İşte Bu Doktor İndir

GİRİŞ 

Panik bozukluğu anksiyete bozukluğunun alt başlıkları arasında olan ve günümüzde oldukça fazla karşılaştığımız tam olarak belli bir sebebe bağlanamayan ruhsal rahatsızlıklardan biridir.

PB beklenti anksiyetesi ya da beklenmedik zamanlarda ani ataklarla kendini belli eden davranım değişiklikleriyle ortaya çıkan kronik bir bozukluktur. Bu bozukluğa genel olarak stres oluşturabilecek psikolojik olaylar, çevresel ve psikolojik etmenler etki etmektedir. 

ataklar esnasında göğüste ağrı, soluk alıp vermede ve yutkunmakta güçlük gibi bedensel belirtiler kendini göstermektedir.(Özsoy, 2020:3) 

PB, ani durumlarda oluşan yoğun korku olarak tanımlanan, sık sık karşılaşılan içsel sıkıntılarla tekrar eden, ileri ki yaşantıda olabilecek panik ataklar ve bu atakların sonuçlarıyla alakalı oluşacak kaygının görüldüğü bir bozukluktur.(Alkar, Kılıç, 2021:3)

Panik atak durumunda birey kendini tehlikede hissetmektedir ve ölüm korkusu içerisinde olduğu için sağlıklı düşünceler kuramamaktadır. Bireyin bu hislere kapılması yaşanan atağın şiddetini arttırmakta, çevresel yaşantısını kısıtlamakta ve bireyin işlevselliğinde bozulmaları meydana getirecek bir çok sorununda eşlik etmesine sebep olmaktadır.(Akçakaya, Yücens, 2020:9)

Panik ataklar çoğu kaygı-anksiyete bozukluklarında ve diğer psikolojik hastalıklarda da karşımıza çıkmakla birlikte PB’deki atakların en ayırıcı farkı beklenilmeyen bir anda ve kendiliğinden gerçekleşmiş olmalarıdır. PB’de karşımıza çıkan fiziksel belirtiler; nefes alamama, kalp hızında artış, göğüste ağrı, mide de bulantı, baygınlık hissi, bedende uyuşma, titreme ve terleme görülmesidir. Oluşan atak esnasında karşılaşabileceğimiz diğer durumlar ise kontrollü olamama korkusu ve tekrarlayıcı başka bir atakla karşı karşıya gelme korkusudur. Panik bozukluğa eşlik eden hastalık seviyesi oldukça yüksektir, eşlik eden hastalık seviyesi yüksek olan bu rahatsızlığa sosyal kaygıda ve özgül fobilerde rastlanmakla beraber farklı ruhsal tanı sınıflandırmalarında da görülmektedir( Özsoy, 2020:1)

Etiyoloji;

Genetik Etmenler, panik bozukluğuna sebep olabilecek, bozukluğu başlatabilecek ve bu süreci devam ettirebilecek etmenler göz önünde bulundurulduğunda; genetik etmenler ve psikososyal etmenlerin bu bozukluğun oluşumunda önemli rol oynadığı ileri sürülmektedir. (Görgülü, 2018:9) İkizlerle yapılan araştırmalarda aile içerisindeki kalıtımsal etmenlerin bozukluk üzerinde önemli etkilerinin olduğu gözlenmiştir.Ayrıca bireyin ailesi ve ikinci derece soy bağı olan kişiler arasında soy bağı olmayanlara nazaran ortalama beş buçuk kat arasında daha çok görüldüğü ileri sürülmüştür. Buna eş olarak ikiz kardeşler üzerinde çalışılan araştırmalarda agorafobi ve panik bozukluğuna tek yumurta ikizlerinde daha çok rastlandığını eklemekte mümkündür. Bozukluk üzerinde edinilen bilgiler ışığında tek yumurta ikizleri ve soy bağı etkilerinin önemini göz ardı etmek olası değildir. Ve bu var olan kavramların ilişkisi incelendiğinde genetik faktörlerin varlığı geçerli kılınmaktadır. 

Panik bozuklukta genetik faktörlerin rolü üzerine yapılan araştırmaların ışığında elde edilen istatistiksel analiz sonucu ; bozukluğun neredeyse katsayı oranının 0.49 olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buna eş olarak Pb’nin yüzdelik olarak etkilendiği faktörleri ele aldığımızda yaklaşık olarak %30 kalıtımsal etmenlerden %70 ise çevresel etmenlerden etkilendiği söylenebilmektedir.(Ilıcak, 2020:39)

Bilişsel Etmenler, bilişsel araştırmacılar bu bozukluğa çeşitli duyumların yanlış bir biçimde değerlendirilmesinin neden olduğunu ifade etmiştir. Kişi özellikle atak geçirdiği esnada kendini gösteren bedensel belirtilerin riskli ve ölüme sebebiyet verdiği hislerine kapılmaktadır. Bundan dolayı bireylerin yaşayacakları kaygı ve anksiyete onlar için korku ve endişe duyacakları bir unsur olmaktadır. Bireyler yineleyici bir nöbet geçireceklerine dair korku ve endişe duydukları için bedensel bir semptomun kendini göstermesini beklerler ve dikkatlerini sadece buna yoğunlaştırırlar.Sürekli olarak kendini tekrar eden sistem, kişilerin koşullanan uyaranlara, koşullanmayan reaksiyonlar vermesine ve PB’nin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.(Mutlu, 2019:8)

Çevresel Etmenler, günümüzde çocukluk yaşlarında maruz kalınan her türlü; fiziksel, psikolojik ve cinsel istismarın çocuk yaşta aşırı strese sebebiyet vermesinin yetişkinliğe erişildiğinde kaygı ve anksiyeteyi ileri bir seviyeye taşıdığına yönelik araştırmalar yapılmaktadır.Çocuklukta stres sonucu oluşan travmalar bu psikopatoloji için tehilike arz etmektedir. PB tanısı alanların %12 ve %55lik bölümünü oluşturan kişilerde çocuk yaşta yaşanılan travmaların etkisi bulunmaktadır. Bu bozukluğu yaşayan kişiler üzerinde yapılan bilimsel çalışmalarda istatistiksel analiz sonuçları %9 unun erken yaşta cinsel istismar ve yine %11 inin de erken yaşta fiziksel istismara maruz kaldığı yönde sonuçlara ulaşmıştır. Kadın bireylerde erkek bireylere oranla çocuklukta yaşanılan travmalar PB için daha fazla tehilike barındırmaktadır.(Ilıcak, 2020:42) 

Panik atak nöbetlerinin çoğunlukla olumsuz ve aşırı stres oluşturan bir durumla karşılaştıktan sonra görüldüğü ileri sürülmektedir. Çok fazla strese maruz kalmanın hastalığın seyirinide olumsuz yönde etkilediği söylenebilmektedir. Aynı zamanda fiziksel şiddete tanıklık etme veya fiziksel şiddete maruz kalma ve sevilen bir kişinin kaybını yaşama da bu bozukluğu tetikleyebilmektedir.(Kaya, 2020:18)

Epidemioloji; panik bozukluğu, genel popülasyonda hayat boyu görülme sıklığı yaklaşık %1-4 olarak görülen, sıklıkla rastlanan bir psikopatolojidir. Bu bozukluğun epidemiyolojisi cinsiyet değişkeni açısından incelendiğinde kadın bireylerde erkek bireylere göre yarıyarıya bir oranla daha fazla rastlandığı görülmektedir. Genellikle 15-30 yaşlarında başlayıp 20 li yaşlarda atak sıklıklarında artış göstermesiyle birlikte 60 yaştan sonra ender görünmeye başlayan bu bozukluğa çocuk ve ergenlerde de az da olsa rastlanabilmektedir. bu psikopatolojinin Evli bireylerde bekar bireylere göre görülme sıklığı neredeyse yarı yarıya oranla  daha azdır.  yapılan bir diğer araştırmada ise panik bozukluğa diğer ülkelere oranla türkiye’de daha sık rastlandığı saptanmıştır. APA’ya göre yapılan araştırmalarda ülkeler arasında bir takım oran farklılıkları gözlemlenmiştir fakat çoğu ülkede bu oran %2-%3 arasında yer almaktadır.

PB; fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklarla beraber rastlanabilen .ayırıcı tanı açısından çoğu rahatsızlıkla karışma olasılığı yüksek olan bir psikopatolojidir. Bu rahatsızlıkla birlikte görülen rahatsızlıklarında tanınması, iyileştirme yolları ve hastalıkları birbirinden ayıran tanılarında yapılması ruh sağlığı alanıyla ilgilenen uzmanlar için fazlasıyla önem taşır.(Hassoy, 2020:13) Panik bozukluğunun tanı ölçütleri arasında yer alan maddesine göre de oluşan atakların hiçbir madde ve ilacın etkisinde oluşmaması, aynı zamanda panik bozukluğu dışında herhangi bir kaygı bozukluğunda karşılaşılan semptomlara bağlı gerçekleşmemiş olması gerekir. Bu alanla ilgilenen uzmanların önceliği anksiyete ve kaygıya neden oluşturabilecek tıbbi bir durumun varlığını araştırmaktır. Farmakolojik ilaçların yan etkileri anksiyete ve kaygıyı tetikleyebileceğinden bu psikopatolojiye sahip bireylerin kullandığı ilaçların içeriğinin detaylı araştırılması gerekmektedir.(Bingöl, 2020:19) 

Bireyin geçirdiği nöbetler beklenmeyen, ani nöbetler değilse nöbetin oluşum koşulları değerlendirilerek başka bir anksiyete bozukluğu göz önünde bulundurulmalı ve bireyin korkusunu ne üzerine yoğunlaştırdığı incelenmelidir. Örnek vermek gerekirse; birey toplum içerisine karıştığında ,kalabalık bir ortamda bulunduğunda panik nöbetleri seyrediyorsa sosyal kaygı; bazı durum veya nesnelere karşı nöbet yaşıyorsa basit fobi; pis bir yerde bulunma veya mikrop bulaşma varsayımı gibi takıntı oluşturabilecek bir durumla karşılaştığında bir atak gerçekleşiyorsa OKB ve birey üzerinde aşırı stres oluşturan ya da travmasını tetikleyen uyarıcıların etkisiyle ortaya çıkıyorsa TSSB psikopatolojisi değerlendirmede göz önünde bulundurulmalıdır. (Ilıcak, 2020:56)

Ayırıcı tanı konulurken zorluk çekilen bir diğer konu ise tetiklenme sonucu görülen ataklarda yılgı kaçınmalarının tetiklenme sonucu mu yoksa agorafobi mi olduğunun ayrımını yapmaktır. Evden ayrılmaktan duyulan korku, sosyal durumlarda yalnız kalmaktan duyulan korku, asansör ve arabada bulunmaya duyulan korku gibi bazı olgulara agorafobi psikopatolojisi olanlarda rastlanabileceği gibi basit fobinin durumsal alt tipinde de bu olgulara rastlanabilir fakat basit fobi psikopatolojisi taşıyan bireylerde aşikar bir nesne veya olgu ile karşı karşıya kalma korkusu kendini gösterir ve çoğunlukla sadece korku duyulan olgunun kendisine odaklanmaktadırlar. Sosyal kaygıya yoğunlaşıldığında ise toplum tarafından izlenme ve hakkında konuşulmasından duyulan korku yer almaktadır. Toplum içerisinde rezil olacağı, utanç duyacağı gibi düşünceler taşırlar. Toplumda konuşmaktan çekinmek, kontrolünü kaybedip saçmalamak ve komik bir konumda olmak gibi şeylere duyulan kaygıları vardır ve bu nedenlerden ötürü sosyalleşmekten kaçınırlar.(Mutlu, 2019:21)

Sosyal fobide görülen atakların neredeyse tümü durumsal ataktır ve atağı tetikleyen ortamlardan kaçındıklarında atak kendini yinelemez. Panik bozukluğu olan bireyler yalnız kalmaktan hoşnut olmazlar. Geceleri görülen ataklar ise yalnızca panik bozukluğu psikopatolojisine özgüdür. 

Panik bozukluğa tüm psikopatolojik bozukluklarda rastlayabileceğimiz gibi çoğunlukla kaygı ve anksiyete bozukluklarında  da görüldüğü yapılan araştırmalarla saptanmıştır.(Bingöl, 2020:19)

Bu psikopatolojiye majör depresyon, OKB, somatizasyon, bipolar, anksiyete, alkol-madde kötüye kullanım, agorafobi, özgül fobi ve kişilik bozukluğu benzeri psikopatolojiler birlikte görülebilir. 

Yapılan bir araştırmaya göre hastalık anksiyetesi psikopatolojisi PB’yle çoğunlukla birlikte görülen anksiyete bozukluklarındandır. Panik bozukluğu tanısı alanlarda aynı zamanda anksiyete veya duygudurum psikopatolojilerinden en az bir tanesinin birlikte görüldüğü sonucu ortaya koyulmuştur.(Ilıcak, 2020:58) bu psikopatoloji ruhsal hastalıklarla eş tanılı görüldüğünde genellikle hastalığın daha fazla alevlendiği ve bireyin işlevselliğinde çok fazla düşmeye neden olduğu görülmüştür.Tıp alanında yaşanılan sağlık problemleri esnasında da bu bozukluğa eşlik eden tanılar görülebilmektedir.

Bu bozukluğun tanısını alan kişilerde kalp-solunum rahatsızlıkları eşlik edebilmektedir. Küçük  yaşlarda görülen bozukluk ileri yaşlarda hipertansiyon hastalığı riskinide oldukça arttırmaktadır.

Tanı ve Klinik Özellikler

  1. Tekrarlayan ani panik ataklar. Bir panik atağı, dakikalar içinde en yüksek düzeye varan ve o esnada aşağıdaki semptomlardan dördünün (veya daha fazlasının) ortaya çıktığı, aniden aşırı bir korku veya aşırı bir ruhsal sıkıntının hissedildiği bir durumdur: 

Not: bu durum, bireyin sakin veya endişeli olduğu bir durumda aniden aza indirilebilir. 

1. Kalp çarpıntısı, kalbin hızlı atması  

2. Terleme. 

3. Titreme veya sarsılma. 

4. Nefesin daraldığı veya boğuluyor gibi hissetme hali.

 5. Düzensiz nefes alma durumu.

 6. Göğüste ağrı ve sıkışma durumu. 

7. Mide bulantısı veya karında ağrı. 

8. Baş dönmesi, bacaklarda hissizlik, uyuşukluk veya yerile düşecek gibi hissetme durumu.

 9. Titreme, ürperme ya da vücut sıcaklığında değişim durumu.

10. Hissizlikler (duyumsuzluk veya karıncalanma duyumları).

 11. Gerçekdışılık (“derealizasyon”, gerçekdışı olma duyumu) veya kendinden uzaklaşma (“depersonalizasyon”, kendinden kopma duyumu). 

12. Kontrolünü kaybetme veya “çıldırma” korkusu. 

13. Ölüm korkusu. 

Not: Kültürel semptomlar (örn. kulak çınlaması, boyun ağrısı, baş ağrısı, kontrol dışı çığlık atma veya ağlama) görülebilir. Var olan semptomlar, gereken dört belirtiden biri olarak sayılmamalıdır. 

B. Ataklardan en az birinden sonra, aşağıdakilerden biri veya her ikisi de bir ay (veya daha uzun bir) süreyle olur: 

1. Farklı panik ataklarının olacağı veya bu atakların olma ihtimaliyle (örn. Kontrolünü kaybetme, kalp krizi geçirme, “çıldırma”) ilgili olarak sürekli bir kaygı duyma veya endişelenme.

2. Ataklara bağlı, uyum bozukluğuyla koordineli olan davranış değişiklikleri (örn. spor yapmaktan veya bilinmeyen olaylardan kaçınma gibi panik atağı geçirmekten kaçınmak için tasarlanmış davranışlar) sergileme.

 C. Bu hastalık, bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) veya herhangi bir sağlık problemlerinin (örn. hipertiroidi, kalp-akciğer hastalıkları) fizyolojiyle alakalı reaksiyonlarına bağlanamaz.

 D. Bu hastalık farklı bir psikiyatrik bozuklukla daha iyi açıklanamaz (örn. panik atakları, toplumsal kaygı bozukluğunda görüldüğü gibi, sadece korkulan toplumsal olaylara tepki olarak; özgül fobide görüldüğü gibi, bazı birtakım fobi kaynağı unsurlar veya olaylara tepki olarak; takıntı-zorlantı bozukluğunda ki gibi takıntılara tepki olarak; örselenme sonrası gerginlik bozukluğunda görüldüğü gibi örseleyici durumların hatırlatıcılarına tepki olarak veya ayrılma anskiyetesinde  görüldüğü gibi bağlı olduğu bireylerden ayrılmaya tepki şeklinde meydana gelmemektedir).

Bireyin hayatını olumsuz yönde etkileyen, işlevselliğinde ciddi bozulmalara sebebiyet veren süreyen bir rahatsızlık olan panik bozukluğa tanısını, topludurumsal değişkenlerini ve eş tanılı durumlarını kavrayabilmek için çok geniş bir yelpazeden bakılması gerekmektedir. Bireylerde hastalığa eşlik eden başka bir psikopatoloji var mı diye bakılması gerekmektedir. Hastalığın seyri ve şiddeti tüm bireylerde aynı şekilde sürmemektedir. Bu psikopatolojiye sahip olan bireylerin tedavisinde olumlu sonuçlar elde etmek için panik bozukluğu olan bireylerin her birine ait ele alınan tedavilerin birleştirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple sadece ilaç tedavisi ve sadece psikoterapi uygulansa da çoğu zaman ikisinin de birlikte uygulanması daha olumlu sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır. 

Bilişsel davranışçı terapilerin bütün anksiyete psikopatolojilerinin tedavisinde ciddi etkileri olan bir yöntem olduğu söylenmektedir. BDT doğru olmayan düşünceleri, geri çekilme davranışları, kötü yorumlama davranışları üzerine yoğunlaşmaktadır. Tedavinin ilk adımı psikolojik eğitimdir. Anksiyete ve kaygıyla baş etme stratejileri, inançların değiştirilmesi, sorunları çözme, kognitif yöntemler, fiziksel duyumlara ve olağan yaşama adapte olma gibi yöntemlerle ilerler. BDT’nin kısa süren oturumlarda ve uzun süreli oturumlarda olumlu sonuçlar verdiği görülmüştür.(Güler, Usluca, Yılmaz,2021:1215) BDT’de ilk basamak fiziksel uyarılma semptomlarının ortadan kaldırılmasının amaçlandığı nefes egzersizleri ve rahatlama uygulamasıdır. Bu bozukluğa odaklanan psikoeğitim bu bozukluğun semptomlarının bireydeki bilinç altı düşüncelerden oluştuğunu belirtmektedir. Buna bağlı olarak bireyde herhangi bir kaygı görüldüğünde bu kaygıya neden olan bilinçaltı çatışmaya yoğunlaşılmasını var olan kaygıyla çatışma arasında ilişki oluşturulmasını meydana getirerek tedavi olacağını belirtmektedir. Bu yöntem bir haftada iki defa hemen hemen 12 hafta boyunca sürdürülür. Grup terapisi, psikoterapiler arasından duyguları esas alan terapi , çeşitli görsel hareketlerle duyarsızlaştırma ve EMDR ile birlikte çeşitli psikososyal uygulamalar da kullanılabilmektedir. Bireyin tedaviye yanıt vermediğini gösteren unsurları; Sosyal ortamdan kaçınmanın yoğun olması, bu bozukluğa depresyonun eşlik etmesi, bireyin tedaviye erken çağda başlaması ve bu rahatsızlığın uzun zamandır var olması şeklinde gösterilmektedir. Panik bozuklukta uygulanan BDT tedavisindeki başarısızlığın göstergeleri; agorafobik kaçınma, bireyin değişmeye yönelik isteğinin az olması, kişilik bozukluklarının olması ve işlevsellikte ciddi bir oranda bozulma olması biçiminde belirtilmektedir. 

Farmakolojik Tedavi, ruhsal bozuklukların tedavi tekniklerine bakıldığında bu bozuklukların çoğunlukla ya direkt bir psikolojik tedavi yöntemiyle ya da farmakolojik tedavi yöntemiyle birlikte uygulandığı gözlemlenmektedir. PB’nin kökeninin biyolojik faktörlerden oluştuğu belirtilmektedir. Bozukluğun kökeninde yer alan biyolojik faktörlerin ortadan kaldırılarak işlevsellikteki bozulmanın giderilmesi için farmakolojik tedavi ile beraber hastalığı ortaya çıkaran anormal süreçlerin de giderilmesi gerekir. Serotonin geri alım inhibitörleri ile seçici nöroepinefrin geri alım inhibitörleri ve benzodiazepin gibi ilaçların tedavi süreci içerisinde etkili bir şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin, detaylı bir ilaç tedavisi programı yapılmadan önce panik bozukluğu patolojisi olan hastaların değerlendirilmesinde birkaç önemli noktaya odaklanılması gerekir. Psikolog bu bozukluğa sahip olan bireyin hastalığına eşlik eden patolojilerin var olma ihtimali konusunda ayrıca gözlem yapmalıdır. Bu bozukluğun herhangi bir alkol kullanımı veya başka bir psikopatolojiye benzeyen tıbbi unsurlara dayanıp dayanmadığına dikkat edilmelidir. Ayrıca bu bozukluğun yukarıda belirtilen unsurlara dayanmadığı konusunda kesin bir bilgi edinilmelidir. Bu sebeple bu konuya dair detaylı bir tıbbi incelemenin uygulanması büyük bir önem arz etmektedir. Uygulanacak bu inceleme: idrar yolunun incelenmesine dayalı testler, karaciğer ve tiroid fonksiyonlarına bakılan testlerin, kan testi ve EKG’nin yapıldığı kapsamlı bir muayneyi içermektedir. Bu adımları uygulandıktan sonra ise ilaç tedavisi için formülasyon belirlenebilir. İlaç tedavisinin hedefi bu bozukluğun belirtilerinin kullanılan ilaçlar aracılığıyla giderilmeye çalışılması ve be belirtilerin ortaya koyduğu problemlerin engellenmesidir. 

Bu bozukluğun semptomları çoğu zaman gençlik çağının son zamanlarında ya da genç yetişkinlik zamanında ortaya çıkar ve kadınlarda daha çok etki gösterir.(Ilıcak,2020:42) Bu bozukluğun oluşumunda risk taşıyan unsurlar bunlardır:

Aile içerisindeki bir bireyde PB hikayesi 

Değer verilen bir bireyin vefatı ya da bu bireyin önemli bir rahatsızlığı gibi endişe yaratan olaylar 

Cinsel istismar ya da önemli 1 kaza gibi travma yaratan bir durum

Evliliği sonlandırma gibi yaşamdaki önemli değişimler 

Nikotin kullanımı ya da çokça kafein içeren şeylerin tüketilmesi 

 Çocukluk çağında fiziksel istismar hikayesi (Kaya,2020:18)

Durumsal Panik Ataklar, PB’nin gidişatı esnasına koşullu davranmanın meydana gelmesi, pb’nin durumsal şekil almasına sebep olmaktadır. Bu atak türünde hasta sadece belirli tetikleyen olgularla karşılaştığında nöbet yaşamaktadır. Bu olay nöbetlerin ortaya çıkacağı zamana ilişkin ön bilgi kazanmayı sağlar. 

Sınırlı Belirtili Panik Ataklar, bu atak türü diğer ataklardan ayrı bir türdür. Bu atağı geçiren hastalar panik nöbeti yaşayacaklarını hissederler ve bahsedilen bu atağın semptomlarının uzun sürmeden yok olduğunu ifade etmektedir. 

Gece Ortaya Çıkan Panik Ataklar, herhangi bir uyarıcı yokken, birey uyanık değilken, birden ve kendi kendine belirlen panik nöbetler şeklinde bilinmektedir. Pb’ye sahip hastaların %40-70’inde tüm hayatları süresince en az bir kez %18-45’inde ise hayatları süresince devamlı biçimde uyurken beliren atakların var olduğu ifade edilmektedir. Hastanın uyurken beliren ataklarının uykusunun rem dışı sürecinde görüldüğü gözlemlenmiştir. Hasta uyuduğunda var olan ataklar kişi uyuduktan 1 ile 4 saat sürecinde ortaya çıkmaktadır. Bu ataklar yaklaşık 25 dakika devam ederler ve uyanıkken görülen panik nöbetlerinden şiddetinin daha fazla olduğu bilinmektedir. 

Klinik Olmayan Panik Ataklar, bu kavram hastanın atak yaşamasına rağmen hiçbir psikolojik rahatsızlığı olmayan hastaların panik nöbetlerini ifade eder. Bu tip hastalar hiçbir psikolojik sıkıntıları olmadığı için panik ataklarının yineleyiciliğine yönelik de fazla endişe yaşamazlar. Eğer bir endişe yaşarlarsa da bu yoğun bir şekilde olmaz.

Korkusuz(Non-fearful) Panik Ataklar, zihinsel semptomlar yaratmayan bu atak çeşidinde sadece nefes darlığı gibi bedensel semptomlar bulunmaktadır. Bu nöbetler çoğu zaman tıbbi hastalıklarla birlikte görülen bir faktör şeklinde kabul görmektedir. (Ilıcak,2020:51)

Bu bozukluk ataklar ile başlayarak sonrasında beklenti anksiyetesi ve fobik geri çekilmelerin yaşandığı bir bozukluktur. Bu patolojinin tanısını alanların %70’inde bozukluğa dair nöbetler olmadan hemen önce kötü yaşamsal durumlar yer almaktadır. Nöbet semptomları ani bir biçimde belirir ve bir anda o kadar çok artar ki 5-10 dakika süreci içinde anksiyete patoloji tanısına erişecek biçimde yükselir. Nöbet başladıktan yaklaşık 10 dakika sonra çabucak artarak en yüksek düzeye gelir, 30 dakika sonrasında ise gittikçe şiddeti azalır ve en çok bir saatte sonlanır. Bu nöbetleri yaşayan hastalar ölüm korkusuna bağlı kaygı yaşamakta ve kaygı yaşadıkları bu anı kötü bir deneyim şeklinde zihinlerine işlemektedirler. (Hassoy,2020:15)

SONUÇ VE ÖNERİLER

Bu araştırma sonucuna bakıldığında bireyde panik bozukluk patolojisi var ise çok yüksek ihtimalle çocukluk çağında yaşadığı aşırı stresli ve travma oluşturabilecek (istismar, sevilen birinin kaybı vb.) vardır. Bireyin çocukluğunda yaşadığı bu travmalar ileriki yaşlarında PB’ye sebep olmaktadır. PB’ye eşlik eden çok fazla sayıda ruhsal bozukluk vardır. Var olan bu tüm bozukluklar bireyin işlevselliğini oldukça düşürmektedir. Bireyde kaygı ve endişe oluşumuna sebep olmaktadır. Bireyler bu korku duydukları travmaları zihinlerine kopyalamaktadır ve kaygı düzeylerini arttırdıkları için panik nöbet geçirmektedirler.

Bu alanda araştırmalar yapan ruh sağlığı uzmanlarına önerim; ele alınan psikopatolojiye eşlik eden konuların daha detaylı incelenmesi ve eşlik eden tanılarla birlikte tedavi planının bireye özgü hazırlanması gerektiği, güncel tedavi yöntemlerinin belirlenmesi, bireyin kendisinden ve ailesinden detaylı öykü alınması ve aile öyküsünde herhangi bir patolojiye rastlanıp rastlanmadığının bilgilerinin edinilmesinin gerektiği, hastanın ailesine ve çevresine bu bozukluk ile alakalı kapsamlı psikoeğitim verilmesi gerektiğidir.

Sonraki çalışmalara önerim; yapılan çalışmalarda daha doğru ve kapsamlı araştırma yapılması için deney grubundaki bireylerin daha fazla kişiyi ele alması gerektiği, panik bozukluğu olan bireylerin ileriki yaşamlarında bu patolojinin seyrini ortaya koyan farklı birçok bilimsel çalışmanın yapılması gerektiği ve bunun sonucunda literatüre kazandırılabilecek yeni ve güncel bilgilerin olması gerektiğidir. 

                                                                 KAYNAKÇA

AKÇAKAYA, R. Ö., & Yücens, B. (2020). Agorafobinin eşlik ettiği ve etmediği panik bozukluk ile agorafobinin bilişsel özellikler açısından karşılaştırılması. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi, 9(2), 132-138.

Akdeniz Görgülü, S. (2018). Yaygın anksiyete bozukluğu ve panik bozukluk hastalarında yaşantısal kaçınma, anksiyete duyarlılığı ve davranışsal inhibisyon sistemi arasındaki ilişki.

Bingöl, D. (2020). Panik Bozukluğunda Bilişsel İşlevler.

Güler, K., Usluca, M., & Yılmaz, M. (2021). Panik Bozukluğun Bilişsel Davranışçı Tedavisinin İncelenmesi. Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 4(12), 1211-1222.

HASSOY, P. PANİK BOZUKLUĞUN AYRILIK ANKSİYETESİ VE BAĞLANMA İLE İLİŞKİSİ.

Ilıcak, A. (2020). Hastalık Kaygısı Bozukluğu ile Panik Bozukluk Arasındaki İlişkinin İncelenmesi.

Kaya, M. S. (2020). Panik bozukluk tanısı almış bireyler ile sağlıklı bireylerin bazı psikodinamik yapılarının objektif ve projektif testler ile karşılaştırılması.

KILIÇ, H. S., & ALKAR, Ö. Y. (2020). Panik Bozukluk için Bilişsel Davranışçı Terapi Süreci ve Sonucunu Yordayan Faktörler: Değişim Mekanizmalarına Bir Bakış.

Mutlu, E. (2019). Panik Bozukluğunun klinik bulguları ile kişilik özelliklerinin bilişsel yönü arasındaki ilişki.

Özsoy, S. Y. (2020). Panik Bozukluğun Diğer Tıbbi Hastalıklarla Olan İlişkisinin İncelenmesi (Master's thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü).