İşte Bu Doktor İndir
İnsanların zor zamanlarında terapi almalarının önündeki en büyük engellerden biri, bu düşünce kalıbıdır. Bu düşünce, güçlü ve zayıf insan şeklindeki katı ayrımın yanısıra; bu iki insan tipi ve özellikleri ile ilgili de gerçekçi olmayan kalıpları barındırır: ‘’Güçlü insan her zaman güçlüdür, hiç sorun yaşamaz, yaşarsa da sorunlarını tek başına çözer, kendine her zaman yeter, hiç mutsuz olmaz…’’ Hayatın bütününü düşündüğümüzde bu yargılar gerçekçi gelmiyor değil mi? Hayatta çoğu zaman baş etmemiz gereken yeni zorluklar çıkar karşımıza. Bu zorlukların bir kısmı ile yalnız başa çıkabiliriz belki, ama bazıları için destek almanın kaçınılmaz olduğu zamanlar olabilir. Stres, depresyon, anksiyete, travmatik yaşantılar, kişilerarası problemler, geçiş ve uyum süreçleri ve başka pek çok sorun baş etme kapasitemizi zorlayabilir. Böyle dönemlerde psikolojik destek almak, eski gücümüze tekrar kavuşmamız için bize yardım edecektir. Yeni ve farklı bakış açıları kazanmamıza, etkili başa çıkma mekanizmaları öğrenmemize, koşulsuz kabul edildiğimiz bir terapi ortamında kendimizi de olduğumuz gibi kabul edip istediğimiz yönde değişebilmemize olanak sağlayacaktır. Oysa terapi alacak kadar zayıf (!) olmadığımızı kendimize, çevremize ispatlamaya çalışırken; destek alarak daha kolay atlatabileceğimiz bir sorunun üstesinden tek başına gelmeye çalışmak, bizi daha çok yıpratabilir.   ‘’Bir kere psikoloğa gittim, bir işe yaramadı!’’ Öncelikle psikoloğa gitmek ve terapi almak aynı şey değildir. Psikoterapi, terapistin çeşitli eğitim süreçlerinden geçerek seanslarını kuramsal temellere dayandırdığı; kişide kalıcı değişiklikler oluşturmayı amaçlayan, danışan ve terapistin işbirliği ile süreç içerisinde bulunmasını gerekli kılan uygulamalar bütünüdür. Bazı kişiler psikoloğa gittiklerinde sorunlarını anlatıp, hemen bir çözüm önerisi duyma isteği içinde olabilirler. Bu istek anlaşılabilir olsa da uygun ve işlevsel olmaması dolayısıyla, kişiyi kısa sürede hayal kırıklığına uğratacaktır. Eğer terapi sürecine başlanacaksa, ilk birkaç seans terapistin danışanı tanımaya ve sorunu anlamaya çalışması ile geçebilmektedir. Bu yüzden ilk seanslardan sonra kalıcı değişiklikler beklemek, gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Keşke tüm sorunların hemen çözülebildiği bir dünya mümkün olabilseydi! Ancak terapi bir süreçtir ve bu süreç -daha sağlıklı olabilmesi için- içinde sabır, emek ve zaman unsurlarını barındırmaktadır. Ne kadar hızlı olacağına odaklanmak yerine, daha mutlu ve istediğimiz yönde bir hayat için terapiden nasıl faydalanabileceğimize odaklanmak daha faydalı olacaktır. ‘’Psikoloğa gideyim de bana akıl versin!’’ İnsanların psikologtan / terapistten gerçekçi olmayan beklentilerinden biri de budur. Gerçekçi değildir çünkü, terapinin amacı terapistin size akıl vermesi; sizi kararlarınız, seçimleriniz ve hayatınızla ilgili direkt yönlendirmesi değildir. Bu beklenti, karşılanmadığında danışanlarda hayal kırıklığı ve kızgınlık duygularını ortaya çıkarabilmektedir. Ve hatta danışanın, terapinin işe yaramadığını düşünerek devam etmeyi bırakmasına bile sebep olabilmektedir. Fakat şu bilgiyi vermekte yarar var; kimsenin aklı kimseden üstün değildir. Bu açıdan bakıldığında, uzman konumunda bile olsa kimsenin kimseye akıl vermesi zaten söz konusu olmamalı. Onun dışında hayatla, ilişkilerle, seçimlerle vs ilgili tek bir doğru yol yoktur. Buradan da bakıldığında yine tavsiye ve akıl vermenin uygun olmayacağı anlaşılacaktır. Danışan kendi hayatıyla, seçimleriyle ilgili kararı kendisi verir ve terapistle birlikte bu karar üzerine konuşup kararı değerlendirebilirler. Ya da karar vermeden önce, kararların artı ve eksilerini birlikte değerlendirebilirler. Bunlar tavsiye vermekten daha farklı ve sağlıklı olanıdır.