Cinsiyet; bireyin kadın ya da erkek cinsel organı ile ikincil cinsiyet karakterinden
(cinsiyetine ait vücut hatları, erkekte sakal-bıyık, kadında meme gelişimi vb) oluşan fizyolojik
özellikleridir.
Cinsel kimlik; bireyin cinsiyetini fark etmesi ve cinsiyetine uygun sosyolojik roller
üstlenmesi sürecini tanımlamaktadır. Başka bir deyişle kişinin bedeni ve benliğini kadın ya da
erkek olarak algılaması, kabullenmesi; buna uygun duygu ve davranışlar sergilemesi
yönelişidir. Bir insanın kadın ya da erkek cinsiyete yönelmesi; yapısal, işleyişsel, hormonal ve
ikincil cinsiyet karakteri gibi faktörlere bağlıdır.
Cinsel yönelim: Bireyin kadın ya da erkeğe cinsel istek duymasıdır.
Homoseksüelite : Kendi cinsiyetinde birine cinsel istek duyma
Heteroseksüelite : Karşı cinsiyete cinsel istek duyma
Biseksüelite: Her iki cinsiyete de cinsel istek duyma
Cinsel rol; bireyin kendi cinsiyetinin gerektirdiği ve üstlenip sergilediği toplumsal
rollerdir. Cinsel kimlik ve cinsel rol farklı kavramlardır. Cinsel roller toplumlarda farklılık
göstermektedir. Bazı toplumlarda bir erkeğin mutfak işlerini yapması uygunsuz bulunurken
bazı toplumlarda bu durum gelişmişlikle ölçeklendirilmektedir. Bizim kültürümüze yakın
toplumlarda kız çocuklarına daha uysal, duygusal ve hizmet edici roller yakıştırılırken erkek
çocuklarına daha sert ve saldırgan roller yakıştırılmaktadır. Bu bağlamda belki de yaşanan
kadın cinayetlerinin temelden çözümünde, cinsiyet rollerine dair öğrettiklerimizin değişmesi
gerekmektedir.
Bazı kuramlar cinsel kimlik kazanımını “öğrenme” ile açıklamakta ve çocuğun rol
model aldığı, özdeşim kurduğu ebeveyni ile duygusal ilişkisi, ailenin çocuktan beklediği
cinsiyetine uygun davranışlar çerçevesinde cinsel kimliğinin oluştuğunu bildirmektedirler.
Cinsel kimlik erken çocukluk döneminde (2 yaşa kadar) oluşmaya, oturmaya
başlamakta ve ergenlik döneminde tamamlanmaktadır. 5-6 yaş civarında ise çocuk, saç ve
giyim şekli ile ya da ev işleri yapıp yapmamakla cinsiyetinin değişmeyeceğini kavramaktadır.
Kişinin, cinsiyeti dışında başka cinsiyete kendini ait hissetmesinin toplumda oranı %2
civarında olup, erkeklerde biraz daha yüksek bir oran vardır. Söz konusu durumun belirtileri
okul öncesi dönemde kendini göstermeye başlamaktadır. Zaman zaman ebeveynler
çocuklarının karşı cinse özenir davranışlarına endişelenebilirler ancak hafif derecede
gözlemlenen bu “özenti” çoğu kez çocuğun yaşı ilerledikçe kaybolmaktadır.
Bu süreç içerisinde bazı yanlış anne baba tutumlarının cinsel kimlik gelişimine zarar
verebileceği bilinmektedir:
Aşırı koruyucu, kontrolcü, baskıcı, katı disiplin tutumları, cinsiyetine dair çocuğa
suçlayıcı, aşağılayıcı söz ve davranışlar, mahremiyet sınırlarının olmayışı, anne baba
arasındaki çatışmalar, partner cinsiyetinin değersizleştirildiği durumlar, cinsel konularda aşırı
uyarıcı-kontrolcü yaklaşımlar, yanlış ebeveyn tutumlarına örnek gösterilebilir. Sıralanan bu
tutumlar yetişkin yaşamdaki cinsel işlev bozukluklarının da temelini atmaktadır.
3 yaş civarında çocuk kendi cinsel organına merak duymaya başlamaktadır. Yetişkin
cinsel hazzından farklı olarak mastürbasyon yapmaya başlayabilmekte ve bu durum 6-7 yaşa
kadar normal gelişimsel bir durum olarak değerlendirilmektedir.
Anne baba için oldukça endişe verici olan çocuk mastürbasyonu, suçlanan,
baskılanan, şiddet uygulanan ailelerde ise çocukta kalıcı psikolojik sorunlara ve cinsel kimlik
oluşumunda zararlara neden olmaktadır.
Burada temel tutum anne babanın durumu fark ettiği anda kızıp bağırıp dövmek asla
olmamalıdır. Uygun bir zaman-zemin ve dozda anne baba birlikte çocuklarının yaşına uygun
bir biçimde mahremiyetten söz etmelidir. Yaptığı davranışı somutlaştırarak “canı bunu
yapmak istediğinde sadece odasındayken yapabileceğini” söyleyebilirler. “Bizim cinsel
bölgelerimiz var ve bu bölgeler; burası ve burası (ebeveyn kendi bedeninde dokunarak
gösterebilir). Onlar bizim özel bölgelerimiz ve bu bölgelere gerektiğinde (örneğin hijyenik
temizliğine yardım gerektiğinde ya da hastalandığında doktor muayenesinde gibi…) sadece
anne-baba ya da doktor bakabilir.” Şeklinde açıklanabilir. Ebeveynler, bu zorlu süreçte
gerektiğinde ve gecikmeden bir ruh sağlığı çalışanından yardım almalıdır.
Cinsel yönelimi ergenlik dönemi sonrası, hatta 24 yaş sonrası değiştirmek için aileler
psikoterapi ve birtakım tıbbi tedavilere başvurabilmektedirler. Yapılacak psikoterapi
çoğunlukla bireyin yönelimini değiştirmek amacında değil, yaşayabileceği bazı psikolojik ve
sosyolojik problemlerine yönelik müdahalelerdir. Araştırmalar bu bireylerin sıklıkla akran
zorbalığına maruz kalabildiğini de göstermektedir. Söz konusu süreçte ailelerin de
psikoeğitim almaları şarttır.