İşte Bu Doktor İndir
            Günümüz toplumunda, yapılan araştırmalara göre, her 100 kişiden 1’i psikolojik yabancılaşma olarak da bilinen depersonalizasyon ve derealizasyon bozukluğunu yaşamaktadır. Bu kadar sık yaşanmasına rağmen toplum arasında çok da bilinen bir bozukluk değildir. Peki nedir bu depersonalizasyon ve derealizasyon? Depersanolizasyon, bireyin kendine yabancılaşması ve kendinden kopuk hissetme durumudur. Derealizasyon ise bireyin çevresine yabancılaşma, çevresine kopuk hissetme durumudur. Kişi içinde bulunduğu gerçekliğe karşı yabancılaşma hissetmeye ve kopmaya başlar. Bu iki durum birlikte gözükebildiği gibi tek başına da gözlemlenebilir. Kısaca DPDR bozukluğu olarak da tanımlanan bu bozukluk çoğu zaman farklı hastalıklarla karıştırılabilir. DPDR yaşayan insanlar kendilerini bir kurgunun içinde yaşıyormuş gibi hissederler. Aynaya baktıkları zaman sanki farklı bir boyuttan kendilerini izliyormuş gibi olur ve ayna da bir yabancı varmış gibi görürler. Bedenleri hem onlarındır hem de değildir. Kendi düşünceleri ve bedenlerine dışarıdan bir gözlemci gibi bakmaya başlarlar. Bütün bir gün boyunca bu şekilde hissedenlerin yanı sıra ani gelen düşünceler şeklinde de kendini gösterebilir. Örneğin; kişi arkadaşlarıyla bir kafede otururken ve hiçbir şey yokken birden etrafındaki her şeyin bir kurgu olduğu fikri, sanki bir film setindeymiş gibi düşünceler aklını sarabilir ya da evde ailesiyle konuşurken birden bütün ailesine ve kendine yabancılaşıp neden o odada bulunduğunu sorgulamaya başlayabilir. Bu durumdan muzdarip kişiler içinde yaşadıkları dünyayı gerçeküstü bir kurguymuş gibi hissederler. Neden orada olduklarını, bu dünyadaki amaçlarını sorgulamaya başlayıp varoluşsal sancılar yaşarlar. Kendi düşünceleri, eylemleri ve kararları üzerinde kontrol kaybı yaşarlar. DPDR, komorbid olarak en sık anksiyete ve panik bozukluğa eşlik eder. Çünkü aslında DPDR bir tür savunma mekanizmasıdır ve bir semptomdur. Kişi yaşadığı yoğun kaygılarla baş edemediği durumlarda bilinçsizce kendine ve dünyaya yabancılaşmaya başlar. Freud şöyle der; “Ego öncelikle bir beden egosudur.”, yaşanan yoğun ve derin kaygılar bu egoya zarar verir ve ortaya DPDR çıkar. Bazı durumlarda, bireyler kendi düşüncelerini kendilerininmiş gibi kabul edemeyebilir. DPDR'li hastaların üçte biri ila yarısı aynı zamanda iç sesler de duyar. Ek olarak, bazı kişiler konsantrasyon güçlüğü ve hafızayı geri getirme ile ilgili sorunlar yaşarlar. Bu bireyler bazen bir anıyı hatırlayabildikleri, ancak onu kişisel olarak deneyimlememiş gibi hissettiği bir anı "duygusundan" yoksundur. Bir kişinin kimliğinin ve bilincinin özüne vuran bu deneyimler, kişinin tedirgin veya endişeli hissetmesine neden olabilir. Bozukluğun yarattığı iç kargaşa da depresyona neden olabilir. DPDR’nin nedenleri arasında travmatik deneyimlerin yanı sıra bozukluğun diğer yaygın tetikleyicileri arasında şiddetli stres, majör depresif bozukluk, panik ataklar ve psikoaktif maddeler bulunur. Oldukça bireysel kültürlerde yaşayan insanlar, örneğin ABD, tehdide aşırı duyarlılık ve harici bir kontrol odağı nedeniyle bu bozukluğa karşı daha savunmasız olabilir. İnsanlar hayatlarının bazı bölümlerinde DPDR’ ye benzer durumlar yaşayabilir fakat buna bir bozukluk denmesi için bunun yoğunluğu ve kendini gösterim şekli önemlidir. Bazı DPDR bozukluğuna sahip bireyler psikoz belirtileri gibi belirtiler gösterebilir. Gaipten sesler duyar, zaman kavramını yitirir ve beden dışı deneyimler yaşamaya başlar. Bu rahatsızlığın derecesine göre değişir. Bazı kişilerde sadece belirli stres kaynağına tepki olarak da bu durum ortaya çıkabilir ve sadece DPDR’ yi dönemsel olarak yaşayabilir. Burada önemli olan rahatsızlık şiddetini arttırmadan erken teşhis konulabilmesidir. Teknolojideki hızlı büyümeyle birlikte ‘sanal gerçeklik’de bir o kadar gelişti. Yapılan araştırmalarla birlikte sanal gerçeklikle çok fazla haşır neşir olan bireylerin DPDR’ye daha eğilimli olduğunu ortaya konulmuştur. Çünkü onlar için gerçeklikten kopma aslında bir tuş kadar yakınlarındadır. Zaten sanal gerçeklikle çok fazla zaman geçirmede bir tür anksiyeteyi bastırma aracı olabilir. Gün aşırı saatlerce oynanan oyunlar, aslına bakacak olursak bir tür teknoloji vasıtasıyla yaşanan bir DPDR durumudur. Yine burada söz konusu olan amaç, kaygıları, istenmeyen düşünceleri, anksiyeteyi bastırmaktır. Yani bir tür kaçış. Yine aynı örneği sosyal medya içinde verebilmek mümkün. Türkiye’de sosyal medyada geçirilen saat kişi aşı ortalama 2 saat 57 dakikadır. Yani yaklaşık 3 saat boyunca kendi gerçekliğimizden kaçtığımızı söyleyebiliriz. Elbette ki bu sosyal medyada zaman geçiren, telefonda ya da bilgisayarlarda oyunlar oynayan herkesin DPDR bozukluğu ya da anksiyete bozukluğu yaşadığını söylemek yanlış olacaktır. Burada önemli olan, bunun için ne kadar zaman harcadığınız ya da ne denli bağımlı olduğunuzdur. DPDR yaşadığınız bir anda, gerçeklikten kopuş sırasında önemli olan ilk şey farkındalıktır. O an yaşadığınız şeyin ne olduğunu bilmeniz ve ardından diğer adımları takip etmeniz sizi gerçekliğe daha kolay döndürecektir; Kendinize çimdik atın ve ne kadar gerçek olduğunuzun farkına varın. Soğuk ya da sıcak herhangi bir şeye dokunun ve ısı farkı odak noktanız olsun.   Odada bulunan herhangi bir şeyi sayın. Nesneleri tanımlamaya gayret edin. Bir nesneye odaklanın ve bu nesnenin tam olarak ne olduğunu kendinize anlatın. Bu nesne hakkında neler bildiğinizi sıralayın. Mutlaka duyularınızı kullanmaya çalışın. Her şeyden önemlisi yaşadığınız şeyin aslında bir semptom olduğunu unutmayın. Bu maddeler o an sizin gerçekliğe dönmenize faydalı olacaktır yani aslında sadece o anınızı kurtaracaktır. DPDR’ nin kesin çözümü için altında yatan asıl sebep ortaya çıkarılmalıdır. ‘Nasıl bir yaşanmışlık DPDR’ ye sebep oldu?’ ‘Hangi türden kaygılar, düşünceler DPDR yaşamana sebep oluyor?’ ‘Gerçeklikte seni bu kadar korkutan, kaygılandıran şey ne ki ondan kaçmaya, kopmaya çalışıyorsun?’ Bu gibi soruları kendinize sorabilirsiniz? Elbette ki bu sorulara tek başınıza cevap vermek ve sizde kaygı yaratan asıl şeyi keşfetmek ve onu çözmek bir uzman olmadan çok zor olacaktır. Bu yüzden siz de DPDR yaşadığınızı düşünüyorsanız, gerçeklikten kaçmaya meyilliyseniz çok geç olmadan bir uzmandan yardım almalısınız.  ************** Bu konuyla ilgili; Film Önerisi: La Moustache Kitap Önerisi: Franz Kafka- Dönüşüm