Psikoterapi, kaybolan çocukluğumuzu geri getiremez. Hafızanızı siliyoruz, tek seansta bilinçaltınızı temizliyoruz gibi yaklaşımlar ruh sağlığı profesyonellerinin sergilemeyeceği bir tavır olup etik ihlallerini de beraberinde getirmektedir. Psikoterapi geçmişin olgularını, geriye dönüşü olmayanı değiştiremez. Yaraları böyle yanılsamaların yardımı ile iyileştirmek imkânsızdır. Birçok yaralı insanın umutla beklediği, geçmişte yaşadıkları olumsuz anıları “hiç yaşamamış gibi olma” fantezisine kavuşmak, mümkünü olmayan bir taleptir. Ancak, gerçeğimizi yaşayarak ve bu gerçeği çelişki sonrasında öğrenerek bize cenneti değil, fakat yas tutma yeteneğimizi sunan duygu dünyamıza yetişkinlik düzeyinde geri dönmemiz olasıdır. Psikoterapi, geçmişte yaşanmış ama etkisi henüz geçmemiş anıları, sahneleri, duyguları, düşünceleri ve bedenimize bı- raktığı hatıralar olan duyumları yeniden yapılandırarak/güncelleyerek, hayata dair kaybettiğimiz canlılığımızı yeniden kazanacağımız duygu dünyamıza geri dönüşümüzde bize yardımcı olabilir. Terapistler danışanlarının yaşamını, geçmişini ve şu ânını ne kadar bilirse danışanın hayatına o kadar çok girer ve o yaşamın daha yakın ve anlayışlı tanığı haline gelirler. Bütün bunların olabilmesi için hikâyeyi baştan okumamız gerekir. Meşhur çocukluğa inme hikâyesi yavaş yavaş sahnelenmeye başlar. Nasıl ki ağacın kökleri onun yaşam kaynağı ise insan yaşamındaki ilk 6-7 yılda köklerinin, kimliğinin geliştiği dönemdir. Epictetus’un da dediği gibi: Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Gurbette olanlar vatan hasretini daha iyi bilirler çünkü hayatları hasret üzerine kuruludur. Belki bizler de kendi ülkemizde, kendi ailemizde hatta kendi içimizde kendimize hasret kalmışızdır, ne dersiniz?