İşte Bu Doktor İndir
İLİŞKİLERDE NASIL BAĞLANIYORUZ?         Her birimiz romantik ilişkileri farklı şekilde yaşıyor, ayrılık dönemini farklı şekillerde atlatıyoruz. Bazı insanların ilişkileri gayet sağlıklı ve huzurlu giderken bazılarının ise çok daha stresli, kaygılı ve acı verici olabiliyor. Ayrılık sonrası ise kimi insanlar biten ilişkinin yasını tutup zamanla hayatına devam edebiliyorken kimi insanlar yaşanan ayrılığı ve ilişkide canını yakan durumları atlatamıyor ve hatta kendine zarar verme,  intihar etme noktalarına kadar gelebiliyor. Peki ilişkilerde bizi birbirimizden bu kadar farklı kılan nedir? Neden bazı insanlar sağlıklı ilişkiler kurabiliyorken bazıları kuramaz? İşte bu sorunun cevabı için bağlanma kavramını bağlanma stilimizin nasıl geliştiğini bilmek gerekiyor.       Bağlanma bebeklik döneminden beri yaşamımız için gerekli ihtiyaçlardan biridir ve yaşamımız boyunca bu ihtiyaç devam eder. Araştırmalar göstermiştir ki sağlıksız ilişkilere ve bağlanma türüne sahip kişiler erken çocukluk yıllarında olumsuz deneyimler yaşamış, kötü veya eksik bir ebeveyn bakımına maruz kalmış ve kendilerini güvende hissettikleri bir bağlanma ilişkisi geliştirememiştir. Kişilerin sevilebilir olduklarına dair inancı, romantik partnerin veya arkadaşların kendisini terk etmeyeceğine dair güveni ve daha birçok duygu, düşünce ve davranışın temelini oluşturan bağlanma, çeşitli kategorilerde incelenir.   Bağlanmanın Kökeni ve Türleri         Bebeklerin hem fiziksel hem de psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması için bağlanma çok önemli bir faktördür. Bağlanma ilk olarak anne veya bakım verenle kurduğumuz ilişkidir. Güvenli ya da güvensiz gelişen bağlanma ileriki yaşamımızda da  rol oynar. Güvenli bağlanma bebeğin ihtiyaçlarının gereken düzeyde, tarzda ve istikrarda karşılanmasıyla oluşurken güvensiz bağlanmada durum tam tersidir ve bebek huzurlu değildir. Bebek bakım verenin kötü veya eksik bakımından dolayı strese girer ve anne yardımı olmadan da bu stresle baş edemez. Bebeğe yönelik bu tutum ve davranışlar, bebeğin dünyaya veya diğer insanlara yönelik kaygılarını, temel varsayımını ve bununla bağlantılı davranışlarını belirler. Temel güvene sahip olmayan kişiler diğer insanları güvenilmez / kendisini sevmemeye veya terk etmeye eğilimli olarak algılayabilirler ve böylece sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanabilirler. Bunun sonucu olarak kişi özellikle romantik ilişkilerinde kendisini tekrarlayan bir örüntünün içinde bulabilir; yaşadıklarına bakınca kendisini kurbanlaştırabilir ve yaşamını değiştirebilme becerisini kaybedebilir. Anlamlandırmakta, kendi psikolojik dünyasıyla ilişkilendirip gereken çözümü bulmakta ve uygulamakta zorlanır.       Örneğin bebekken terk edilme deneyimi yaşamış ve herkesin onu terk edeceğine dair bir inanç taşıyan biri sevgilisinin onu terk edeceğini düşünerek kaygılanır ve baş edemediği kaygı ilişkilerini bozar. Kişi kendisinden daha değerli gördüğü birinden kopamadığı için saplantı geliştirebilir ve yakınlığı kaybettiğinde kendisine ya da partnerine zarar verme eğiliminde olabilir. Romantik ilişkilerin çok güzel olabileceği gibi neden bu boyutta tehlikeli ve zararlı hale gelebildiği, toksik ilişkinin dinamiklerini anlamak için bağlanma stillerini de farkında olmak önemlidir. Güvenli ve güvensiz olarak değerlendirilmek ayrılan çeşitli bağlanma stillerini tanıyalım öyleyse.       Güvenli bağlanmada bebeğin ihtiyaçları vaktinde ve yeterli şekilde karşılanmıştır. Annenin olmadığı durumlarda bebek annenin döneceğine ve kendisini hala sevdiğine inanıyordur. Bu nedenle yetişkinlikte de sevildiğine inanmakta veya sevgi göstermekte zorlanmaz. Sağlıklı kişileri ve ilişkileri ayırt etmekte daha iyidirler. Sağlıklı ilişkilere yatırım yapmaya eğilimlidirler. İlişkilerde değerli hissederler, ihtiyaçlarını ifade etmekte zorlanmaz; yıkıcı değil yapıcı davranırlar. İlişkilerde bir sorun / tartışma yaşandığında fevri davranılmaz ve ilişkinin genelinin sorgulanması yerine çözüm üretme becerisi daha yüksektir. Güvenli bağlanmaya sahip kişiler aynı zamanda ayrılık sonrası dönemi daha kolay atlatırlar.       Kaygılı bağlanmada bebek, ihtiyaçlarının karşılanacağına dair bir güven oluşturmamıştır. Anne bebeğin stresini azaltmak üzere bebeğin yanında yeterince bulunamamıştır. Bu nedenle bebek annenin olmadığı durumlarda yoğun olumsuz duygular yaşar ve anne dönse dahi anne kolay rahatlayamaz. Anneye yapışabilir veya zarar vermek isteyebilir. Yetişkinlikte de bu kaygı devam eder ve partnerle reddedilme / sevilmeme veya terk edilme kaygıları yoğun olarak hissedilir. Kaygılı bağlanmaya sahip kişiler hızlı bir şekilde bağlanmaya yatkın oldukları gibi ayrılık sonrası değersizlik duygusuna fazlaca kapılabilirler.       Saplantılı bağlanmaya sahip kişiler yine bebeklik döneminde yeterli güven duygusunu ve olumlu bir benlik algısını sağlayamamışlardır. Romantik partnerlerini kendilerinden daha değerli görürler ve idealize ederler. Kendilerini ise tüm olumsuzluklardan sorumlu tutma eğilimleri vardır. Değersizlik ve önemsizlik hissiyle partnerlerine yapışma eğilimleri mevcuttur.       Kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilerde anne - bebek ilişkisinde annenin sevgisiz ve ilgisiz, soğuk bir yaklaşımı olabilir. Bebek annenin olmadığı durumlarda anneden beklentisini kesmiş aynı zamanda olduğu durumlarda yakın ve şefkatli bir ilişki deneyimi yaşayamamış olabilir. Bebeğin anneye karşı kayıtsızlık hakim olabilir. Bu kişiler kendileri hakkında olumlu, başkaları hakkında olumsuz bir inanca sahipken başkalarıyla ilişki kurmaya pek yatkın değillerdir. Duyguları paylaşmayı sevmezler ve rahatsız hissederler. Yakın ilişki onlara iyi hissettirmez ve bundan kaçınırlar. Duygusallıktan uzak veya tamamıyla izole bir dünyada daha korunaklı hissedebilirler.       Bütün bu bağlanma stillerinden birine sahip olabileceğimiz gibi karma bir bağlanma stili olan dağınık bağlanma stiline de sahip olabiliriz ve birden fazla bağlanma özelliği gösterebiliriz. Dağınık bağlanma stiline sahip kişilerde bebekken tutarsız ebeveyn yaklaşımlarına maruz kaldıkları görülür. Bu bebekler/çocuklar şiddet görmüş, istismar edilmiş olabilir. Bu nedenle kaçınma ve direnç yaygındır. Ebeveyn güven vermez, endişe yaratır. Hem korku hem de güven figürü olarak görülen ebeveynlerle sağlıklı ve istikrarlı ilişi yoktur. Yetişkin yaşamında da ilişkilerin dengesiz olmasına kendi benliklerine veya başkalarına karşı değişken/tutarsız bir algıya sahip olmalarına neden olur.   Bütün Bunlar Ne İşimize Yarar?         Hangi bağlanma stiline sahip olduğumuzu bilmek, erken çocukluk evresinde alınan yaraların, karşılanmamış ihtiyaçların fark edilmesi ve değiştirilmesinde önemli bir rol oynar. Psikoterapiyle güvensiz bağlanma stili güvenli bağlanma stiline dönüştürülür ve kişi temel güvenini, kendisine ve başkalarına karşı olumlu inanç ve algısını geliştirir. Bu, psikoterapistle kurulan güvenli, aynalayıcı ve profesyonel bir ilişki sürecini de kapsayan ve danışanın bağlanma ilişkisinin onarılmasını sağlayan bir terapi süreciyle mümkündür. Böylelikle kişi artık sağlıklı ilişkiler kurabilir ve yaşam kalitesi artar.