Ciddi bir ruh sağlığı uzmanı kitlesi tarafından yıllarca “her şeyi sağlıklı yaşama ve mutlu olma hastalığı” empoze edildi. “İlişkin sağlıklı olsun”, “Kendini sev”, “geçmişi düşünme, geleceği kurgulama an’a odaklan” şeklinde telkinlerde bulunuldu. Ancak psikolojik ve fiziksel iyi oluşun yolu bu telkinlerden geçmemektedir.
Her şeyin her koşulda sağlıklı olması mümkün değil. Her şeyin sağlıklı olması da zaten bu kadar sağlıklı değildir.
“Kendini suçlama”
Kendini suçlamak, benliği eleştirmek bireyin özünü izlemesinin ve farkına varmasının kapısını açar. Bu duyguyla hareket eden birey de olgunluğun ve büyümenin anahtarına ulaşmış olur. Yani tabiri caizse “sağlıklı bir insanın biraz da kendini sevmemesi gerekiyor”
“Ruminasyon”
Birey geçmişini ve travmalarını tekrarlı düşünecek, derin ruminasyona girecek ki duygu-biliş yapılandırmasını yeniden sağlıklı bir düzlemde gerçekleştirebilsin. Birey yaşadıklarına “neden, nasıl, niçin” sorularını yöneltecek ki yaşadığı olaylardan bir “anlam” bulsun.
“Kaygı”
Birey bağ kurduğunu kaybetmekten yüksek kaygı hissettiği için harekete geçer. Üzerine gider, değiştirir veya korur. Birey bir “şey” ile kaygılı bağlandığı için kayıbından sonra yasını tutar, acısını yaşar. Aidiyetini ve o “şey” ile olan birliktelik duygusunu yansıtır bu. Kurulan ve kaybedilen bağlarda “kaçınan” değil yasını ve acısını tamamlayan “kaygılı” ancak kendini tamamlar.
İnsanın acı yaşama, kaygı hissetme, kara kara düşünebilme hakkı elinden alındığında da mutluluk yavanlaşıyor. Gerçek mutluluk ancak kırılmış olanda mümkün hale gelir.
Bu noktada da “psikoterapi” kavramı başta olmak üzere “öz-farkındalık”, “öz-şefkat” ve “kendini kabul” gibi değişkenler sanki çiçekli böcekli kavramlarmış gibi anlatıldı. Hayır, bu kavramlar tam aksine bireydeki “huzursuzluğu” temsil eder.
Psikoterapi ve “iyilik hali” kişiyi rahatsız etmeli hatta acı vermelidir.