İnatçı, ısrarcı ya da duyarsız olduğu için anlaşmakta güçlük çektiğimiz, öfke duyduğumuz kişiler de var hayatımızda. Çıplak gözle baktığımızda sahip olduğu kötü kişilik özelliklerini görüyoruz sadece. O kişi inatçıdır diyoruz, aksi veya pasif... Ancak kaçırdığımız bir şey var; kötü veya nahoş olan her davranışın bir amacı, o kişiye bir faydası vardır. Bunu görebilmek için çıplak gözle değil, anlayış ve empati gözlüğüyle bakmak gerekir. Çözüm odaklı terapi yaklaşımı der ki “hiç kimse kötü bir anne, kötü bir eş, kötü bir evlat olmak, kötü kişilik özelliklerine sahip olmak istemez. Davranışın altında yatan ihtiyaçları ve farklı anlamları keşfetme sürecine çözüm odaklı terapide “yeniden çerçeveleme” diyoruz. Orjinali ‘reframe’ olan bu kelimenin çevirisi dilimize tam oturmuyor ama kendisi oldukça işlevsel. Örneğin, duyarsız olduğu için kendisine öfkelendiğimiz birisini duyarsız değil de “kendini acıdan koruyan” birisi olarak değerlendirmek gibi... Ya da pasif birisini “olayları olduğu gibi kabul etme becerisi olan” şeklinde değerlendirmek gibi.. Çok kontrolcü birisinin ihtiyacı çevresini yapılandırmak olabilirken, inatçı olarak gördüğümüz biri kendi yolunu arama ihtiyacıyla böyle davranıyor olabilir. Sorun yaşadığımız kişinin ihtiyacını fark etmek sorunun çözümünde ilk basamağı oluşturur.
Öncelikle o ihtiyacı fark etmek şunu anlamımızı sağlar, ‘onun inatçılığı ya da aksiliği benimle ilişkili değil’. Sorun yaşarken çoğunlukla o kişinin bize inat olsun diye, bizi üzmek için o şekilde davrandığını düşünme eğilimimdeyizdir. Yani o davranışı kişiselleştirip, öfkelenir ve değersiz hissederiz. Ancak o davranışın sebebinin biz olmadığımızı anladığımızda öfke ve değersizlik gibi duygular azalır ve yerini çözüm arayışlarına bırakır. Bu çözüm yollarından birisi onun o ihtiyacını giderebileceği farklı alanlar bulmaktır. Örneğin, kontrol ihtiyacı çok fazla olan kişiye farklı bir alanda kontrol sahibi olacağı görevler vermek o ihtiyacını karşılamasını sağlayacağı için sorun yaşanan alana olan müdahalesini de azaltacaktır.