İşte Bu Doktor İndir

Bilim insanlarının inceledikleri şeyleri kestirmeye ve kontrol etmeye çalışmaları gibi, hepimiz yaşamımızda mümkün olduğu kadar çok şeyi kestirmeye ve kontrol etmeye çalışırız. Olayların neden yaşandığını ya da çevremizdeki insanların nasıl davranacaklarını
bilmemek, rahatsız edici olabilir. Kestirilebilirlik gereksinimimizi karşılamak için dünya ile ilgili görüşlerimiz vardır. Bunlara şablonlar diyebiliriz. Bu şablonları, karşılaştığımız olayların üstüne koyarız. Eğer birbirlerine uyarlarsa, şablonları bir daha kullanmak üzere saklarız. Eğer uymuyorlarsa, bir dahaki seferi daha iyi kestirmek için üzerlerinde bazı değişiklikler yaparız. Örneğin, geçmiş gözlemlerimize dayanarak müdürlerimizden birisiyle ilgili birkaç hipotez geliştirmiş olabilirsiniz. Bunlardan birisi bu adamın sıkıcı ve küstah olduğu şeklindedir. Bu müdürü her gördüğünüzde daha fazla bilgi elde edersiniz ve hipotezinizle karşılaştırırsınız. Eğer doğrulanırsa (müdürüm küstah insanların davrandığı gibi davranırsa), hipotezinizi kullanmaya devam edersiniz. Eğer doğrulanmazsa (iş dışında bu kişi cana yakın ve çekici olabilir), eski hipotezi atar yenisini geliştirirsiniz. Bu süreç, deneysel bulgulara göre hipotezlerini tutan ya da değiştiren bilim insanlarının bilim yapma sürecine benzer.

Hiçbir insanın kişisel yapıları bir başka insanınkine benzemez ve hiç kimse zihnindeki yapılarını birbirine benzer biçimde düzenlemez. Psikolojik sorunların kökeninde kaygının yattığına inanılabilir. Geleceği kestiremediğimiz zaman kaygı ortaya çıkar. Başka bir deyişle çevremizdeki olayları anlamlandırmada başarısız olursak kaygıya kapılırız. Hepimiz buna benzer bir deneyim yaşamışızdır. Eğer kiminle görüşeceğinizi ya da ne tip sorular sorulacağını bilmezseniz, yaklaşan bir iş görüşmesi sizi daha çok kaygılandırır. Benzer şekilde, bazı insanların neden o şekilde davrandığını ya da bazı durumlarda nasıl davranacağınızı bilemezseniz kafanız karışır, yönünüzü kaybedersiniz ve kaygılanırsınız. Sağlıklı insanlar, eski ve yetersiz yapıların yerine sürekli yeni yapılar yaratır.

Yapılandırma sistemlerimizin yetersiz kalmasının nedeni çoğu zaman deneyim eksikliğidir. Çoğumuz yeni bir işe başlamak, yeni bir okula gitmek, yeni bir şehre taşınmakla ilgili uyum sorunları yaşamışızdır. llk günlerde yaşadığımız zorlukların bir kısmı, karşılaştığımız yeni durumlarla ve yeni insanlarla başa çıkmamızı sağlayacak uygun yapılara sahip olmamaktan kaynaklanır. Ancak, insanlar bazen uygun yapılar geliştiremez ve dünyalarını yeniden anlamlandırmak için psikoterapiye başvurmak durumunda kalabilir.

Bilişsel ve Davranışsal psikoterapinin odağı, danışanın düşünceleridir. Bu başlığın altına değişik terapi türleri girse de her biri, engelleyici duygu durum bozukluklarının ve kişinin kendine zarar verici davranışlarının altında yanlış düşüncelerin yattığını söyler. Bu yaklaşıma göre insanlar, içlerinde kaygı yaratıcı ve depresif düşünceler barındırdığı için kaygılı ve depresif olurlar. Sonuç olarak bilişsel terapilerin çoğunun amacı, danışanların bu zarar verici düşüncelerin farkına varmasını ve bunların yerine daha uygun olanları koymasını sağlamaktır. Psikoterapist olarak hedef, danışanlarının yeni yapılar oluşturmalarına, yapı hiyerarşilerini yeniden şekillendirmelerine ve eski yapılarını, olayları daha iyi kestirecek şekilde değiştirmelerine yardım etmektir.