Theta healing, Vianna Stibal tarafından oluşturulmuş, kuantum ilkeleriyle ve psikoenerjik şekilde çalışarak, bize hizmet etmeyen duygu, düşünce, davranış ve kök inançları değiştirmeye yarayan bir sistemdir. Başlı başına bir tedavi değildir, destekleyici bir sistemdir. Günlük hayatin çoğunda beta beyin dalgasında oluruz ve bu zihin bilinçli zihnin çok aktif olduğu bir haldir. Bu yüzden direnç daha fazladır. Alfa ve theta gibi daha odaklı ve sakin beyin dalgalarında bilinçaltı kayıtlara ulaşmak ve dönüştürmek daha kolaydır. Theta healing çalışması da theta beyin dalgasının bu dönüşüm için ideal özelliğinden yararlanarak yapılır. Theta healing ile birçok alanda kullanılan kas testi (kinesiyoloji) yöntemi kullanılarak; somatik rahatsızlıklar, bize hizmet etmeyen duygu, düşünce, davranışların altında yatan kök inançlar ve sebepler bulunarak çalışılır.
Psikoloji bilimsel yaklaşımlarla çalışan bir alan olduğu için lisans eğitimi ve belki de alanla ilgili çok fazla terapi eğitimi almış olmamdan kaynaklı olarak enerjisel çalışmalara oldukça önyargılıydım üç sene öncesine kadar. İstanbul’dan taşınıp Antalya’ya dönme sürecinde yaşadığım bazı zorluklar ve o dönemdeki stresten sonra yaşadığım sağlık problemlerine doktorlarla çözüm bulamadığımda enerjisel yöntemlere hakim bir arkadaşım benimle bu yöntemlerle bir çalışma yaptı. Bunun bana ruhen ve fiziksel iyileşme sürecinde oldukça iyi geldiğini deneyimledim ama tabi önyargım “Acaba plasebo etkisi midir?” diye düşünmeme yol açıyordu. Sonra farklı alanlardaki enerjetik yöntemleri bu arkadaşımla denemeye devam ettikçe artık şüphem azalmaya başladı.
Sosyal medyada theta healing yöntemi ile ilgili bir şeyler karşıma çıktıkça ilgimi çekti ve mantığını araştırmaya başladım. Yakın arkadaşımla bu eğitimi alıp birbirimize yaklaşık 100 seans (evet 100 ) çalışma yapınca ikna oldum işe yaradığına. Psikoloji bilgim hayatımda çok farkındalık kattı ama birçok yöntemi kendi kendime disiplinle uygulamak zor ve her an terapiye de gidemeyebiliyoruz, bu yöntem benim kendimi hızlı bir şekilde fark edip dönüştürmem için öğrendiğim bir teknikti. Yaklaşık 6 ay kadar hala danışanlara uygulama konusunda tereddütlüydüm. Sonra bu alanda ileri seviye eğitimler aldım ve danışanlarım bir şekilde birilerinden duyup bunu denemek istediklerini söyleyince biraz da onların beni (iyi ki) itmesiyle seanslara entegre etmeye başladım. Süreç her zaman danışandan danışan değişmekle birlikte birçok durumda danışanımızla birlikte kararlaştırdığımız konu genellikle bir seans içinde çalışılır ve kinesiyoloji (kas testi) ile o seansta var olan ve değişen inançlar zaten gözlemlenir iki taraf için de . Bazen birden fazla durum ya da kök inançla bağlantılı olan durumlar için çalışmanın birkaç seans devam etmesi de gerekebilir. Ben birçok durumda hipnotik telkinler veya psikoterapi tekniklerin içeriğine entegre ederek de bu çalışmayı yaptığımda kendimizi, bilinçaltı süreçlerimizi tanımak ve dönüştürmek için oldukça verimli ve keyifli olduğuna şahit oluyorum. Beklentinin karşılanması konusunda danışanın o konuda değişime ne kadar hazır olduğunun en önemli belirleyicilerden olduğunu gözlemliyorum. Dolayısıyla bu bir sihirli değnek değil, hazır olduğumuz ve istediğimiz ölçüde bize farkındalık katıp dönüşmemizi sağlayan bir teknik.
Kuantum fiziğindeki “çift yarık deneyi” diye bilinen ve birçok araştırmacı ile farklı şekillerde test edilen deneyler ve yalan makinesinin bitkilere bağlanmasıyla yine birçok araştırmacı tarafından yapılan dizisi bu konulara bakışımı şekillendirdi. Işık ya da parçacık ile yapılan deneylerde gözlemlemeye çalıştıkça yani ışık veya parçacığın hareketi üzerine herhangi bir ölçüm girişimin, deneyin sonucunu değiştirerek gözlem yapılmasını engellediği görülüyor. Carlo Rovelli’nin yaptığı ilişkisel yorumuna göre, çift-yarık deneyindeki gibi gözlemler özellikle gözlemciyle gözlemlenen arasındaki etkileşimden kaynaklanır.
‘Yalan makinası’ olarak da bilinen poligraf cihazı uzmanı Cleve Backster’ın 1960 yılında düşünce ve duygu uyarısıyla insan gövdesindeki elektrik gerilimleri ölçen cihazın elektrotlarını, deve tabanı bitkisinin bir yaprağına bağlayarak yaptığı çalışmalar da çok önemli. Amacı, bitkiyi suladığında bitkinin buna herhangi bir tepki gösterip göstermeyeceğini görmek ancak sulama sırasında yalan makinesinde herhangi bir tepki olmuyor. Bitkinin yapraklarından birini, o sırada elinde tuttuğu sıcak kahve fincanına soktuğunda yine belirgin bir tepki olmuyor. Elektrotların bağlı olduğu yaprağı yakmaya karar verdiğinde henüz eyleme geçmeden cihazda bir hareketlenme görür. Kibrit almak için odadan çıkıp geri döndüğünde ise, cihazda ani dalgalanmalar olunca deve tabanının düşünceleri anladığından şüpheleniyor ve deneyleri tekrar tekrar yapıyor yardımcıları ve başka meslektaşlarıyla. Hepsinde sonuç benzer oluyor; bitkiler olumsuz düşüncelere karşı elektrotlar aracılığıyla tepki veriyor, Yapılan başka çalışmalarda bitkilerin hafızasına bazı bilgileri kaydettiği, üzüntüye, acıya, mutlu bir ortama da tepki verdikleri görülüyor. Bu çalışmalar beni, enerji dediğimiz şeyin ışıktan bitkilere hayvanlara insanlara kadar her şey arasında var olduğuna ve birbirimizi bu şekilde de etkilediğimize inanmaya götürdü. Bunun biraz zor olsa da mümkün olduğunu düşünüyorum. Bilinçdışı (ya da genel kullanımıyla bilinçaltı) her zaman bizi korumaya çalışır. Bir konuda(rahatsızlık, iş, ilişki vb.) kısır döngüler yaşıyorsak bu bilinçdışının bize korumak için sürdürdüğü inançla bilinçli yanımızın çakışmasıdır. Eğer değiştirmek istediğimiz konunun bilinçaltı kökenini bulur ve değiştirirsek değişim kökten olur. Ancak kişi ısrarla ona hizmet etmeyen eski davranışı sürdürürse ya da onu tetikleyen bir çevreye ya da duruma maruz kalırsa bilinçaltı onu korumak için yine benzer bir inanca tutunabilir. Çünkü özellikle beyin alfa ve theta frekansında olduğu anlarda öğrenilenler daha hızlı bilinçaltına işler. Bu anlarda olumsuz düşünce ve davranışlara devam etmek bizim değişimimizi sekteye uğratabilir. Bu yüzden beynin çalışma mekanizmalarını, kullandığım tekniklerin mantığını ve seanslarda her neyi ortaya çıkarmışsak bunu danışanlarıma onların da kavrayacağı şekilde psiko eğitim olarak anlatmayı yararlı buluyorum. Kişinin bilinçaltındakini bilinçli farkındalığı ile anladığında ona hizmet etmeyen düşünce ve davranışlara izin vermeyip bu değişimi olumlu yönde sürdürmeye devam etmesinde bunun işe yaradığını gözlemliyorum. Online ya da yüz yüze uygulamak arasında iki taraf açısından da herhangin bir fark yok. Bu yöntem danışana fiziksel temas gerektirmediği için her iki şekilde aynı derecede verimli kullanılabiliyor. Yine özellikle psikotik hastalıkları olan, hayalle gerçeği ayırmakta zorlanan bireylerde bu yöntemi kullanmanın uygun olmadığını muhakkak öncesinde bir doktora yönlendirmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu yöntemler başlı başına bir tedavi değil tedavi sürecine destek olan etkili yöntemlerdir. Bunun dışında danışanın hazır olma düzeyine göre kısır döngü yaşanan herhangi bir durum, duygu, düşünce, davranış ve somatik rahatsızlık, kişinin kendini tanıması ve potansiyelinin önündeki engelleri fark edip dönüştürmesi gibi durumlar için kullandığımızda güzel sonuçlar alıyoruz.
Karşıma çıkan durumlara tepkimin bendeki hangi yandan kaynaklandığını bulmak işimi kolaylaştırıyor. Çünkü iki kişi aynı duruma farklı tepkiler verebiliyorsa bu o duruma verdiğimiz tepkinin bizim içimizde olan bir yan ve öznel yaşam deneyimiyle ilgili olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla yaşadığım durumlarda duygumu bastırmaya çalışmadan sağlıklı şekilde ifade etmenin bir yolunu bulmayı deniyorum ve “Bu olay bana ne öğretiyor, aslında daha önce fark etmediğim ya da başka türlü harekete geçmediğim hangi konuda beni eyleme geçiriyor?” sorularının cevabına odaklanıyorum. Elbette bu duruma ulaşmak bir günde olmadı ve uzun zaman kendi üstümde çalıştım. Yaşam bir öğrenme sürecidir ve insan değişen bir varoluş olduğu için hala da kendimi tanıma ve dönüşüm sürecime devam ediyorum.
Durumları kişiselleştirmek bizi kurban psikolojisine sokabiliyor. Dolayısıyla “neden ben?” sorusu yerine “peki bu durum bana ne öğretiyor? İçimde ne hissediyorum ve bu hissi daha önce nerede yaşadım? Bu durum olmasaydı neler aynı düzende devam ederdi ve bu durum başka türlü harekete geçmediğim hangi konuda beni eyleme geçirdi?” gibi soruların bizi kurban psikolojisinden kurtarıp farkındalığa ulaşmada bize yardımcı olacağına inanıyorum. Bu bizim kendimizi doğru şekilde anlayıp sevmemizi ve duygu düzenleme konusunda işimizi kolaylaştırır. Bunu yapabilecek kadar bile halimiz yoksa daha önceden pozitif hissettiğimiz bir durum, mekan, kişiyi anımsamak, iyi hissettiren bir müzik dinlemek ilk yapılacaklardan olabilir. Zihin bir şeyi hayal etmekle yapmak arasında ayrım yapamıyor her iki durumda da beyinde bir aktivite oluyor. Dolayısıyla en basitinden bunlarla başlayıp hazır hissettiğimizde bu sorularla kendimizi daha iyi bir noktaya taşıyabiliriz. Bunun yanında gerektiğinde yardım almanın bir zayıflık değil aksine kendi potansiyeli ulaşarak güçlenmek olduğunu da hatırlatalım.
Koşulsuz sevmeye kendimizden başlayıp bunu bütüne yayabildiğimiz, kendimizi keşfetme, kabullenme ve dönüştürme sürecinin keyifli ve kolay olmasını dilerim hepimiz için