Henüz biz dünyaya gelmeden biyolojik cinsiyetimize dair tahminlerde bulunuluyor. Tabiri caizse “doğmamış bebeğe don biçiliyor.” Kız bebek ise “pembe, erkek bebek ise mavi” kıyafetler alınıyor. Yani daha biz dünyaya gözlerimizi açmadan “toplumsal beklentiler, cinsiyet kavramı üzerinden şekilleniyor.” Önce pembe kızların rengidir, sen erkeksin giymemelisini öğretiyorlar çocuklara. Sonra “sünnet töreni” adı altında bir deri parçasını kesmeyi büyük bir olay gibi kutlayarak erkekliği abartarak meşrulaştırıyorlar kendilerince. Oysa kız çocukları regl olduklarında bir tören,kutlama vb. şeyler yapmak bir yana dursun söyleyemiyorlar bile regl olduklarını. İşte böyle böyle yerleşiyor zihinlerimize kadın ve erkek olmak, toplumun bizden beklentileri. Erkekler ağlamaz diye bir şarkı var mesela. “Karı gibi ağlama, elinin hamuruyla erkek işine karışma” gibi cümlelerle “kadın ve erkek” olmakla alakalı beklentiler sözcüklerle kazınıyor zihinlerimize. Duygularını belli edebilmek daha da zorlaşıyor bir erkek için. Çünkü içine doğduğu toplum ona öğretti ki “zayıflıktır” bu. Biraz da kadın olmakla ilgilidir. Kadınlar ağlayabilirler, zayıf hissedebilirler ama “adam dediğin” bunları yapmamalıdır. Bu alt yapı ile yetiştirdiğimiz çocuklar, yetişkin bireyler olduklarında, duygularını ifade etme noktasında ciddi anlamda sorun yaşıyorlar. Partnerlerine sevgi kırıntısı bırakır gibi gösteremiyorlar duygularını. Sevmediğinden değil aslında, duygularını ifade etmek noktasında “erkeklikten" uzaklaşmış olmak istemediğinden. Ona daha dünyaya gelmeden biçtiğimiz “erkekler ağlamaz” kaftanı yüzünden. Yetiştirdiğimiz çocuklar bizim birer kopyamızdır. Yani aslında ortaya çıkan ürün bizim bir üst versiyonumuzdur. Kültürel aktarım ile kültürel mirasımızı gelecek nesillere aktarırken, bizden önceki neslin bize aktardıkları aynı kalmasa da çok büyük bir değişime uğrayamaz. Çünkü kültür bağlamında değişimi sağlamak, kitlesel olduğu için oldukça zordur. Ancak daha farkındalıkla yaklaşarak değişimi önce kendi içimizde sağlayabiliriz. Böylece yetiştireceğimiz çocuklar için de, bize empoze edilmiş cinsiyet kalıpları üzerinden değil, ideale yakın bir yerden taşıdığı cinsiyet kimliğini betimleyebiliriz. Çünkü aslında kadın ve erkek her iki cinsiyette, kendi olabilme potansiyeline sahip ve sadece bunu fark etmeye ihtiyaç var. İnsan kendi kazanımı olmayan, ona bahşedilmiş şeyler üzerinden ayrıcalık yapmayı bıraktığında daha farkındalıklı bir hayat mümkün.