Yaşadıklarınızı anlatırken onları bir olay örgüsüyle, her anlatışta bazı kısımlarını vurgulayarak anlattığınızı fark ettiniz mi? Başımızdan geçenleri bir öyküye oturtmak ya da onun öyküsünü anlatmak, olayları bizim için daha anlaşılır, daha katlanılır kılar. Bu yüzden yaşantımızı anlatmak, öyküsünü paylaşmak isteriz. Peki ya ne yaşadığımızı anlatacak kelimeler bizde yoksa? Başımıza gelenin ne olduğunu adlandıramıyorsak?
Anlatamadığımız öykünün tutsağı oluruz o zaman. İçselleştirilmiş travmalar, onları anlamadığımızda davranışlarımıza hakim olabilir. Öykümüz bize kendini davranışlarımızla anlattırır bu kez.
Sebebini anlayamadığınız bir öfkeniz mi var?
En yakınınızdakilerden intikam almaya çalıştığınızı mı fark ediyorsunuz?
Anlamadığınız bir korku, ürkeklik, kafa karışıklığını mı yaşıyorsunuz?
Benim kendime ettiğimi başkası etmez diye mi düşünüyorsunuz?
İçinizde sanki bir başkası var, siz değil o yapıyor gibi mi geliyor?
Bu tecrübelerin ve tekrarlayan örüntülerin altında sözlere dökülmemiş öyküleriniz olabilir. Anlaşılmayı bekleyen anılarınız kendilerini hatırlatıyor olabilirler. Bir örüntü gibi tekrarlayan ve size faydası dokunmayan "o" davranışlarınız, içselleştirilmiş travmanın iletişim dili olabilir. Böylece yanında, yakınında olanlara başına geleni anlatamaz ama hissettirir:
"Yaşadığım incinmişliği tarif edemiyorum ama seni inciteyim de gör, nasıl..."
"Bu öfkeyi, bu korkuyu, bu dehşeti dile getiremiyorum ama sana hissettireyim de,bir anla..."
Davranışlar böylece neler olup bittiğini göstermiş ve anlaşılmak için yıkıcı da olsa bir kapı aralığı bırakmış olur. Üstelik bunu yaparken de kişiye mağdur tarafta değil fail tarafta bir rol vererek onu zarardan korumuş olur.
Kendi zorlayıcı davranışlarınıza bu açıdan bakıp değerlendirebilirsiniz bir de. Kendinizi şefkatli kollarla sarmak, sırtınızı sıvazlamak için bir yol olabilir bu kavrayış. Aynı şekilde, "zor" dediğiniz kişilere bir de böyle yaklaşabilirsiniz. Hem onu anlamak hem de kendini anlamasına rehber olmak için de bir fırsat olabilir.
Son olarak bir de uyarı bırakayım. Şefkat dengesini iyi kurun ki, şefkatli bir tutum geliştireyim derken, zoraki bir iyimserlikle merhamet yorgununa dönüştürmeyin kendinizi.
Psk. Dan. Ferihan Batum Doğan