Klinik deneyimler cinsel isteksizlik, vajinismus, cinsellikten iğrenme, orgazm olamaa gibi cinsel işlev bozukluklarının temelinde özellikle çocukluk ve ergenlik dönemi olmak üzere geçmiş dönemdeki travmatik yaşantıların varlığının olduğunu göstermektedir. Geçmişte yaşanmış olan bu travmatik yaşantılar kişide stres, kaygı/korku, utanma, iğrenme gibi duyguların birikmesine yol açar. Limbik sitemde olan bu birikme kişide cinsel aktivite öncesinde ve esnasında rahat olamama, gerginlik, korku, kaygı, isteksizlik, iğrenme gibi hallerin yaşanmasına neden olur.
Cinsel sorunlara neden olan ve EMDR yöntemi ile çalışılması gereken travmatik deneyimler kişiden kişiye farklılık gösterir ve çok çeşitlidir. Şimdi bu travmatik deneyimlerden klinik uygulamalarımda en çok karşılaştığım bazılarını özetlemek istiyorum.
İlk araştırılması gereken hususların başında, geçmişte, özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde cinsel taciz olup olmadığıdır. Çocukluklarında ya da ergenlik dönemlerinde cinsel taciz yaşayan kadınların hemen hemen hepsinde mutlaka cinsellikle ilgili bir sorun ortaya çıkacağını öngörmek yanlış olmaz. Cinsel tacize maruz kalmak kişinin birçok psikolojik sıkıntının yanı sıra cinsel sorun yaşamasına da neden olur.
Diğer araştırılması gereken husus, cinsel içerikli oyun ve cinselliği merak etme ile ilgili aktivitelerin olup olmadığı ve varsa bunlardan olumsuz bir şekilde etkilenme olup olmadığıdır. Yaşıtlar arasında erkek erkeğe, kız kıza ya da erkek kız arasında olan bu tür deneyimler ergenlik döneminde de olabildiği gibi özellikle çocukluk döneminde daha fazla olur. Sorun bu deneyimlerin yaşanmasından ziyade çocuğun ya da ergenin bu deneyimleri ne şekilde kodladıkları ve bunların sonucunda travmatik olarak etkilenip etkilenmedikleridir. Çocuğun yaşı büyüdükçe, bu deneyimler, olmaması gereken, kötü, ayıp şeyler olarak kodlanırsa ve anlamlandırılırsa cinsellikle ilgili olumsuz tutumların ve düşüncelerin oluşması süreci başlamış olur. Büyükler tarafından fark edilip çocuğa uygun bir şekilde yaklaşılmadığında bu tür deneyimlerin ileride erişkin cinselliği ile ilgili olumsuz tutumlara ve düşüncelere çok daha fazla neden olduğuna psikoterapi çalışmalarında şahit oluruz. Çocuğa yaklaşım, yaptıklarının çok kötü ve ayıp, ahlaksızca olduğu gibi söylemleri de içeriyorsa etkilenme kat kat daha fazla olur.
Cinsel sorun yaşayan kişilerde, özellikle de kadınlarda sıkça karşımıza çıkan diğer bir etken ya da neden aile içinde, okulda, arkadaşlar arasında ya da büyükler arasındaki konuşmalarda cinselliğin kötü, ayıp olduğuna dair diyaloglara şahit olmak ya da söze dökülmese bile bu tür tutumlara maruz kalmaktır. Özellikle cinsel kimliğin yerleşmediği çocukluk döneminde bu tür durumlara maruz kalmak erişkinlikte cinsellikle ilgili sorun yaşamaya etki eder. Bu durumlara maruz kalma yaşı ne kadar küçükse etki o denli artar. Çünkü ne kadar küçüksek cinsellikle ilgili o kadar az bilgiye sahibizdir ve cinsellikle ilgili duyduğumuz ve algıladığımız şeyleri o kadar fazla sahipleniriz ve kafamız o kadar fazla karışır. Çocuklukta yanlış ekilen fikirler, erişkinlikte cinsellikle ilgili sorunlu düşünce ve tutumlara sahip olmamıza ve cinsel sorunlar yaşamamıza yol açar.
Çocukken anne-baba cinselliğine şahit olmak, ebeveynleri cinsel aktiviteleri esnasında görmek ve duymak da yetişkinlikte cinsel sorunlar yaşanmasına yol açan önemli diğer bir nedendir.
Cinsel sorunun ne kadar çözümsüz kaldığı terapi sürecinde önemlidir. Sorunun giderilmesine yönelik uzman yardımı alınmadıysa ya da alınsa bile sonuç alınamadıysa cinsel sorun devam eder. Devam ettiği süre boyunca birçok yeni sorun ortaya çıkar. Çiftler arasında duygusal uzaklaşma oluşma ihtimali çok yüksek olduğundan ilişkilerde çok çeşitli sorunlar kendini göstermeye başlar. Örneğin kadında uzun süredir tedavi edilemeyen bir vajinismus ya da cinsel isteksizlik sorunu varsa bu kişide suçluluk ya da öfke, cinsel isteksizlikte artma, depresyon gibi sıkıntılar kendini gösterip hem kişinin kendisini hem de ilişkiyi ciddi ölçülerde olumsuz etkiler. Eşi vajinismus olan ya da eşi cinsel isteksizlik yaşayan erkeklerde suçluluk, öfke, çaresizlik, bıkkınlık, duygusal olarak uzaklaşma, hayal kırıklığı gibi yeni sorunlar gündeme gelir. Dolayısıyla çözümsüz kalınan süre ne kadar uzunsa cinsel sorun çözüldüğünde dahi eşler arasında iletişim sorunları ya da erkekte cinsel isteksizlik sorunları gibi sorunlar üzerinde de terapide ayrıca durmak gerekir.
Kadın çeşitli nedenlerden dolayı cinsel birlikteliği kesinlikle istemediği halde erkeğin zorla cinsel ilişki kurması da kadında cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Kadın bu durumu tecavüz gibi algılayabilir. Tecavüzün tanımında erkeğin zorla cinsel ilişki kurması vardır. Bu kişinin kadının eşi olması her ne kadar başka biri tarafından yapılan tecavüz kadar derin izler bırakmasa da yine de çok ciddi travmatik etki yaratır. Bazı erkekler bu durumun bilincinde olmayıp eşleri ile zorlayarak ilişki kurarlar. Bu durum kadında cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olmakla kalmaz eşler arasında ciddi güvensizlik ve iletişim sorunları oluşur. Cinsel birleşme ile sonuçlanmasa dahi erkeğin zorla cinsel ilişki kurmaya çalışması durumunda da kadınlar travmatize olurlar.
Kadın çeşitli nedenlerden dolayı ilişki kurmaya gönülsüz olmasına rağmen ilişkiye razı olması ve bu durumun tekrarlaması halinde de kadın bu durumdan çok etkilenir ve cinsel sorunlar başlayabilir.
Kürtaj, özellikle kadında yarattığı suçluluk duygusu nedeniyle cinsel sorunlara yol açabilen nedenlerden bir diğeridir.
Düşük yapma durumunda da kadın kendini suçlama eğiliminde olur. Her ne kadar düşükte bir katkısı olmasa da, kadınlar “şöyle yapsaydım, şunları yapmasaydım bu düşük olmazdı“ şeklinde gerçekdışı bir suçluluk duygusu içine girme eğilimde olurlar. Bu durum, sonrasında cinsellikle ilgili sorunlara yol açabilir.
Kadının geçmişinde kendi yaşadığı ya da çocukluk döneminde iken yakınlarında şahit olduğu aldatılma mevzuları cinsel sorun gelişmesine neden olan unsurlardan bir diğeridir.
Çeşitli nedenlerden dolayı eşler arasındaki duygusal yakınlığın azalması da kadınların cinsel sorunlar geliştirmesine ciddi katkıda bulunan bir etkendir.
Cinsel sorunlara yol açan ve en sık karşılaştığımız bu nedenlerin psikoterapide titiz bir şekilde araştırılması ve çalışılması gerekir. EMDR ile bu çalışma yapıldığında cinsel sorunun kaynağı olan nedenler ortadan kaldırıldığı için cinsel sorun da otomatik bir şekilde kendiliğinden azalarak ortadan kalkar.
EMDR psikoterapisinde, cinsel sorunlara yol açan bu etkenlerin belirlenmesi çok önemlidir; ancak esas çalışmanın bu etkenlerin etkilerinin ortadan kaldırılmasına yönelik olması gerekir. Bu etkenlerin etkileri EMDR yöntemi ile çalışıldığında kısa süre içinde azalarak kaybolur ve böylece mevcut cinsel sorun kendiliğinden ortadan kalkar.
Ercüment Doğan, Ph.D.
Klinik Psikolog