[email protected]
8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde, bir psikolog olarak kadının toplumdaki yeriyle ilgili yazmak istedim.
Nüfusun yaklaşık olarak yarısını oluşturan kadının toplumumuzdaki rol ve sorumluluklarına baktığımızda, yükünün aslında ne kadar ağır olduğunu görüyoruz.
Çağlar boyunca, kadın genelde evde, ev işleri ve varsa çocuklardan sorumlu olmuş, dışarıda çalışıp evin geçimini üstlenen erkeğe destek olması, hizmet ve itaat etmesi beklenmiştir.
Bu nedenle de bilimve edebiyat, müzik, resim başta olmak üzere sanat alanında varlık gösterememiş, hatta bu alanlarda yeteneksiz olmakla suçlanmıştır.
Çok sık duyduğumuz bir eleştiri, kadınların şiir yazamadığı yönündedir mesela. Burada unutulan, son yüzyıla kadar çoğu kadının okuma-yazma bilmediği, duygularını kağıda aktarma şansının olmadığı, olsa bile bunun ayıp, yasak sayılarak engellendiğidir.
Aynı şekilde evden çıkması ve okula gitmesi kısıtlanan, gitse bile aynı zamanda ev işlerini yapması da beklenen kadının bilimde ilerleyemediğini söylemek ne kadar adildir!
Fırsat bulunca ya da şartları zorlayarak çıkan tek tük örnekler hepimizin malumudur.
Lüks otellerde ya da restoranlarda şefler genelde erkek olsa da, hala dünya nüfusunun çok büyük bir kısmına evde yemeği kadınlar yapar.
Ev işleri, her ne kadar makinalarla kolaylaşsa da, kadının doğuştan görevi gibi görülmektedir. Oysaki, erkekler fiziksel olarak, kas yapılarından dolayıkadınlardan daha güçlü ve dayanıklıdır.
Son yüzyılda daha çok okuyan ve çalışmaya başlayan kadının sorumluluk ve yükü daha da artmış, hayat daha da zorlaşmıştır.
Okul veya işten eve yorgun argın gelmesi, dinlenebileceği anlamına gelmez, ev işlerini de yapmalı, varsa çocuklarla da ilgilenmeli (Küçükken bakımı, okulla birlikte ödevlere yardım etmesi, yetiştirilmesi, her türlü olumsuzluk ve kötülükten korunması…) ve aynı
zamanda eşiyle de ilgilenmelidir. Peki ama neden?
Çalışmak, yorulmaksa söz konusu olan, iki taraf için de geçerlidir.
Hatta kadının daha uzun süreli ve yoğun çalıştığı, daha da ötesi kadının çalışıp erkeğin çalışmadığı durumlarda da ev işi ve çocukların sorumluluğu büyük bir çoğunlukla kadına bırakılmakta, onun görevi olarak görülmektedir.
Ev hanımları için kurulan şu cümleyse, her defasında içimi acıtmış, savunma yapma gereği
hissettirmiştir:
“Hiçbir iş yapmıyor, evde oturuyor.” “Peki ama, ev işlerini kim yapıyor!” dediğimde genelde cevap alamam. Ev işi nankördür; her gün yaparsınız ve ertesi gün tekrar yapmak gerekir.
Ancak yapılmadığında ne olduğu anlaşılır. Ayrıca ev işi yapıp para kazanamazsınız. Bunu profesyonelliğe dökmediğiniz sürece... Evden çalışan, yemek ya da el işi gibi ürünleri satan küçük birazınlık gibi.
Çalışma hayatında erkeklerle birlikte çalışmak, işini yapıp evine gitmek, hayatını kazanmak, varsa ailesinin geçimine katkıda bulunmaktan daha fazla bir anlam ifade etmez kadın için.
Oysa, kadınla erkeği yan yana görünce nedense kafasının ve kalbinin olumsuz yorum yapan kısmı çalışmaya başlayan bir kısım insanlar hala var toplumlumuzda
. İş su-i zandan çıkıp dedikodu, hatta iftira boyutuna geçebilmektedir ve bunların hiçbir dinde, kültürde, ahlak anlayışında yeri yoktur.
Özel sektör ve devlette neredeyse bütün kurumlarda yöneticilerin büyük bir çoğunluğu erkektir.
Kadın ya da erkek fark etmeksizin yöneticilerin, çalışanlar için daha adil ve eşit bir tavırda olmaları iş barışına katkıda bulunacak, çalışma motivasyonunu artıracak, bu da daha huzurlu bir ortam, daha verimli çalışma anlamına gelecektir.
Yöneticilerin uğraşması gereken sorunlar da azalacaktır.
Kadın çalışma arkadaşları için erkeklerden ricamsa, karşınızda sadece bir “insan” olduğunu bilip ona göre davranın yeter.
Pozitif ayrımcılık yapmasanız da olur. Yeter ki olumsuz tavır sergilemeyin.
Bir ayağımızı Batı’ya atsak da biri Doğu’da kalmış bir toplum için bu bocalamalar anlaşılabilir aslında.
Sadece şunu bilmelisiniz ki kadın, anneniz, kız kardeşiniz, eşiniz, komşunuz, çalışma arkadaşınız, kim olursa olsun hayatı bölüştüğünüz ve sorumlulukları paylaştığınız zaman daha mutlu olacak, bu mutluluk da size yansıyacaktır.
Hüzün gibi mutluluk da bulaşıcıdır çünkü.