HANİFE KANAT Diyetisyen Süheyla Subaşı Uçar, diyetisyenlerin vatandaşlara doğru beslenme ve hareketli bir yaşam alışkanlığı kazandırarak Türkiye’ye yaklaşık 10 adet Boğaziçi Köprüsü daha kazandırabileceğini söyleyerek açıklamalarda bulundu. Konuşmasına diyete yanlış bakıldığını ve sağlıklı yaşamın bireyin hayatını özellikle toplumsal yaşamı nasıl etkileyeceğini vurgulayarak başlayan Uçar; “Toplum olarak diyet - diyetisyen deyince aklımıza perhiz- denetçi kelimeleri geliyor. Kime sorsanız yemediğinde, aç kaldığında veya ekmeği kestiğinde diyet yaptığını iddia ediyor. Bu bir diyet değil, perhizdir. İşte bu sebeple başlayan süreç kısa süreli ve geçici heveslerden ibaret oluyor. Aslında diyet kelimesinin kelime anlamı “yemek yemek” demektir. İnsanoğlu yemek yemeye anne karnında başlar ve yaşam sonlandığında biter. Bu yüzden “diyet = yemek yemek” hayatımızın başından sonuna kadar var olacağı için geçici bir heves olamaz. Bunun kalıcı olabilmesi için de ömrünüz boyunca mutlu bir şekilde yapacağınız yaşam tarzınıza uygun sağlıklı beslenme alışkanlıklarından ibaret olması gerekir.” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin obezitede Avrupa’da 1. Sırada olduğunu ve obezitenin metabolik hastalıkları tetiklediğini belirten Uçar; “Genelde toplumda herkes diyeti bildiğini ya da şöyle söyleyeyim sağlıklı beslendiğini düşünür ama durum bunun tam tersi ki DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) verilerine göre Türkiye olarak Avrupa’da obezite konusunda 1. Sıradayız. Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) – 2019 verilerine göre Türkiye’de her 3 kişiden birinde Metabolik Sendrom görülmektedir. Metabolik Sendrom, şeker hastalığı, göbek çevresinde yağlanma, kan yağı düzeylerinde bozukluk ve yüksek kan basıncı gibi kalp krizi risk faktörlerinin oluşturduğu metabolik bir bozukluktur. Yaşam şekli değişiklikleri sonucu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıklığı artmaktadır. Türkiye'de 20 yaş üstü nüfusun 1/3'ünde metabolik sendrom vardır. Kilo fazlalığı ve bel çevresi kalınlığı fazla olan kişilerde görülen metabolik sendrom, kalp krizi veya inme riskini 3 kat, ölüm riskini ise 2 kat artırmaktadır. Bir kişide metabolik sendromun olmasının kalp krizi veya inme riski üzerinde yaptığı artış göz önüne alındığında hastalığın önemi daha iyi anlaşılabilir. Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun (IDF) 2005 yılında yaptığı tanıma göre, metabolik sendrom tanısı için, karın bölgesinde yağlanma ile birlikte belirteceğim dört kriterlerden en az ikisi olmalıdır. 1. açlık kan şekeri yüksekliği (≥100 mg/dl) veya tip 2 diyabet olması, 2. kan basıncı yüksekliği (≥130/85 mmHg) veya kan basıncı düzenleyici ilaç kullanımı, 3. HDL-kolesterol düzeyinin erkeklerde ‹40 mg/dl, kadınlarda ‹50 mg/dl olması, 4. Trigliserid yüksekliği (≥150 mg/dl) . Örneğin bir kişinin karın bölgesinde yağlanma var yani bel çevresi kadın ise 90 erkek ise 100 cm den fazla ise; aynı zamanda şeker, tansiyon, kolesterol veya trigliserit seviyelerinde ikisinde bozukluk varsa bu kişide metabolik sendrom vardır.” açıklamasını yaptı. METABOLİK HASTALIKLARIN ÜLKE EKONOMİSİNE YÜKÜ GSMH’DE DAHA FAZLADIR Açıklamalarına metabolik hastalıkların ülke ekonomisi üzerinde ki yükünden bahsederek devam eden Uçar; “Her metabolik sendromu olan birey geleceğin kronik bir şeker hastası, kalp hastası, tansiyon hastası adayıdır. Bugün eğer Türkiye’deki her 3 kişiden biri sadece doğru beslenme ve yaşam alışkanlıkları kazanarak tedavi edilmezse maalesef bundan 5-10 yıl sonra ciddi kronik hastalıklara sahip vatandaşlar konumunda olacaklar. Kendi sağlıkları bozulduğu gibi bu durumun Türkiye’ye maliyetini size şöyle özetleyeyim. Kronik hastalıklar ve vücut ağırlığı artışı sebebiyle yaşam kalitesindeki kayıplardan kaynaklı iş kaybını bir kenara bırakıyorum, metabolik sendromu olup tedavi edilmediği için hasta olan her bir diyabet hastasının yıllık devlete sadece ilaç maliyeti ortalama 20 bin TL, tansiyon hastasının maliyeti bin TL, kolesterol hastasının maliyeti bin 500 TL’dir. Türkiye’deki 20 yaş üstü (59 milyon 474 bin 601 kişi) her bireyin 3’de 1’inde (19 milyon 824 bin 867 kişi) metabolik sendrom vardır. Bu insanların tedavi edilmemesi durumda, her bireyin bu hastalıkların birçoğuna yakalanılacağı düşünülürse çıkacak maliyetin bugünkü gayri safi yurt içi hasılanın üzerinde olacağı tahmin edilebilir. Bu da ülke kaynaklarının verimsiz kullanılmasına neden olacaktır. Vatandaşlarımızın sağlık problemleri ve yaşam kalitesinde düşüş bunun yanında hesaplanamayacak bir değerdir.” dedi. Metabolik hastalığı olan vatandaşlar için önlem alınması gerektiğinin altını çizen Diyetisyen Süheyla Subaşı Uçar; “Vatandaşlarımızın yaşam kalitesini artırmak ve hastalıkların ülke ekonomisi üzerine olan yükünü azaltmak için vatandaşlarımızı hasta olmadan korumalı ve bilinçlendirmeliyiz. Bu konu da en önde adım atacak meslek gruplarından biri sağlık bilimleri fakültesinin beslenme ve diyetetik bölümünden mezun olan diyetisyenlerdir. Kişinin sağlıklı beslenmesi işine, eşine, çocuklarına kısacası sevdiği şeylere vakit ayırırken ruhen ve bedenen daha enerjik olmasını sağlar. Bir diyetisyen verdiği beslenme eğitimi ile devlet ekonomisine yukarıda bahsettiğim şekilde tasarruf sağlatmasının yanında, güçlü ve sağlıklı genç nesillerin oluşmasına katkı sağlayabilir. Genç kızımızın, oğlanımızın sokakta öz güvenli bir şekilde yürümesini sağlayabilir. Yaşlı nene ve dedelerimizin kişisel bakımlarını rahat gerçekleştirmesine katkı sağlayabilir. Anne ve babaların işten eve geldiklerinde hemen uyku moduna geçmesini önleyip çocuklarına enerjilerinin daha iyi yetmesini sağlayabilir. Bireyin nefes almasına katkı sağlayabilir. Vatandaşımızın uyku kalitesine katkı sağlayabilir. Beslenme ile bağlantılı diyabet, kalp, böbrek, kolesterol, vitamin eksiklikleri ve daha birçok hastalığın olmasını önleyip yaşam kalitesinde artış sağlayabilir. Diyabetli bir bireyin hastalık kaynaklı hasar görmesi önleyebilir. Kalp krizi risklerini azaltabilir. Tansiyon hastasının tedavi olmasına katkı sağlayabilir. Metabolik hastalıklara sahip yeni doğan bebeklerin onlara uygun beslenme tedavisi ile zekâ özürlü olmasını önleyebilir ve daha yazmadığım birçok konuda koruyucu sağlık sistemine katkı sağlayıp hastalıkların tedavisine katkı sağlayabilir. Bir araba düşünün kaliteli standartlara uygun bir benzin ile arabayı kullanmak nasıl kaliteli bir sürüş keyfi verecek ise kaliteli bir beslenmede kaliteli bir yaşam sürecinin temellerini oluşturur. İşte bu yüzden biz diyetisyenler diyoruz ki, diyetisyenlik mesleği desteklenir ise ekonomiden sağlığa birçok toplumsal soruna çözüm bulabiliriz.” diyerek konuşmasını sonlandırdı. SİVAS MEMLEKET GAZETESİ