Terk Edilme Kaygısı
Terk edilme, tıpkı ölüm ve belirsizlik gibi hayatın gerçeklerindendir.
Dolayısıyla, terk edilecek olmaktan kaygılanmak ve terk edilmiş olmaktan dolayı üzülmek oldukça doğaldır.
Ancak bunun olasılığına yönelik aşırı duyarlı olmak psikolojik sağlığımıza zarar veriyor.
İsmi konulmuş bir psikolojik bozukluk olmasa da psikoterapi sürecinde sıklıkla gözlemlenebilen bu fenomene terk edilme kaygısı diyoruz.
Terk edilme kaygısında değer verilen birinin, kişiyi bırakıp gideceğine dair kanıtsız düşünceler oluşur.
Dolayısıyla, olayı tetikleyecek çok da bir şeye ihtiyaç yoktur: durumun olasılığı kaygılanmak için oldukça yeterli kalır.
Bu durum o kadar şiddetle yaşanabilir ki bir partnerin canının bir şeye sıkkın oluşunda bile ilk akla gelen “beni terk edecek” düşüncesi olur.
Partnerin neredeyse her davranışı ve deneyiminin sonunda kişinin kendisine ve ilişkinin sonuna bağlanacağına yönelik çıkarımlar zihni meşgul eder.
Bundan dolayı oluşan şiddetli kaygılanım elbette bazı işlevsiz davranışlara yol açar.
Bunlardan en tanıdık olanı güvence alma davranışıdır.
Bazen doğrudan bazense dolaylı olarak her şeyin yolunda olup olmadığının güvencesini almak için sorular sorulur, veriler toplanır.
Bir diğer davranış ise memnun etmedir. Partneri, öncelik sıralamasının en üstüne sağlam bir şekilde yerleştirerek onun memnun olması ve böylece aklına ilişkinin sonlanmasının gelmemesini sağlamak için yoğun bir çaba oluşur.
Bu genellikle, hayır dememe, sınır çizmeme ve itiraz etmeme gibi davranışları içerir.
Bir diğeri ise kıskançlıktır. Partnerin etkileştiği birçok kişi potansiyel bir tehlike olarak görülmeye başlanır.
Partnerin onlardan etkileneceği ihtimalini yüksek olarak görüp aşırı endişelenince kıskançlık yani aşırı sorgulama, denetleme ve kısıtlama davranışları baş gösterir.
Terk edilme kaygısı olan bireyleri ayrıca bağımsız aktiviteler yapmak da şiddetlice korkutur.
Çünkü böylece partnerin kendisinden bağımsız da hayattan zevk alıyor olması ve böylece ona daha fazla ihtiyaç duymayacak olmasından endişe edilir.
O nedenle kendisi de bağımsız aktivite yapmaz ve partneri de buna teşvik etmez.
Görüldüğü üzre ortada herhangi bir terk edilme tehtidi bile yokken, kişinin zihninde oluşturduğu olası bir ihtimalin gündemde kalması ilişkilere oldukça zarar verebilecek davranışları doğurur.
Eğer ayrılık (kişiye göre terk edilme) gerçekleşirse ki bu ilişkilerin doğasında vardır, bu sefer yoğun bir yalvarma davranışı oluşabilir.
Partnerin fiziksel varlığının bile şiddetli kaygılar yarattığı bu durumun gerçekleşmesi halinde oluşan olumsuz bir duygu bulutu kişinin kendine zarar verme tehditleri ve hatta girişimlerini bile içerebilir.
Bu kaygıların ve oluşturduğu davranışların kişilere ciddi bir faturası vardır.
Terk edilecek olma ihtimallerinden aşırı kaygılanan kişinin benlik kavramları olumsuz etkilenir.
Bu kaygı ile baş edemeyip tercih ettiği bu yöntemler, öz-saygı, öz-güven ve öz-değere oldukça ciddi zararlar verir.
Bu durumla baş etmenin en iyi yollarından birini yine bilişsel davranışçı terapiler sağlamaktadır.
Kaygıları oluşturan temel anıları inceleyip, işledikten sonra oluşan işlevsiz düşünceler hedef alınır.
Düşünceler işlevselleri ile yer değiştirilirken, sıraladığım bu davranışlar kuvvetli metotlarla azaltılarak kaygıla tolerans sağlanır.