TRAVMA
Travma, ölüm veya ölüm tehdidi, ağır yaralanma veya fiziksel bütünlük tehdidi ile ortaya çıkan ve kişinin yaşadığı ya da tanık olduğu olaylar şeklinde açıklanmaktadır. (Karaman, 2018) Kişi bu travmatik olayı bizzat kendisi deneyimleyebilir ya da buna tanık olabilir. Burada bahsedilen tanık olma durumu ikincil travmaya işaret etmektedir. İkincil travmalar kişinin doğrudan tanık olduğu değil tanık olduğu travmatik durumlar dolayısıyla gelişir. Etkileri ise kişiden kişiye değişmekle birlikte travmanın yıkıcı etkilerinin bizzat görülebileceği kadar önemli bir durumdur.
Travma ile ilgili yapılan araştırmalar sonucu karşımıza çıkan genel tablo sonucu travmatik olay dediğimiz olayların geçmişte yaşansa dahi -aradan uzun yıllar geçse de- hatırlandığında kişiyi rahatsız eden olaylar olduğudur. Olay gerçekleşeli belki de yıllar olmuştur fakat etkileri bugün dahi devam edebilmektedir.
Yaşamda izi silinemeyen ağır olaylar; büyük korkuların, çaresizlik ve güçsüzlük duygusunun ortaya çıkmasına neden olur ve travmayı yaşamış kişilerin duygularını, düşüncelerini ve ruhsal durumlarını uzun süre etkisi altına alır. Bu tür olaylar “travmatik durum” veya “travma” olarak adlandırılır. (Özen, 2017).
Her üç kişiden birinin hayatlarının belli bir evresinde travmatik bir olaya maruz kaldığı travma ile ilgili yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur. Travmatik olaya maruz kalan kişilerin %10-15'i Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtileri gösterirken; özellikle savaş, çatışma, cinayet ya da doğal afet yaşamış kişilerde bu oran %58'lere kadar çıkabilmektedir (Özgen ve Aydın 1999).
Hayat belirsizliklerle doludur. Bu belirsizlikler içerisinde en büyüğü, yarının bizlere ne getireceğini bilmememizdir. Bu noktada travmatik olay hayatın her aşamasında herkesin başına gelebilecek bir durumdur. Fakat bir olay bir kişide travma oluştururken başka bir kişide oluşturmayabilir. Yani travma oluşumunda bireysel farklılıklar bulunmaktadır. Bu bireysel farklılıklar; kişinin mizacı ve kişilik özellikleri, kültür ve olayın birey için ne anlam ifade ettiğiyle ilişkilidir.
Bazı kişiler olumsuzluklar karşısında oldukça duyarlı olup diğer bireylere göre travmatize olma riskleri daha fazlayken bazı kişilerin bu konuda dayanıklılık seviyesi ve eşiği daha yüksek olabilmektedir. Ya da benzer olaylar bir kimse için çok fazla anlam taşırken diğer kimseler için aynı anlamı taşımayabilir. Bu gibi durumlar aynı olayın herkeste aynı etkiyi yaratmaması şeklinde vuku bulmaktadır.
Travma herkeste aynı etkiyi göstermediği gibi travma sonrası yaşanan süreçler de herkeste aynı şekilde ilerlemeyebilmektedir. Travma yaşayan kişilerin önemli bir kısmı travma sonrası, Travma Sonrası Stres Bozukluğu belirtileri gösterirken bir kısmı ise Travma sonrası büyüme ve gelişme gerçekleştirmektedir.
“Beni Öldürmeyen Acı Güçlendirir” Friedrich Nietzsche’nin hepimizin bildiği meşhur cümlesidir. Aslında burada işaret edilen hakikat travma sonrası büyüme kavramıdır. Öldürmeyen acının güçlendirip güçlendirmeyeceği felsefi bir tartışma konusudur. Kendi hayatlarımızdan izlere bakarak bunu öznel olarak değerlendirebilmekteyiz fakat herkesin kendine verdiği cevap bu noktada aynı olmayabilir.
TRAVMA SONRASI BÜYÜME
Pozitif psikoloji, travma sonrası kişinin hayatında meydana gelen olumlu değişikliklere vurgu yapmaktadır. Çünkü travmatik yaşantılar bazı kişilerde patolojik etkiler (depresyon, anksiyete, posttravmatik stres bozukluğu) oluştururken bazı kişilerde ise yaşamın anlamını ve önceliklerini belirleme, kişisel güçlenme ve ilişkilerin düzeltilmesi gibi olumlu değişiklikler meydana getirebilir.(Shakespeare-Finch, 2003) Bu durum travma sonrası büyüme (TSB) olarak kavramlaştırılmıştır.
Travma sonrası yaşanan stres ve psikolojik rahatsızlara karşın, belli bir süre sonrasında çeşitli bireysel ve çevresel faktörlerin de etkisiyle travmatik yaşantının ters bir yöne doğru etki yaratarak kişinin bilişsel ve psikolojik olarak kendisini yeniden yapılandırmasına ve hatta bir tür büyüme veya gelişmenin de söz konusu olması mümkün olmaktadır. Bu durumu ifade eden kavram ise “travma sonrası büyüme” olarak karşımıza çıkmaktadır. (Bolat, 2020)
Felsefe, dini öğretiler, mitoloji ve özellikle de edebi metinler acı çekmenin erdem olduğuna ve acıdan sonra gelen büyümenin kutsallığına çokça atıf yapmaktadır.
Fizyolojik olarak değerlendirdiğimizde de durum benzerdir. Gelişimsel olarak büyüme kavramı da bir noktada acıyla ilişkilidir. Örneğin boyu uzayan bir çocuk, diz kapaklarında ve bacaklarında ağrı hisseder; aynı şekilde diş çıkaran bir bebek bununla ilgili acı çekmektedir. Daha da ilerleyen yaş dönemlerine baktığımızda, yirmilik diş çıkaran bir genç diş ağrısı çekmekte olduğunu biliriz. Aslında burada da karşımıza çıkan acı ve büyümenin eş zamanlılığı oldukça manidar görünmektedir.
varoluşçu psikologların, acı ve stres verici yaşantıların gelişim için bir fırsat olduğunu kabul ettiği ve travmayı anlam ve cesaretin bulunabildiği zaman olarak tanımladıkları görülmektedir (Tedeschi & Calhoun, 2004).
Varoluşçu felsefede Nietzsche; varoluşçu psikolojide ise Yalom acıya ve acı sonrası büyümeye sıklıkla vurgu yapmışlardır. Bu kişiler yaşam krizlerini gelişme ve değişme için bir fırsat olarak değerlendirmektedirler. Nietzsche , Böyle Buyurdu Zerdüşt adı ölümsüz eserinde bu konuya şu cümlelerle işaret etmektedir: “Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini: Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?”. Aynı cümlelere Yalom’un Nietzsche Ağladığında adlı kült eserinde de rastlamaktayız. Varoluşçu felsefe ve varoluşçu psikolojinin acı ve büyüme kavramlarına yaptığı ilişkisel vurgu kendini açık bir şekilde bu gibi örneklerle kendini göstermektedir.
Olumlu psikolojik değişim olgusu ilk olarak 1980’li yıllarda görgül olarak araştırılmaya başlanmıştır (Aktaran Tedeschi vd., 1998). Araştırmalar, travmatik bir yaşantının ardından kişinin kendisi, diğerleri ve dünyaya ilişkin temel varsayımlarında ortaya çıkan değişikliklerin sadece travma sonrası stres belirtileri ya da stres bozukluğu (TSSB) gibi travmayla bağlantılı psikopatolojiler şeklinde olmadığı, bir kısım insanın da olumlu yönde değiştiklerini göstermektedir.
Her olay herkeste travma yaratmadığından çeşitli bireysel farklılıklar bulunduğuna biraz önce değinildi. Burada sorulması gereken ikinci soru şu hususta karşımıza çıkmaktadır. Bir travmaya maruz kalan her kişi travma sonrası büyüme gerçekleştirebilir mi?
Tedeschi’ye göre (2004), travmatik bir olayla karşılaşan kişilerin 2/3’ü, yaşamının her alanında olmasa da en azından bazı yönlerden olumlu değişimler göstermektedir. Yine de detaylı olarak bakıldığında burada da karşımıza çeşitli değişkenler çıkmaktadır. Bunlardan ilki bireysel özelliklerdir. Her kişi bir diğerinden farklıdır. Her kişinin yaşadığı olumsuz deneyim karşısında çıkarımı da elbette farklı olacaktır. Dışa ya da içedönük olma gibi kişilik özelliklerinin (Shakespeare-Finch vd., 2005), iyimserlik ve öz-yeterlik düzeyinin (Tedeschi & Calhoun, 1995), önceki bağlanma deneyimlerinin (Salo vd., 2005) ve dünyaya yönelik varsayımlarının (JanoffBulman, 1992) olduğuna dair çalışmalar bulunmaktadır. Dınvar (2011) yapmış olduğu çalışmada, dünyaya ilişkin varsayımların olumlu olması durumunda bireylerin travma sonrası stres belirtilerinin daha düşük olduğu belirlenmiştir. (Bolat, 2020)
Bunun yanında ikinci olarak karşımıza çevresel kaynaklar çıkmaktadır. Çevresel kaynaklardan bahsedilmek istenen kişinin sosyal çevresinden aldığı destektir. Sosyal bağları güçlü kişilerin travma sonrası büyüme gerçekleştirme olasılığı diğer kişilere oranla daha fazladır. Aguirre (2008 Aktaran Michael & Cooper, 2013) tarafından da belirtildiği üzere, travmatik yaşantılara maruz kalan bireylerin bu tür bir deneyim sonrasında gösterdiği ruhsal büyüme ve olgunlaşma düzeyi, bireyin psikososyal kaynaklarına ve sahip olduğu sosyal etkileşim seviyesine göre farklılaşabilmektedir. (Tamer BOLAT, 2020)
Son olarak da karşımıza travmatik olay ile ilgili değişkenler çıkmaktadır. Travmatik olayın bazı uyaranları kişi için oldukça güçlüdür. Bu sebeple travma sonrası büyüme gerçekleştirmesi güçlü uyaranlar karşısında zorlaşabilmektedir.
Travma sonrası değişiklikler beş alanda gerçekleşmektedir:
- Yaşamın anlamlandırılması ve önceliklerin yeniden belirlenmesi
- İlişkilerin güçlenmesi
- Kişisel farkındalık
- Yeni alternatiflerin farkına varılması
- Ruhsal gelişimler (Dr. Öğr. Üyesi Ömer KARAMAN, 2018)
Yaşamın Anlamlandırılması ve Önceliklerin Yeniden Belirlenmesi
Travmatik olay kişide ilk şokun atlatılmasıyla birlikte yeni bir bilişsel alan açmaktadır. Yakın bir tarihten örnek verecek olursak Covid-19 sürecinde tüm dünya kümülatif bir travma yaşadı. Bir anda tüm dünyayı içine alan bu küresel salgın sonucunda belki de daha önce anlatsalar inanmayacağımız süreçler yaşandı bir seneyi aşkın bir zaman zarfı boyunca.
Bu süreçte tüm dünya evlerine kapandı. Dışarıya çıkmanın yasaklandığı, belirli günler ve saatlere paylaştırıldığı bir süreç atlatıldı. Ve gün sonunda hepimiz aslında günlük yaşamda dert edindiğimiz nice şeyi yeniden değerlendirme fırsatı bulduk. Kimimiz salgının bitimiyle önceliklerini tekrar değerlendirdi. Durduk, durma fırsatı bulduk ve düşündük. Yaşamın anlamını ve değerini uzun uzun sorguladık. İşte tam da bu yaşananlar travma sonrası büyüme kavramının bir basamağı olan yaşamın anlamlandırılması ve önceliklerin yeniden değerlendirilmesi aşamasına oldukça güzel bir örneği bir anda üstelik zorunda kalarak deneyimledik.
Travmatik olay akabinde gerçekleştirilen yaşamın anlamlandırılması ve önceliklerin yeniden değerlendirilmesi aşaması büyüme için olmazsa olmaz bir basamaktır. Çünkü ancak yeni bir bilişsel alan açılımıyla değişim gerçekleşecektir. Bu değişim kişiyi eskisinden farklı kılacak ve yaşama verdiği anlamda anlamlı değişiklikler oluşturacaktır.
İlişkilerin Güçlenmesi
Yine covid örneğinden de içerisinde pek çok örnek bulabileceğimiz diğer aşama ise ilişkilerin güçlenmesidir. İlişkilerin güçlenmesi, değer verdiğimiz, yaşamımızda varlığını önemli bulduğumuz kişilerle daha yakın, güçlü ve sağlam temelli ilişkisel bağlar kurulabilmesine işaret etmektedir.
Kişilerin hayatlarımızdaki yerlerini ve önemlerini keşfetmek, ilişkilerimize yeni bir boyut kazandırmaktadır. Önceliklerin yeniden değerlendirilmesiyle birlikte bu kişilerle kurduğumuz ilişkileri hayatımızda bir takım gelip geçici -dünyevi- şeylerin gerisine attığımızı fark edebilir ve daha sağlam temelli ve daha öncelikli ilişkiler şeklinde yeniden düzenleyebiliriz.
Kişisel Farkındalık
Kişisel farkındalık, “Ben kimim?”, “Hayattan ne istiyor/bekliyorum?”, “Kendi hayatımın neresinde duruyorum?” sorularını kendimize sormamız ve cevaplarını araştırmamızla başlayacaktır. Bu gibi sorular kişiden kişiye değişmekte ve çeşitlenmektedir. Burada önemli olan sorulan soruların çeşitliliğinden çok verilen cevapların sahiciliğidir. Ancak bu koşullarda kişi kendi özünün farkına varmaktadır.
Travmatik bir olay yaşanmasıyla birlikte kişi kendisini çoğunlukla bu soruların cevabını ararken bulabilmektedir. Sorular yeni şemalar için gereklidir. Sorulara verilen cevaplar kişide yeni şemalar oluşturacak ve her bir cevap farkındalık düzeyine katkıda bulunacaktır. Bu farkındalık süreci bazen sancılı olabilmektedir. Özellikle verilen cevaplar kişi için olumsuz niteliklerle vuku buluyorsa kişinin tüm bunlarla yüzleşmesi acılı olabilmektedir. Fakat başta da bahsedildiği gibi acıdan gelen farkındalık büyümeye işaret etmektedir.
Yeni Alternatiflerin Keşfedilmesi
Travma sonrası büyümenin bir diğer basamağı yeni alternatiflerin keşfedilmesidir. Bir metaforla anlatılacak olursak travmatik olay sonucunda kişi yürüdüğü yolda bir taşa takılmış ve düşmüştür. Düşmüş olmanın sarsıntısı ve şokuyla bir süre dizlerinin üzerinde kalır. İşte kişi bu noktadan sonra ne zamanki “Bir yol daha var, olmalı!” diye düşünerek doğrulursa o yerden dizlerini silkerek, işte o zaman yeni alternatifler aramaya başlar.
Bu alternatifler metafor üzerinden devam edilecek olursa kişinin yeni yollar aramasıdır. Ancak “Bir yol daha var, olmalı!” şeklinde bir düşünceyle yeni alternatifler araştırılır ve akabinde keşfedilir. Nitekim kimse aramadığı şeyi bulamaz. Bulmak için öncelikle arama dürtüsü oluşması gerekmektedir. Kişi böylece eyleme geçer ve bu eylem sonucu yeni yollar/alternatifleri keşfeder.
Ruhsal Gelişim
Tüm bu yaşananlar bir potada eritildiğinde kişide gerçekleşen büyüme ruhsal gelişmeyi de beraberinde getirecektir. Her olayın öğretici bir yanı vardır. Bu öğretiyi bulabilmek yalnızca kişinin tekelindedir. Kimsenin ruhsal gelişimi bir başkasının dayatmasıyla gerçekleşmez. Bu ancak kişinin kendi iç motivasyonu neticesinde oluşur. Bu noktadan bakıldığında travma sonrası büyüme ruhsal gelişime, ruhsal gelişim ise travma sonrası büyümeye işaret etmektedir.
BİLİŞSEL YENİDEN DÜZENLEME…
Travmatik yaşantılar, bireylerin psikolojik ve sosyal kaynaklarına meydan okuma ve acı verme suretiyle çeşitli düzeylerde psikolojik, fizyolojik, zihinsel, sosyal, ekonomik vb. değişimler yaratmaktadır. Janoff-Bulman (1992) da bu durumu “acı çekmekte olan” ve “dünyasını yeniden yapılandırma mücadelesi veren insan” deyişi ile nitelendirmektedir. Travmatik yaşantıların bireyi geliştirme ve büyütme özelliği de göz önünde bulundurulduğunda, bu büyümenin aslında çekilen acının birey tarafından bilişsel olarak nasıl değerlendirildiğine ve bu acının öğrenmeye ve ruhsal büyümeye hizmet etme potansiyeline bağlı olduğu düşünülmektedir.(Bolat, 2020)
TRAVMA SONRASI BÜYÜME İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
Psikolojik Sağlamlık
Psikolojik sağlamlık kavramı; Latince “resiliens” kökünden türemiştir ve bir maddenin elastik olması ve aslına kolayca dönebilmesini ifade etmektedir (Greene, 2002). The Random House Sözlüğü’ne (1967) göre psikolojik sağlamlık “sıkıştırılıp ya da esnetildikten sonra orijinal formuna veya pozisyonuna dönebilme becerisi” olarak tanımlanmıştır. (Gizir, 2007) Deneyimlenen kötü bir olaya rağmen yaşama devam edebilme ve bir amaca sahip olabilme yeteneğidir. Psikolojik sağlamlık, olumlu baş etmenin sonuçları olan uyum (adaptation) ve yeterlik (competence) gibi olumlu gelişme, geleceğe yönelme ve umut ile ilgilidir.” altında olumlu ve beklenmedik başarılar kazanma ve sıra dışı koşul ve durumlara uyum sağlama becerisi” olarak tanımlamaktadırlar. (Gizir, 2007)
Tutarlılık
Travma sonrası büyüme ile ilişkili olduğu düşünülen bir diğer kavram da tutarlılık algısıdır. Tedeschi ve Calhoun (2004), tutarlılık algısı yüksek olan bireylerin olayları çözümleyebilme, anlayabilme, başa çıkma ve anlam çıkarabilme becerileri sayesinde stresle baş etme konusunda iyi bir konumda olduklarını belirtmektedir. (Akcan, 2018)
İyimserlik
Bireyin yaşadığı tüm olumlu ve olumsuz yaşamsal olaylarla bağ kurmadan devamlı olumlu beklentilere girme eğilimi olarak tanımlanmıştır. (Dr. Öğr. Üyesi Ömer KARAMAN, 2018)
İyimserlik dediğimiz kavramın öğrenilebilir olması bilişsel bir süreç olmasından kaynaklanmaktadır. Burada bireyin sosyal çevresi oldukça önemlidir. öyleki iyimserlik kavramı toplumdan ve kültürden de etkilenmektedir. Bu bakımdan bir iç içe geçmişlik ve bütünsellik söz konusudur. Kişi doğduğu anda ilk teması ailesi iledir. Özellikle çocuğun annesiyle kurduğu güvenli bağ, yaşamı boyu psikolojik bütünlüğünü koruması ve sürdürmesinde hayati öneme sahiptir. Anneyle güvenli bağ kuramayan bir bebek yaşamın ilerleyen yıllarında hayata güven temelli bir tutunuş gerçekleştirmekte zorlanmaktadır. Bu durum dolayısıyla iyimserlik algısı üzerinde de etkili olacaktır. Büyüdükçe kişi daha büyük bir sosyal bağlam içinde bütünlük kazanır. İyimserlik kişinin hayatta edindiği tecrübelerle ilişkilidir. Tüm bu sebeplerle içine doğduğu aile ve hayatı boyunca maruz kaldığı sosyal çevreden bağımsız düşünülemez.
Dayanıklılık:
Dayanıklılık ise, zor yaşamsal deneyimler karşısında bireylerin kendilerini toparlama gücü (Garmezy, 1991) ya da değişimin veya felaketlerin başarılı şekilde üstesinden gelme yeteneği olarak da tanımlanmaktadır (Wagnild ve Young, 1993). Tedeschi ve Calhoun (2004), dayanıklılığı yüksek olan bireylerin hayata karşı meraklı, aktif ve yaşam üzerinde bir çeşit kontrol duygusuna sahip kişiler olduklarını belirtmektedir.
ARAŞTIRMALAR NE DİYOR?
- Yapılan çalışmalarda travma sonrası büyüme ile iyimserlik ve problem çözme becerisi arasındaki ilişki değerlendirilmiş, aralarında pozitif ve anlamlı ilişkiler bulunmuş ve iyimserlik ile problem çözme becerisinin travma sonrası büyümeyi yordadığı tespit edilmiştir.(Karaman, 2018).
- Benzer olarak Türküm (1999) iyimserlik ve stres ile başa çıkma becerisi arasında anlamlı bir ilişki olduğunu belirlemiştir.
- Yine Sümer vd., (2005) iyimserliğin strese karşı korunmada önemlibir faktör olduğunu bildirmişlerdir.
- Güneş (2001) travma sonrası büyümeyi problem çözme becerisinin negatif yönelimli ve iyimser yaklaşımın ise pozitif yönelimli olarak yordadığını açıklamıştır.
- Diğer taraftan sosyal destek ile birlikte problem odaklı/ iyimser problem çözme becerisinin travma sonrası büyümeye olumlu olarak etki ettiği bildirilmiştir.
SONUÇ OLARAK…
Modern ve Post-modern psikoloji literatürü ve pozitif psikoloji yaklaşımı, hayat içinde kaçınılmaz olan travmatik yaşantıların sonucunda her zaman travma sonrası psikolojik bozuklukların ve psikosomatik sorunların uzun süreli devam etmeyebileceğine, bazı bağlamsal ve psikososyal faktörlerin de etkisiyle bireyin bir süre sonra yeniden toparlanabilme becerisi kazanarak, hatta yaşanan travma deneyiminden sonra eskisinden çok daha farklı ve olumlu yönde büyüme belirtileri göstererek yaşamına devam edebileceğine işaret etmektedir.
Kendi hayatlarımızdan da izler bulabildiğimiz bu büyüme kavramı öznel olarak değerlendirdiğimizde kendi hayatlarımızdan izler bulabileceğimiz için önemlidir.
Çalışmanın yine Yalom’un Nietzsche Ağladığında adlı eserinden şu cümleyle tamamlamayı anlamlı buluyorum: “Tabii acı çekeceksin, görmenin bedelidir bu. Tabii için korkuyla dolacak. Yaşamak demek, tehlike içinde olmak demektir. Büyümek zordur!”.
Kaynakça
Akcan, G. (2018, Aralık 3). Travma Sonrası Büyüme: Bir Gözden Geçirme. Bartın Üniversitesi Edebiyat fakültesi Dergisi.
Dr. Öğr. Üyesi Ömer KARAMAN, A. G. (2018, 04 05). Travma Sonrası Büyüme, Sosyal Problem Çözme ve İyimserlik. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
Duman, N. (2019). Travma Sonrası Büyüme ve Gelişim. Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi
Gizir, C. A. (2007). Psikolojik Sağlamlık, Risk Faktörleri ve koruyucu Faktörler Üzerine Bir Derleme Çalışması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi .
Nietzsche,Friedrich. Böyle Buyurdu Zerdüşt. İskele Yayıncılık.
Tamer BOLAT, O. İ. (2020, 26 03). Örgütsel Destek, Sosyal Bağlılık ve Dünyaya İlişkin Varsayımların Travma Sonrası Büyüme Üzerindeki Etkisinde Acının Dönüştürücü Gücünün Rolü: Pozitif Psikoloji Bağlamında Bir Değerlendirme. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 364-365.
Yalom, Irvin. Nietzsche Ağladığında. Ayrıntı Yayınları.