Varoluşsal kaygı, insanların doğal olarak kendileri ve dünya hakkındaki anlamları sorguladıkları ve bu sorgulamalarının kaygı verici olduğu bir duygu durumudur. Bu kaygı, insanların kendilerini, diğer insanları ve dünyayı anlamaya çalışırken ortaya çıkan belirsizlikler ve belirsizliklerle nasıl başa çıkabilecekleri hakkında endişe duymalarına neden olabilir.
Varoluşsal kaygı, insanların doğasında mevcut olan bir duygu olmasına rağmen, bazen insanların yaşamlarında önemli bir problem haline gelebilir. Özellikle, varoluşsal kaygı, insanların yaşamlarında anlam aramaları ve yaşam amaçlarını sorgulamaları sırasında daha fazla ortaya çıkabilir. Ancak, bu kaygının aşırı derecede yoğun olması, insanların günlük yaşamlarını etkileyecek ve düşüncelerinin ve davranışlarının düzenini bozacak şekilde olumsuz etkilere neden olabilir.
Varoluşsal kaygının üstesinden gelmek için, insanların kendilerine zaman ayırarak kendileriyle ilgili düşüncelerini inceleme ve anlam arama sürecine daha fazla odaklanma fırsatı vermeleri önemlidir. Ayrıca, insanların kendilerine zaman ayırarak düşüncelerini ve duygularını paylaştıkları bir terapistle çalışmaları veya meditasyon gibi teknikleri kullanarak kaygıyı yönetmeyi öğrenmeleri de yardımcı olabilir.
Varoluşsal kaygının çeşitleri, insanların kendileriyle ilgili düşünceleri ve bu düşüncelerin kaygı verici olma derecesine göre değişebilir. Örneğin:
-
Ölüm kaygısı: İnsanların ölümü düşünme ve bu düşüncelerin kaygı verici olma derecesine göre değişebilir. Ölüm kaygısı, insanların kendileri veya sevdikleri insanların ölümünü düşünmeleri sırasında ortaya çıkan bir tür varoluşsal kaygıdır.
-
Yaşam amacı kaygısı: İnsanların kendi yaşam amaçlarını sorgulama ve bu sorgulamaların kaygı verici olma derecesine göre değişebilir. Yaşam amacı kaygısı, insanların kendi yaşam amaçlarını ve yaşam amaçlarının ne olduğunu sorgularken ortaya çıkan bir tür varoluşsal kaygıdır.
-
Anlam kaygısı: İnsanların kendi hayatlarının anlamını sorgulama ve bu sorgulamaların kaygı verici olma derecesine göre değişebilir. Anlam kaygısı, insanların kendi hayatlarının anlamını sorgularken ortaya çıkan bir tür varoluşsal kaygıdır.
Bu üç örnek, varoluşsal kaygının çeşitlerinin sadece birkaçıdır. Diğer türler de olabilir ve insanların kendi düşüncelerine ve duygularına göre değişebilir.
Varoluşsal kaygı terimini ilk kez ortaya atan Søren Kierkegaard'tır. Kierkegaard, 19. yüzyılın Danimarka filozofudur ve varoluşçuluk hareketinin kurucusudur. Varoluşsal kaygı, insanların doğuştan itibaren içlerinde bulunduğu bilinmezlik, anlamsızlık ve yalnızlık gibi konularla ilgili endişe ve kaygı duymalarıdır. Kierkegaard bu konuyu yazılarında sıkça ele alır ve insanların varoluşsal kaygıyı nasıl yönetebileceklerine dair önerilerde bulunur.
Önerileri şunlardır:
-
İnsanların kendi varoluşsal kaygılarını tanımaları ve bunları kabullenmeleri önemlidir. Bu, insanların kendi düşüncelerini ve duygularını kabul ederek, onların gerçekliğini kabullenmeleri anlamına gelir.
-
İnsanların düşüncelerini ve duygularını ifade etmeleri önemlidir. Bu, insanların kendi düşüncelerini ve duygularını ifade etmeleri ve bunları paylaşmaları anlamına gelebilir.
-
İnsanların kendi varoluşsal kaygılarını yönetebilmeleri için, yalnız değillerdir. Bu, insanların başkalarıyla iletişim kurmaları, başkalarının düşüncelerini ve duygularını anlamaya çalışmaları ve onlarla birlikte çalışmaları anlamına gelebilir.
-
İnsanların kendi varoluşsal kaygılarını yönetebilmeleri için, yapıcı bir şekilde düşünmeyi öğrenmeleri gerekir. Bu, insanların olumlu ve ölçülü bir şekilde düşünmeleri ve olumsuz düşüncelerden uzak durmaları anlamına gelebilir.
-
İnsanların kendi varoluşsal kaygılarını yönetebilmeleri için, kendi değerlerini ve hedeflerini belirlemeleri önemlidir. Bu, insanların kendi değerlerini ve hedeflerini belirleyerek, hayatlarını bu hedeflere göre yönetmeleri anlamına gelebilir.
Varoluşçu psikoterapide, varoluşsal kaygılar genellikle insanların hayatlarındaki anlam ve amaç arayışı üzerine odaklanır. Terapistler, insanların varoluşsal kaygılarını yönetebilmelerine yardımcı olmak için aşağıdaki yöntemleri kullanabilirler: kendi varoluşsal kaygılarını tanımalarına yardımcı olmak, kendi değerlerini ve hedeflerini belirlemeye yardımcı olmak, düşüncelerini ve duygularını ifade etmelerine yardımcı olmak, yapıcı bir şekilde düşünmeyi öğrenmelerine yardımcı olmak ve başkalarıyla iletişim kurmalarına yardımcı olmak.