Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Yaygın anskiyete, sürekli sıkıntı ve gerginlik halidir. Günümüzde artan bir rahatsızlıktır çünkü
sürekli orada deprem oluyor, burada bombalar patlıyor, dünyada çatışmalar oluyor. Bugün ona
yarın bana dediğimiz anların sayısı artıyor. Buda kaygıyı artıran sebeplerin tetiklenmesine sebep
oluyor. Çocukluktan beri hatta daha öncesine gidersek taş devrinden süre gelen “her an
öldürülebilirim” kaygının temelini sarsan düşünce biçimidir.
Preödipal dönem dediğimiz yani bebeklik dönemin de kendisine bakan bakıcısında çocukluk
döneminde aynı sorunlar varsa bebek bunu sünger gibi emer. Fark etmeden çocuk bu duyguyla
büyür. Büyüdüğünde bu kontrol duygusu diğer kaygı dinamiği az olan akranlarına oranla daha
fazla olanlarda görülür. Mesela, sürekli bir şeyleri kontrol ediyorsun; bir gün bakıyorsun çocuk
hastalanmış, farkediyorsun ki hastalığı kontrol edemiyorsun. Istediğin kada iyi bak çocuk hasta
olabilir, bu durum anksiyete yaratıyor. Çocuğuna çok iyi bakıyorsun, bakıyorsun komşunun
çocuğu ölmüş yarın seninki de ölebilir istediğin kadar iyi bak bir garantisi yok: bu tarz olumsuz
durumlar alt yapısını kaygıya yatkın olan kişilerde anksiyete yaratıyor.
Örneğin, çocuğunu kontrol ediyorsun, kocanı kontrol ediyorsun, yeni bir çocuk yapıyorsun onu da
kontrol edebiliyorsun, 3 tane kişi var ve rahatsın. Sonra çocuk okula gidiyor, öğretmeni kontrol
etmen lazım; iyi eğitim verebiliyor mu diye, arkadaşları kontrol etmen gerekiyor; iyi arkadaş mı
kötü arkadaş mı diye. Kontrol edeceğin kişi sayısı artıyor. Çocuk büyüyor ve üniversiteye gidiyor,
ben filanca kişiyle evleneceğim diyor; gelin ya da damat kişisini kontrol etmen gerekecek sonra
torunları… kontrol edilecek kişi sayısı artıyor. Başlangıçta kişi sayısı az olduğundan seni rahatsız
etmiyor fakat kişi sayısı arttıkça kontrol edilecek kişi sayısı arttığından rahatsızlık boyutuna
ulaşıyor. Burda ki örnekte gördüğümüz gibi belirsizlik aslında kaygının düşmanı. Bilmediği herşey
kişiyi rahatsız ediyor. O zaman kaygı yaşıcağın iyi halide kötü halide önden bilme isteği diyebiliriz.
Hastalığı veya ölümü kontrol edemediğini farkettiğinde anksiyete artar. Çünkü bu durumla nasıl
baş edebileceğini bilememe hali kaygının pimi çekilmiştir.
Bazen çocukluktaki anne-babanın çatışmaları da anksiyete yaratabilir. Mesela anne sürekli
anksiyöz, çocuk o duyguyu taşıyor olabilir. Ben çoğunlukla o danışanlara ilaç kullanmayı tavsiye
ediyorum . çünkü kaygı seasın ilerlemesini engeller. Ilaç artı psikoterapi kaygı için doğru bir
çalışma protokolüdür. Psikiyatriste git anksiyete ile ilgili ilaç yazar ve mümkünse bu ilacı sürekli
kullan. Ilaç cebinde dursun, duygu yüklenmeye başladığın an bir tane iç diyorum, eğer ki duygun
aşırı değilse içme kötü duyguda olmak da iyidir. Devamlı kullanılmayacak zaten ilaç 2-3 ay sonra
duyguları yatışır bırakabilir ilaçları. Amaç terapinin biraz ilerlemesini sağlamaktır. Baş etme
yönteminin öğrenince zaten ilaca gerek duymayacaktır.
o Soru: hocam depresyon ile yaygın anksiyete birbirinden kesin ayrılabilir mi?
o Cevap: evet ayrılabilir. Depresyonda çökkünlük, mutsuzluk, enerjisi düşüklüğü ve hayattan
keyif almama vardır. Anksiyetede enerji yüksektir; ya bir şey olursa, ya ben çok kötüyüm gibi
panik hali görülür. Huzursuz ve kıpır kıpırlardır. Depresyon mahsun mahsun bakar.
Bazen yaşamadığımız olaylardan da etkileniriz. Mesela bir yerde patlayan bomba sizi
tetikleyebilir. Yaanılan bir deprem … Burda tanıdığın var mı diye sorduğumda genelde hayır
cevabını alırım. O zaman siz kiminle ilgili ilk aklınıza kötü birşey olsa kime olurdu? “ ya babam
ölürse diye korkuyorum, annem ölürse diye korkuyorum.” Burada çocuğunlukla 2 duygu vardır:
ya babam ölürse diye korkuyorum hem de babamı ben öldürürsem diye korkuyorum. Yani
buradaki kaygıların çoğu ödipal dönemde kendi cinsi olan rakip ebeveny ilişkileri geliyor.
Mesela ışıd militanı kafa kesiyor, sen de izliyorsun. Biri birine zarar verdiğini görünce rahatsız
hissetmek bir miktar normal. Gerçeklik ile ilgili kısım kalır, fakat yaşamadığı halde düşünce
yaşanmış kadar etkili ise o zaman çocukluğundan yansıttığın şeylere bakarız.
Günlük hayatta birileri ile patlamalar gibi konuları konuşuyorum çoğu kişinin durumu berbat. 1.
Kendi travmaları var, 2. Ailenin travmaları var, 3. Taş devrinden gelen travmalar var: yandaki
kabile gelip bizim kabileyi öldürdü, bu nesilden nesile geçti. Bunları konuşmak anksiyeteyi azaltır.
Bugün ve burada olamama halidir. Anksiyete ben ya hep geçmişteyim yada hep gelecekte
demenin diğer ismidir.
Bunları konuşmak aynı zamanda sosyal açıdan da iyidir. Çünkü benim beynimde bu varsa ben de
bunu bir yerlere yansıtırım. Geçmişteki travmayı bende kendi çocuğuma ya da çevreme
yansıtırım. Bu zinciri danışanın bozması sosyal açıdan da iyidir. Bu nesilden nesilden aktarılan
zinciri 1 kişi, 2 kişi kırar sonra onlar da çevrelerine bundan bahsederler böyle çalışmalar uzun
vadede dünya barışına katkı sağlar. Çünkü insanlar birini öldürüyor ama öldürdüğü kişi o değil ya
kendisi ya da çocukluktaki birisi ya da daha geri travmalardan birisi mesela 600.000 yıl önceki
travmalar bugün ortaya çıkabilir.
Beynimiz netlik ister, belirsizliği sevmez. Yine de hayatta belirli olan hiçbir şey yoktur. 1 dk sonra
tavan çöker ve hepimiz ölürüz. Biz sanarız ki bu tavan hiç çökmez. Ya da şuan evde çocuğun
çoktan ölmüştür sen yaşıyor sanıyorsundur. Aslında hayatta belirli olan tek bir şey vardır o da
günün birinde öleceksin. Bu bilginin seni rahatlatması gerekir eğer rahatlatmazsa çocukluğunda
belirsizlikler ile anıların vardır bunlara bakman gerekir. Belirsizlik diyince senin aklına neler
geliyor? Belirsizlikle ilgili senin yaşadığın anılar var ya da belirsizlikle fazla meşgul ebeveynler var.
Annen dövecek mi yoksa sevecek mi seni, nötr bakıyorsun. Ya da annen, kocam başka bir
kadına gidecek mi gitmeyecek mi diye düşünüyor, belirsizlik var. Sen annenin duygusunu
alıyorsun. Biz her şey bizim kontrolümüzde zannederiz aslında ama çok azdır.
Korkuları konuştun ama ondan sonra yine korkuları kalır çünkü ülkende savaş var biri seni
öldürebilir. O korkunun kalması sağlıklıdır, çünkü o korku seni tehlikeden korur, gerçektir. Bizim
burada dediğimiz korkmamak, umursamaz olmak değil hayal ile gerçeği ayırt edebilmektir.
Gerçek bir problem varsa ve korkmuyorsan burda sorun vardır. Ama gerçek bir sorun yok o
zaman da korkuyorsun o zaman bu korku gerçek bir korku değil alt sebeplerne bakmalıyızıdır.
Bizim işimiz tamamen gerçekle ilgildir. Çocukluk anılarını temizledikçe bu insanlarda bir miktar
korku kalır.
Savaş gibi durumlarda kişi bu duyguda kaldığından bedenine yansır. Mesela reel bir korkusu var
öldürülebilir ve konuştuk çocukluk ile ilgili değil o zaman ara ara beyin bunu reddettikçe eft
yapacağım. Korku arttıkça bedene yansır ve bedensel hastalıklar meydana gelebilir. Bedensel
hastalıklar aslında başlangıçta iyi bir şeydir, uzun vadede tehlikeldir. Bedensel rahatsızlıklar
sayesinde onlarca ruhsal rahatsızlıktan korunuyorum, eroin gibidir. Eroini de başlangıçta içmek iyi
bir şeydir. Eroin içersin ve o gün iyi hissedersin, problemlerini unutursun. Orta ve uzun vadede ise
eroin sana zarar verir, giderek beynin uyuşur, ruhsal ve bedensel hastalıkların olur, yakın
ilişkilerin bozulur. Bu hastlıklar da böyledir, kısa vadede iyidir. Ama sonrasında sürekli belinden,
başından şikayet ettiğinde yakın ilişkilerin bozulur. Ya da sürekli mızlandığın için negatifi
çağırırsın. Ruhsal acı bedensel acıdan daha kötüdür. Bedensel acıyı lokalize edersin; tam şurası
ağrıyor diyebilirsin ama ruhsal acıyı tanımlayamazsın, derin bir acıdır. O yüzden beynimiz haz
ilkesiyle çalışır bedene yansıtır.