1. PSİKOLOJİK DANIŞMA KURAMLARI
1.1. Psikanalitik Kuram
Psikoloji geçmişi olmayan bir doktor olan Sigmund Freud, modern psikoterapinin babası ve aynı zamanda psikanalizin kurucusudur. Freud, psikanalitik kuramını ve stratejilerini geliştirirken, psikolojik sorunların gelişimine ve akıl sağlığı ve akıl hastalığının tedavisine ilişkin modern kavramların oluşumuna önemli bir katkı yapmıştır.
Sözlükte psikanaliz;
1- İnsan davranışı teorisi,
2- Bu teorinin doktrini,
3- İnsan davranışının altında yatan güdüleri keşfetmek için yöntemler oluşturmak,
4- Zihinsel ve zihinsel bozuklukları ve hastalık türlerini tedavi etme yöntemi.
Başlangıçta nevrotik hastalıkların tedavisinde kullanılan bir tür psikoterapötik teknik olan "psikanalitik" terapi teorisi, 1930'larda, 1940'larda ve 1950'lerde oldukça etkiliydi. Bu nedenle, Freud'un psikanalizinin günümüzün pratik uygulamasına katkısı çok büyüktür (Reber ve diğerleri, 2009).
Psikanalitik yaklaşımın terapötik amacı, sınırlamaları ortadan kaldırarak ve hastayı rahatsız eden semptomları ortadan kaldırarak hastanın uyum sağlama işlevini geliştirmektir. Psikodinamik teori ile psikanalitik teori arasında bir sınır olup olmadığı sorusunu cevaplamak için bu sınır net değildir (Ivey ve diğerleri, 2012). Ancak klasik psikanalitik çekim kuramı genellikle “id” olarak adlandırılan şeyi vurgularken, psikodinamik yaklaşım “id” yerine “ego”yu vurgular (Smith, 2012: 29).
1.2. Varoluşçu Kuram
Varoluşçu yaklaşım, insan varlığına ve önemli yaşam konularına dayanmaktadır. Yaşam konuları yaşamın kendisi, ölüm, özgürlük, kendine ve başkalarına karşı sorumluluk, yaşamın anlamını bulma ve anlamsız duygular gibi konuları kapsamaktadır (Sharf, 2012: 144). Edmund Husserl, "vurgulanması gereken bir olayın ne olduğu değil, belirli bir kişinin bu olayı nasıl deneyimlediğidir" diyerek bu düşünce tarzını "fenomenoloji" olarak adlandırmıştır. Varoluşçuluk fenomenolojiktir çünkü deneyim için teorik bir temel geliştirmek yerine bir olayın nasıl yaşandığını araştırır ve anlamaya çalışır (Gençtan, 2014: 209). Varoluşçu psikoloji psikoterapide ilk kez İsviçreli psikiyatristler Ludwig Binswanger ve Medard Boss tarafından uygulanmıştır (Sharf, 2012: 183). Rollo May, 1950'de varoluşçu psikolojiyi geniş çapta tanıtan bir bilim adamıdır. Varoluşçu psikoterapi, geniş bir alanda kullanılan terapi türlerinden biridir. 21. yüzyılın başında savaşlar, terörist saldırılar, artan kaygı iklimine katkı veren pozisyonlar, büyüyen belirsiz finansal problemler, ölüm korkusu, izolasyon ve yalnızlık duygusunun derinden yaşanması gibi trajik olaylarla baş edebilmek için bazı insanlarda psikoloji, maneviyat ve dine dönmüş görünmektedir. Varoluşçu terapi bu gibi endişeleri yok etmeye ve çözmeye çalışmıştır. Varoluşçu terapi; suçluluk, anlamsızlık, yabancılaşma, yalnızlık, kayıp ve ölümün kaçınılmazlığı gibi insani durumların derin boyutlarını belirleyen ve içinde felsefe, psikolojik tedavi yöntemleri bulunan bir yaklaşımdır (Seligman, 2014: 175).
1.3. Birey Merkezli Terapi Kuramı
Başlangıçta yönlendirici olmayan terapi, sonra danışandan hız alan terapi ve son olarak birey merkezli terapi olarak adlandırılan bu kuramın kurucusu Carl Rogers’tır (Sharf, 2017). 1940’lı yıllarda hümanist psikolojiyle ilgili kavramlar üzerine temellendirilen kuramın etkisi halen sürmektedir. Kuramın kurucusu ve kurama en çok katkısı olan Rogers, hem kuram geliştirme alanında yaptığı katkılarla hem de psikolojik danışma uygulamalarını şekillendiren çalışmalarıyla sessiz devrimci adını almıştır (Corey, 2015). Psikanalitik ve davranışçı kurama tepki olarak doğan hümanist psikoloji, bu iki kuramın indirgemeci bir yaklaşıma sahip olduklarını ve insanı anlamada engel oluşturduklarını iddia etmiştir. Determinist yaklaşıma sahip olan bu iki kuramın, insan davranışlarının yasalarını bularak, onları kontrol etme çabası, insanın bireyin özgürlüğünü zedeleyici bir çaba olarak görülmüştür. Ruhsal olarak hasta olan insanlar ile hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarla, normal insana ilişkin yargılar ortaya konulamayacağı, hümanist psikologlarca savunulmuştur. Hümanist psikoloji 1950 ve 1960’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde özellikle orta sınıf insanların maddesel bolluğa karşılık, içinde bulunduğu ruhsal boşluğu ve anlamsızlığı görmeye başlamasıyla belirmiş ve sevgi, yaratıcılık, kişisel gelişim, kendini gerçekleştirme gibi durumları incelemeye başlamıştır. Maslow ile başlayan bu akıma göre insan gelişme gücünü kendinden alan ve gelişimi devam eden bir varlıktır. Bütün insanlığın temel motivasyonel gücü kendini gerçekleştirmedir (Altıntaş ve Gültekin, 2014: 60).
1.4. Gestalt Terapi Kuramı
Gestalt terapi, 1893 yılında Almanya’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Perls ve eşi Laura tarafından 1940’larda geliştirilmiştir. Önceleri From, Horney ve Sullivan gibi psikanalistlerle birlikte olan Perls, Gestalt psikolojisi üzerine doktora yaptıktan sonra varoluşçu ve fenomenolojik felsefe üzerine çalışmıştır. 1951 yılında Goodman ve Hafferline ile birlikte Gestalt Terapi isimli kitabını yayınlamıştır. Gestalt kavramı Almanca ‘biçim’, ‘tamamlama’, ‘bütünleşme’ gibi anlamlara gelir. Psikoterapi alanında ise kişinin bütünleşmesi, yaşamın bitmemiş, sonuca ulaşmamış yönlerini anlamlı bir tarzda tamamlama anlamında kullanılmaktadır. Gestalt terapi, sadece varoluşçu ve fenomenolojik felsefeden değil, alan kuramı, doğu dinleri, tiyatro ve dans gibi birçok farklı alandan etkilenmiştir (Sharf, 2017; Altıntaş ve Gültekin, 2014). Günümüzde dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde de ilgi görmeye başlayan Gestalt terapinin amacı, danışanın kendisi için gerekli ve yeterli gücü kazanmasına, özbilinçliliğe kavuşarak, özünü gerçekleştirmesine yardım etmektir. Bireyin kendi bedenine, duygularına, düşüncelerine ve etrafında olup bitenlere karşı bilinçli olmasını sağlamaktır. Kaygı, korku, takıntılı düşünce gibi belirtilerle ortaya çıkan psikonevrozlar, ruhsal gelişmenin bir yerde durması ve kişiliğin tam olarak biçimlenmemesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Gestalt terapi işte bu biçimlenmeyi ve bütünleşmeyi sağlamayı kendine amaç edinmiştir. Psikolojik danışmanlık sürecinde insanların bir bütün olmasına, küçük parçalara ayrılmış kişiliklerinin bilincine varılmasına, bireyin gerçek yeteneklerinin ortaya çıkmasına ve sonuçta tüm bunları toplayarak bütünleştirmeye yönelik bir çaba vardır. Ölüm ve yaşam ikileminin kabulüne yardımcı olmak ve böylece yaşamı daha anlamlı ve yaşanılır kılmak, yaşam sorunlarına çözüm getirmek ve hayatı yaşanılır duruma getirmek Gestalt yaklaşımının genel amaçları arasında gösterilebilir (Altıntaş ve Gültekin, 2014: 105).
1.5. Davranışçı Terapi Kuramı
Davranışçı terapi kuramın temelleri, her ne kadar 1950 ve 1960 yıllarda Psikanalitik bakış açısından köklü bir şekilde ayrılmayla atılmış olsa da davranışçı psikolojinin kökleri 20. yüzyılın başlarında atılmıştır (Corey, 2015). Ivan Pavlov’un laboratuvarda hayvanlar üzerindeki klasik koşullanma deneyi çalışmaları, John Watson’un koşullanma deneylerinden etkilenerek bu kavramları insan davranışları üzerine uygulaması, kuramın başlangıç çizgisi olarak değerlendirilebilir. Davranışçı kuramın gelişmesinde başka önemli bir öğrenme yaklaşımı da Frederic Skinner tarafından geliştirilen çevresel etkilerin bireyin davranışlarını nasıl biçimlendirdiğini ve etkilediğini inceleyen, edimsel koşullanma deneyleridir. Her iki koşullanma yaklaşımı da bireyin dışında işleyen gözlemlenebilir davranışları çalışır. Bu kuramların tersine Albert Bandura tarafından geliştirilen sosyal bilişsel kuram, içsel ve dışsal süreçlerle ilgilenir ve bireylerin gözlemler ya da çevrelerini algıları aracılığıyla nasıl öğrendiklerini açıklamaya çalışır (Sharf, 2017: 251). Gözleme dayalı öğrenme ile klasik ve edimsel koşullanmayı birleştiren ve sosyal öğrenme kuramı da denilen bu kuram bilişi, davranışçı terapinin kabul edilen odağı haline getirmiştir. 1960’larda birçok bilişsel davranışçı yaklaşım ortaya çıkmış ve terapi uygulamaları üzerinde halen önemli etkilere sahiptirler (Corey, 2015). Felsefi temellerini pozitivist, determinist ve pragmatist felsefeden alan davranışçı psikoloji kuramlarına göre öğrenme, süreçten çok ürün olma niteliğindedir ve öğrenme doğrudan çevresel etmenlerin sonucunda gelişir. Çevre koşulları değiştiğinde, insan davranışları da değişir. Determinist anlayış, davranışçı kuramcılar için temel bilimsel ilkedir. Gözlemlenebilen, deneylenebilen ve ölçülebilen davranışlar, davranışçı kuramlar için temel psikolojik doku ve amaçtır (Topses ve Serin, 2012). Davranışçı kuram, psikolojik danışma mesleğinin pragmatistleri olarak da bilinmektedir. Öğrenme ilkeleriyle temellenen kurama göre insan, sosyokültürel çevresi ile biçimlendirilir ve sınırlandırılır. Tüm insan davranışları öğrenilmiştir ve danışanın sorunlarının kaynağı uygun olmayan öğrenmelerdir (Meier ve Davis, 2016). Genetik yapı ve çevresel zorlamalar da davranışın öğrenilmesinde önemlidir. Uyumsuz davranışlarımız da öğrenme ürünüdür. İnsan doğuştan birtakım davranış eğilimlerine sahiptir ve bunlar doğal gerçek olup iyi veya kötü değildir. İnsan doğuştan boş bir levha gibidir. Refleks dışında davranış yoktur ve kazanılan bütün davranışlar pekiştirilme sonucunda meydana gelen değişikliklerdir. Pekiştirme yöntemleri kullanılarak istenilen davranış geliştirilebilir. Davranışçı yaklaşımın bu açıklamalarıyla öğrenme psikolojisinin gelişmesine büyük katkıları olmuştur (Altıntaş ve Gültekin, 2014).
1.6. Bilişsel Davranışçı Terapi Kuramı
Son yıllarda ülkemizde de ilgi gören ve sonuçlarının birçok klinik deney tarafından kanıtlanarak etkinliği gözlemlenen bilişsel psikoterapi yöntemi, Aaron Temkin Beck tarafından 1950’li yıllarda geliştirilmiştir. Bilişsel terapi günümüzde depresyon, kaygı bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk (takıntı hastalığı), şizofreni ( gerçek ile gerçek dışının birbirinden ayırt edilemediği ciddi zihinsel bozukluk), fobiler, cinsel bozukluklar, yeme bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu, bağımlılıklar gibi birçok rahatsızlığın tedavisinde kullanılmış en etkili psikoterapi yöntemi olarak bilinmektedir (Dinç, 2012, s. 70–76).
Düşüncenin önemini modern ruhbilime ilk taşıyan kişi New York’lu psikolog Albert Ellis’tir. Ellis, insanın ruhsal problemlerinin çoğunun gerçeğe uygun olmayan inançlarından kaynaklandığını savunur (Türkçapar, 2019, s.61).
Seanslarda kurulan terapötik (tedavi edici ) ilişki mühimdir ve terapist seçimi bireyin içine sinen, yanında rahat hissettiği bir terapist olması tedavinin verimliliği konusunda önem taşır.
Birey çocukluktan itibaren, başkaları, kendisi ve daha başka kimselerin dünyaları hakkında bazı fikirler geliştirir. Bu inançlar, birey kendini iyi hissetmediği zamanlarda daha sık ön plana çıkarak aktifleşir ve mantıksal yorumlamalarda olumsuz bakış açıları gelişebilir. Olumlu verilerin olumsuza dönüşmesi, temel inancın tetiklenmesiyle gerçekleşir. Birey bu olumsuz bilişlerin temeldeki nedenini bilmeyip olumsuz inançlarını devam ettirdiğinde davranışsal anlamda kaçınmalar ve özgüven eksikliği şeklinde ortaya çıkmaktadır (Beck, 2020, s. 32-35).
Ellis’in kurmuş olduğu “Akılcı Duygusal Terapi” (Rational Emotive Therapy) Beck’in bilişsel kuramıyla birleşerek, günümüzdeki “Bilişsel Davranışçı Terapiyi” oluşturmuştur. Aaron T. Beck 1960’ların başında, devrim niteliğindeki psikoterapi formunu geliştiren gerçek bir bilim insanı, eğitimli bir uygulayıcı olan psikanalistti. Bozulmuş olumsuz bilişlerin, depresyonun en önemli nedeni olduğunu öne sürdü (Beck, 2020, s. 1). Günümüzde de bireyin kaygı seviyesini ölçmek üzere psikoterapistler tarafından kullanılan, Aaron T. Beck’in 1961 yılında geliştirdiği Beck kaygı envanteri, kaygı ölçmek üzere, en çok kullanılan envanterlerden biridir.
Başlangıçta depresyon tedavisi için ortaya çıkan BDT, zamanla çeşitli psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmış ve etkili sonuçlar elde edilmiş bir psikoterapi yöntemidir. Beck terapisinin özelliklerini taşıyan fakat kavramsallaştırılmasıyla tedaviyi uygulama şeklindeki değişen vurgularda farklılık gösteren birçok bilişsel davranış terapi yaklaşımı bulunmaktadır.
Beck’in bilişsel davranış terapisi, bu terapilerdeki teknikleri ve diğer psikoterapileri bilişsel çerçeveye dahil etmektedir (Beck, 2020, s. 2).
Bilişsel davranış terapisi, farklı yaş gruplarından danışanlar için uyarlanmış ve günümüzde de birinci basamak tedavi merkezleri, sağlık kurumları, okullar, meslek programları, hatta hapishanelerde de kullanılan bir psikoterapi türü olmuştur. Depresif bir dönemde, bireysel olarak duygusal rahatlamaya yönelik bakış açısını, olumsuz düşünceler üzerine odaklandığında, akılda istemsiz şekilde bir otomatik düşünce olabilir. Örneğin “şuan hiçbir şey yapamam” vb. Bu düşünce üzgün bir ruh haline, yani bu tür bir davranışın ortaya çıkmasına sebep olur. Eğer otomatik olarak bilinçte beliren düşünce ilk oluştuğunda, düşüncenin gerçekliği incelenerek fark edilebilme yetisine sahip olunabilseydi, aslında o ana kadar ne kadar fazla iyi şeyler yaptığını ve bu otomatik düşüncenin anlık bir düşünce olduğu fark edilerek hiçbir şey yapmama durumunda kalmak tercih edilmeyebilirdi (Beck, 2020, s. 3). Bilişsel terapistler, danışanların hayatlarını etkileyen biliş düzeyleri üzerine çalışmaktadırlar ve günlük olarak karşılaşılan özel durumlara karşı sergilenen bakış açısının değiştirilerek olumlu bilişler elde etmeye yardımcı olmaktadırlar.
Beck, bireyin kendisine doğru içe dönen düşmanlığın sonucu olan depresyonun nedenini test etmeye karar verdikten sonra, depresif bireylerin rüyalarının kontrol grubundakilere kıyasla daha çok düşmanlık içerebileceği öngörüsü ile depresif bireylerin rüyalarını inceledi. Bu inceleme sonunda beklentisinin aksine, depresif bireylerin rüyaları, daha çok kusurlu olma, yoksunluk ve kayıp temalarını içerdiğini gözlemlemiş oldu. Bu bulguların, uyanık oldukları zamanki düşünceleriyle paralellik göstermesinin tespiti sonrasında, depresif hastaların acı çekme ihtiyacının olduğunu savunan görüşlerin geçerli olmayabileceği fikrini düşünmeye başladı.
Beck danışanlarını dinlerken bu danışanların ara sıra iki düşünce akışı bildirdiklerinin farkına varmıştır. Örneğin, bir kadın, cinsel konularda ayrıntılı açıklamalar yaptıktan sonra endişeli hissettiğini söylemiş ve Beck bu durumu “sizi eleştirdiğimi düşündüğünüz için endişelendiniz” dediğinde kadın danışan, “hayır sizi sıkmaktan korktum” cevabını vermiştir. Diğer depresif hastalarına da sorduğu sorular karşısında elde ettiği bilgiler doğrultusunda benzer, otomatik olarak akla gelen olumsuz düşüncelerin oluştuğunu ve bu ikinci düşünce akışının duygularıyla ilişkili olduğunu fark etmiştir. Bu tespit sonrasında danışanların gerçek dışı ve olumsuz düşüncelerini tespit etme, değerlendirme ve bu düşüncelerine yanıt verme yoluyla danışanlarına yardım etmeye başlamış ve onlarda hızlı bir iyileşme gözlemlemiştir. Ardından Pennsylvania Üniversitesi’ndeki psikiyatri doktorlarına bu yöntemi öğretmesi ve onların da danışanlarındaki değişimi görmelerinin ardından 1977’de yayımlanan, depresif danışanlardan oluşan kontrollü çalışma, bilişsel terapinin antidepresan ilaçlar gibi etkili olduğu ortaya koyulmuştur. Bu çalışmayla konuşma terapisi ve ilaçlar ilk kez karşılaştırılmış olup ilk bilişsel terapi tedavisi kılavuzu 2 yıl sonrasında yayımlanmıştır. Beck ve Pennsylvania Üniversitesi doktora sonrası eğitim yapan meslektaşları zaman içerisinde bilişsel kaygı modelini çeşitli kaygı bozukluklarının her biri için yeniden geliştirdi. Bilişsel psikolojinin bu modelleri doğrulaması ve çalışmaların sonuçları ile bilişsel davranış terapisinin kaygı bozuklukları için etkili (Clarck & Beck 2010) olduğu kanıtlanmıştır.
Bireyin sorunu çözmeye istekli olması gerekmektedir. Birey bu tekniğin yardımcı olacağını düşünmüyor ve süreci anlamlı bulmuyorsa fayda görmeyebilir. Motivasyon çok önemlidir. Bu sebeple her birey, kendisini hazır hissettiği ve istekli olduğu dönemde terapiye başlamalıdır. Birey çocukluk döneminde ailesi tarafından, kendi bilgisi ve isteği dışında yönlendirilmişse aile ve terapistin iş birliği içinde, çocuğa gerekli motivasyonu sağlayabilmesi büyük önem taşır.
1.7. Postmodern Yaklaşımlar
Psikolojik danışmada modern anlayış olarak kabul edebileceğimiz önceki danışma kuramları, gözlemlenebilen ve sistematik olarak bilinebilen nesnel gerçekliğe inanmaktaydılar. Günümüzde ise doğru ve gerçeğin objektif ve değişmeyen olgular olarak görülmesinden ziyade içinde bulunan şartlara bağlı olarak anlaşıldığı postmodern bir asra girmiş bulunuyoruz. Postmodernizme göre gerçeklik dil üzerine kuruludur ve büyük oranda kişilerin yaşadıkları şartların bir işlevidir. Gerçeklik sosyal olarak oluşturulur. Kişinin problem olarak adlandırdığı bir şey varsa o zaman gerçekten problem var demektir (Corey, 2015). Psikoterapi uygulamalarında benimsenen çok sayıda postmodern bakış açısı vardır. Bunlar arasında en bilinen ve popüler olanları Amerika’da, Ruh Sağlığı Araştırma Merkezinde, Shazer ve Kim Berg ile birlikte geliştirilen çözüm odaklı kısa süreli terapi ile Michael White ve David Epston tarafından geliştirilen Öyküsel Terapi’dir (Sharf, 2017). Çözüm odaklı kısa süreli terapi genellikle 1-20 seans devam eden ve ortalama 6 oturumluk süreci öngören ve sorunu çözmeye odaklanmaktansa, tamamen çözümün kendisi üzerine odaklanan bir terapi yöntemidir. Buna göre bir sorunu çözmek için onun nedenini bilmek gerekli değildir. Sorunla çözüm arasında hiçbir ilişki yoktur. Terapötik değişim için sorun hakkında bilgi toplamaya gerek yoktur. Sorunun anlaşılması ve bilinmesi önemli olmadığına göre, doğrudan doğruya çözümün araştırılmasına geçilebilir. Sorunun üzerinde konuşmaktan çok çözümün üzerine konuşmak daha çok gereklidir (Doğan, 1999). Burada da bir kişi, birden fazla çözüm bulabilir ve ona doğru gelen çözüm diğerine doğru gelmeyebilir. Çözüm odaklı kısa süreli terapide danışanlar terapiyle ulaşmak istedikleri amaçları belirler ve tanıya, geçmişe ve sorunun araştırılmasına çok az ilgi gösterirler (Corey, 2015). Çok pratik olan bu terapiye göre sorunun çözülmesi gerekip gerekmediğine karar verildikten sonra, eğer sorunun çözümüne yönelik halen kullanılan bir çözüm varsa terapist, danışanın kullandığı bu çözümü tanımlar ve danışana bununla ilgili övgülerde bulunur. Eğer terapistin yaklaşımı çözüm olamıyorsa bu durumda terapist daha esnek bir yaklaşımla başka teknikler dener (Sharf, 2017).
1.8. Bütünleştirici (Eklektik) Yaklaşım
1983 yılında kurulan Psikoterapinin Bütünleştirilmesini İnceleme Topluluğu psikoterapi yaklaşımlarının bütünleştirilmesine yönelik çalışmalar başlatmışlardır. Bu çalışmaların temel amacı, farklılık gösteren eğilimlerin en etkin özelliklerini bulup, bunları birleştirerek daha eksiksiz kuramsal modellerin oluşturulabileceği ve daha etkin müdahalelerin geliştirilebileceğidir. Eklektik olarak adlandırılan bu model çok değişik uygulamaları kapsamaktadır. Ancak bu model en kötü ihtimalle teknikleri herhangi bir genel kuramsal mantık olmaksızın rastgele bir araya getirmek şeklinde anlaşılmamalıdır. Güçlü bir mantıksal çerçeve olmaksızın, adeta bir yamalı bohça gibi birçok yaklaşımdan sadece, teknikleri çekip uygulamaya çalışmak uygun bir yol değildir (Corey, 2015). Dattilio ve Norcross (2006) bütünleştirmede Teknik Eklektizm, Kuramsal Bütünleştirme, Ortak Faktörler Yaklaşımı ve Asimile Edici Bütünleştirme olmak üzere dört genel yoldan bahsetmiştir. Teknik Eklektizm, birçok yaklaşım arasından seçimler yaparak bazı teknikleri bir araya getirmektedir. Kuramsal bütünleştirme, en iyi iki ya da daha fazla kuramsal yaklaşımı bir araya getirerek kuramsal çerçeve oluşturmaktadır. Ortak Faktörler Yaklaşımı, farklı kuramlar arasındaki ortak öğeleri bulmaya çalışmaktadır. Asimile Edici Bütünleştirme ise merkezde bir ana teori bulunurken, diğer yaklaşımların teknik ve kavramları merkezde bulunan ana teoriye asimile edilir.
2. PSİKOLOJİK DANIŞMADA KULLANILAN TEKNİKLERİ
2.1. Psikoanalitik Terapi (Psychoanalytic Therapy)
Bu yaklaşım, psikoanalizin ilkelerini ve yöntemlerini bireyin gereksinmelerine göre uyarlamaktadır ve daha esnek ve ekonomik görünmektedir (Özoğlu, 1992: 272). Bu yaklaşım; serbest çağrışım, direnme, rüyaların analizi, yorum, transferans ve işgörü tekniklerini kullanır (Hansen, Steviç, Warner, 1972, 1972: 38).
2.2. Bordin' in Psikolojik Danışma Yaklaşımı
Bu yaklaşıma göre danışmanın bilinçli ve bilinçsiz davranışlanndaki çatışma ile ilgilenir ve çatışmaların farkına varılması sağlamaya çalışılır (Özoğlu, 1982: 271). Danışma esnasında danışanın içgörü kazanması sağlanır. Kullanılan teknikler; Danışman danışma boyunca izleyeceği yolu belirlemek amacıyla ilk oturumda mülakat yoluyla danışan hakkında (yaşam öyküsü vb.) bilgi toplamaya çalışır. Bunun yanında Psikolojik testler kullanarak da danışanı tanımaya çalışır.
2.3. Varoluşçu Terapi (Existential Therapy)
Bu yaklaşımın kullandığı belli bir teknik yoktur. Temel olarak insanın doğası ve terapötik ilişkiye yönelik kavramlarla ilgilenerek, değişik pek çok terapi sistemlerinden faydalanarak esnek bir yaklaşım gösterir. Karma bir teknik sistemini içerir (George and Cristianı, 1981: 82). Danışman kendi seçeneklerinin farkında olup sorumluluklannı kabul etmek için teşvik edilir. Bu kişisel özgürlükleriyle ilgilidir (Corey, 1982: 67). Terapinin amacı, bireye sorumluluk duygusunu tekrar kazandırmak, davranışının farkında olmasını ve seçebilir hale gelmesini sağlamaktır. Bu nedenle de otantik olmak önemlidir (Patterson, 1966). Otantik olmanın 3 safhası vardır;
Yaşanan her anı farketmek ve öyle yaşamak,
O anda nasıl yaşanacağının seçimini yapmak,
Yapılan seçimin sorumluluğunu almak.
Danışan şimdi nerede ve nerede olmak istiyor?, yeterli seçimler yapabiliyor mu? konusunda danışana ödevler verilir. Bunun amacı bireyin kendisini tanıması, kararlarının sorumluluğunu alması, avantaj ve dezavantajlarını gözönüne almasını sağlamaktır.
2.4. Frankl'in Logotherapi Kuramı
Logotheraphy danışan ile danışman arasındaki ilişkiye çok önem verir, bu ilişki tüm teknik ve metodlardan daha çok önemlidir, logotheraphy' de ruhi ve felsefesi sorunlar konuşulur. Bu konuşma daha çok moral biçimindedir, soru-cevap kullanılabilir ancak hiçbir zaman danışan ile münakaşaya girmemek gerekir. Kullanılan teknikler; Mantıksız Girişim (Paradoxical Intention) ve Yansıtmama (De-reflection) (Tuzcuoğlu, 2013).
2.5. Geştalt Terapi (Geştalt Therapy)
Bu görüşe göre insan bir bütün olarak çalışır. Parçalar birbiriyle ahenkli ve dengelidir. Bu dengenin bozulması sonucunda danışanı kendi benliği ve içinde yaşadığı çevre ile yeniden temasa getirmek gerekir. Danışmada kullanılan teknikler şunlardır; Yüzleştirme, Diyalog Oyunları (the Games Of Dialogus), Boş Sandalye Tekniği (The Empty Chair), Daire Yapmak (Making The Rounds) Tekniği, Bir sırrım var (I have a secret) Tekniği, Yansıtmayı Oynama (Playing the projection) Tekniği, Tersine Çevirme (Reversal Technigue) Tekniği, Prova Etme (Rehearsal Game) Oyunu, Abartma Oyunu (The Exaggeration Game), Histerinizle Kaldınız (Staying With The Feeling) Tekniği, Rüyaların Analizi (Dream Analysis) (Tuzcuoğlu, 2013).
2.6. Davranışçı Terapi (Behaviüral Therapy)
Bu yaklaşımın kullandığı teknikler şunlardır; Sistematik Duyarsızlaştırma (Systematic Desenitization) İmplosive Theraphy, Sönme (Flooding) Tekniği, Kaçınma Teknikleri (Aversive Techniques), Atılganlık Eğitimi (Assertive Training) (Tuzcuoğlu, 2013).
2.7. Transactional Analysis
Bu yaklaşımda danışanla bir antlaşma yapılır. Ne bekliyorsun?, Niçin geldin? gibi sorular sorulur. Antlaşma sonrası ödevler verilir ve genellikle Geştalt teknikleri kullanılır (Tuzcuoğlu, 2013).
2.8. Akılcı Duygusal Yaklaşım (Rational Emotive Therapy)
Bu yaklaşıma göre insanın akla ve mantığa uygun olmayan duygu, düşünce ve davranışları vardır. Aklı olan insan rasyonel düşünmeyi öğrenek bu rahatsızlıklarından kurtulabilir. Ellis' e göre danışma süresince akla ve mantığa uygun olmayan davranışlar akıl ve mantık yoluyla değiştirilir (George and Cristiani, 1981: 94-95). Bunun için de bazı teknikler mevcuttur. Rasyonel duygusal terapistler akıl ve mantığa önem vererek öğretim, ikna, doktrine etme, davranış reçeteleri vererek mantık ve aklın kabul edemeyeceği fikir, görüş, inanç ve tavırlan yok etmeye çalışırlar (George and Cristiani, 1981: 94-95). Danışman danışanı yeniden eğitmek ve aktif öğreune rolünü içerir. Sözel ilişki dışındaki diğer ilişki ve tekniklere yeteri kadar önem verilmez. Güdümlü terapi olarak adlandırılan bu yaklaşımda danışman aktif durumdadır ve danışanın kendini yönetme gücüne inanılmakla birlikte, danışmaya başvurduğu sırada bu gücünü harekete geçirmede bir otoriteye ihtiyacı olduğu kabul edilir (Corey, 1977: 151). Tedavi sırasında hastaya yaşam felsefesinin eleştirici bir değerlendirmesi doğrultusunda teşvik edici planlar uygulanır (Corey, 1977: 151).
2.9. Gerçekçi Terapi (Reality Therapy)
Temel olarak aktif, emir verici ve öğretici bir terapidir. Terapist hastayı gerçeklerle yüz yüze getirmeye ve şimdiki davranışlarına yönelik bir değer yargısı oluşturmasında teşvik etmeye çalışır. Hastada istendik yönde özel değişikliklerde karar verdikten sonra, değerlendirilmiş sonuçlar yoluyla planlar yapılır, bu planlar formüle edilerek kesin bir karar izlenir. Sık sık anlaşma kullanılır, anlaşma bittiği zaman terapi de bitmiş olur.Gerçekçi terapi aktiftir. Terapinin işlemleri danışanın gücüne ve potansiyeline dayanır (George and Cristiani, 1981: 121). Bir danışana yardım ederken başarılı bir kimlik yaratmada şu teknikler kullanılır; Rol yapma, güldürü, yüzleştirmek ve özür kabul etmemek, danışana özel planlar yapmada yardımcı olmak, bir öğretmen ve örnek alınacak bir model gibi davranmak, belirli sınırlar koyarak terapi ortamını oluşturmak, sözlü şok terapisi ya da danışanı gerçek dışı davranışlarından uzaklaştırmak için uygun şekilde aşağılamak, daha etkin bir yaşam için hasta ile yakın ilişki kurmak (Corey, 1982: 192).
KAYNAKLAR
Altıntaş, E. ve Gültekin, M. (2014). Psikolojik Danışma Kuramları. Ankara: Nobel Akadamik Yayıncılık.
Corey, G. (1982) Theory and Pratice df Counseling and Pyscho { 2nd Ed ) Brooks Cole Publishing Co. Monterey, California.
Corey, G. (2015). Psikolojik Danışma, Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları. (Çev.: Tuncay Ergene). Ankara: Mentis Yayıncılık.
Corey, G., (1977) Theory and Practice df Counseling and Psycnotheraphy Brooks Cole Publishing Co. Monterey, California.
Cüceloğlu, D., (2009) İnsan ve Davranışı, 18. bs., İstanbul, Remzi Kitabevi.
Dattilio, F., & Norcross, J. (2006). Psychotherapy Integration and the Emergence of Instinctual Territoriality. Archives of Psychiatry and Psychotherapy, 8 (1), 5-6.
Doğan: (1999). Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapi: Kuramsal Bir İnceleme. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 2 (12), 28-38.
Geçtan, E., (2014) Psikanaliz ve Sonrası,16. b., İstanbul, Metis Yay.
George, Rickey L.- Theress Stridde Cristiani. (1984) Theory, and Processes of Counseling and Psychotheraphy, Prentice-Hal, Inc, Englewood Cliffs, New Jersey.
Hansen, James C- Richard R. Stevic- Richard W. Warner, Jr. (1972) Counseling Theory and Process, Allyn and Bacon, Inc. Boston
Ivey, E. A., - D’Andrea, J. M., - Ivey, M. B., (2012) Theories of Counseling and Psychotherapy A Multicultural Perspective, London, Sage
Meier: and Davis: (2016). Psikolojik Danışma: Temel Öğeler. (Çev.: Süleyman Doğan). Ankara: Pegem Akademi Yayınları.
Millî Eğitim Bakanlığı (2018). Rehberlik ve araştırma merkezi kılavuzu. Özel Eğitim Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Rehberlik Hizmetleri Dairesi Başkanlığı. https://orgm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2018_01/17234231_ram_kilavuzu_ 2018.pdf
Milli Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Araştırma Merkezleri Yönetmeliği (1968). Resmi Gazete, 12864. 31.01.1968. https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/12814.pdf
Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği (2001). Resmi Gazete, 24376, 16.04.2001. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2001/04/20010417.htm
Özoğlu: Ç. (1982) Eğitimde Rehberlik ve Psikolojik Danışma Ege Üniversitesi Matbaası, İzmir.
Patterson, C. H., (1986) Theories of Counseling and Psychotherapy, 4th ed., London, Harper Row.
Patterson, C.H. (1966) Theories of Counseling and Psychotheraphy. Harper and Row Publishes, New York.
Plotnik, R., (2009) Psikolojiye Giriş, Çev. Tamer Geniş, İstanbul, Kaknüs Yay.
Reber: A., - Allen, R., - Reber: E., (2009) Penguin Dictionary of Psychology, 4th. ed., London, Penguin Books.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği (2020) https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2020/08/20200814-2.htm
Seligman, L., (2014) Theories of Counseling and Psychotherapy Systems, Strategies and Skills, Pearson, 4th ed., Boston.
Sharf, R. (2017). Psikoterapi ve Psikolojik Danışma Kuramları Kavramlar ve Örnek Olaylar. ( Çev. Ed.: Nülifer Voltan Acar) Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Sharf, R. S., (2012) Theories of Psychotherapy and Counseling Concepts and Cases, Brooks Cole Cengage Learning, 5th. ed., Canada.
Smith, E. J., (2012) Theories of Counseling and Psychotherapy, London, Sage
Topses, G. ve Serin, N. (2012). Psikolojik Danışma ve Kişilik Kuramları. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Tuzcuoğlu: (2013). Psikolojik danışmada kullanılan teknikler. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 4(4), 199-213.