü görülmeli destekle yükünün alınması bir zorunluluktur. Annenin ayrıca bir yoğunluk yaşamasına müsade edilmemeli. Mutfağa veya evin temizliği, dışarı alışverişi, misafir ağırlamak, misafirliğe gitmek gibi çeşitlendirebileceğimiz işler birlikte yapılabilecek yada daha müsait olan eşin yapması gibi.

    Sıkça duyduğumuz, “çocukluk ve ergenliği sağlıklı geçirmemiş kişilerde özgüven eksikliği ve kimlik gelişimi tamamlanamaz bu da evlilikte yetersizlik yaşatır” gibi geçmiş yaşantıların suçlanması sıkça yapılan hatalardan biridir. Belki kısmen doğru ancak mazeret olarak kabul edilecek ve değişemeyecek kadarda kesin doğrular değildir. Geçmişimizin toplamı olduğumuz halde geleceğede ait olduğumuzu geleceğimiz için yapabilecek daha çok şeyimizin olduğunu da bilmeliyiz. Çünkü artık geçmişin deneyimleriyle bu günümüzü yaşıyoruz. İnsan her haliyle gelişmeye ve değişmeye müsaittir. Benzer sorunlarda geçmişi suçlama kolaylığı yerine şimdi ve yaşanan anda ne yapılabilir ona bakılmalı. Önemli olan sorunu doğru tesbit etmek ve yapılabileceklerimizi zamana yayarak yapmaktır.

    O benim eşim değil mi, beni anlamak zorundan, bana tahammül etmek zorunda, ben neden kendimi ona açıklayayım ki, zaten bilmesi gerekmez mi gibi kehanet bekleyici algılarla başkasına gösterdiği özenli, nezaketli tutum ve davranışın eşe gösterilmemesi sıkça yaptığımız bir hatadır. Halbuki biraz empati yapsak eşimizin benzer tutum ve davranışlarında bizimde rhstsız olacağımızı anlarız. Böyle kolay bir empati ile bizim beklediklerimizi eşimizinde bekleyebileceğini anlamak zor olmayacaktır.
    
    Nezaket ve iltifatın en yoğun yaşandığı yer evlerimiz olmalı. Bizi her gün maddi manevi besleyen, yeşerten ve sosyal hayata hazırlayan yer evlerimizdir. Bizim asıl aynamız evimizde eşimiz ve çocuklarımızla olduğumuz halimizdir. Hani bir söz var “Marifet iltifata tabidir” bu tutumun en çok gösterilmesi gereken yer her zama olgunlaşmaya müsait olan aile hayatıdır.
    
    Evinde nazik ve nezih olamayan, dışardaki nezihliğinde ancak riyakar yapmacık davranan biri olur. Unutmayalım ki aynamız olan evlerimizi sabah nasıl bırakıyorsak akşam öyle buluruz. Bıraktığımızdan fazlasını beklemek haksızlık olmaz mı…?

    Eşler arasında sevgi, şefkat ve anlayış en temel duygulardır, onlar bize biz onlara aitiz. Elbetteki bu aitliğimiz mutlak şekilde bir şey değildir.
    Şefkatimiz, karşılık beklemeden onun değerlerine kıymet vermek onu taşımaktır.
    Sevgimiz, eşimize sevgimizi yaşatma onu önceleyerek sevgi ve değerine olabildiğince karşılık vermektir.
    Beğenme, eşimizde gördüğümüz hoşa giden tutumlarını taktir etmek, bizce yanlış olan şeyleride eleştirel ve kırıcı olmadan onunla konuşmak, değişim ve benzeşmelerimizin daha iyi olması için onu sıkça taktir etmek ve desteklemektir.
    Anlayışımız bizim kendimize ait bireysel özel alanımız olduğu gibi eşimizin de kendisine ait bireysel özel alanına saygı göstermektir.
    Bu yaklaşımı en çok cinsiyet gütmeden eşler hak etmektedir. Biz birbirimize aitiz ama birbirimizin mülkü değiliz. Bazen bunu karıştırarak birbirimize eşya muamelesi yaptığımız olmakta. Bu tutum eşler arasında değerlilik duygusuna zarar vermektedir.
    Elbette Kadın-Erkek ayırımı olmadan özel alanımız var biz bir bireyiz deme hakkımız var. Ancak kendi özel alanımızda da olsak biz bir eşiz ve anne babayız bilinciyle yaşamak gerektiğini tekrar tekrar belirtmek isterim.

    Elbetteki evliliğin gerektirdiği yükümlülülükler vardır ve olmalıdır. Ancak bu sorumluluklar, karşılıklı iletişim ve karşılıklı yarar içinde ve ikimizi mutlu edecek şekilde ele alınmalıdır.

    Sağlıklı iletişimde maksat karşımızdakini anlama ve kendimizi ona anlatmak şeklinde olmalı. Bu şekilde eşler olarak zamanla birbirimizi anlayacak ortak alanlarda buluşacak ve giderek benzeşmemiz artacaktır. Sorun olarak görülen şeyler çözülerek problem olmaktan çıkacak ve olgunlaşmamızı sağlayacak artılarımıza dönüşecektir.

    Hak ettiğimiz değeri vermek ve değerli olduğumuzu anlamak, konforlu bir ortamda hayal ettiğimiz evlatlarımızı yetiştirerek geleceğimizi kurmak hakkımızdır ve buna ulaşmak da çok zor değildir.

    Sorunu çözemediğimiz yerde profesyonel yardım almaktan da gecikmemeliyiz.

         

Doç. Dr. Ömer Özbulut
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Psikiyatrist-Psikoterapist