Merhabalar ,
İlk yazımın tamamen bilimsel değil biraz yaşanmışlıklarla süslü olmasını istedim. Otobiyografimde bahsettiğim üzere ben Tip 1 Diyabet ve Çölyakla mücadele ediyorum. Bloğumda daha çok bu iki konu üzerinde eğilmeyi planlıyorum. İlk yazımda glütensiz gıdalar ve diyabet hakkında bir şeylerden bahsedeceğim.
Bu konuya karar verdikten sonra buraya yazacağım bilgilerin doğruluğundan emin olmak için birçok araştırma yaptım. Fakat konuyla ilgili fikir ayrılıklarının olduğunu gördüm. Konuyu değiştirip değiştirmemek arasında kaldım. Daha sonra kendim gibi insanlarla tanıştığım instagram sayfamda belirli sorular ve anketlerle genel bazı yargılar elde ettim. Şimdi izninizle konuya gireyim.
Bildiğiniz üzere otoimmün hastalıklar birbiri üzerine gelebilen hastalıklardır. Son zamanlarda diyabet ve çölyak birlikteliği çokça arttı. Tip 1 diyabette çölyak olma riski 20 kat artar.Tip 1 diyabette çölyak görülme riski %6.4 dür. Çölyak hastaları kati suretle glütensiz diyete uymalıdır. Çünkü uyulmadığı zaman bağırsak yapısı ve emilimi bozulacak ve bu karbonhidrat metabolizmasına da olumsuz yansıyacaktır. Kan şekeri regülasyonu için karbonhidrat sayımı glütensiz ürünlere uyarlanarak yapılmalıdır. Fakat şöyle çirkin bir gerçek var ki o da glütensiz ürünlerin glisemik indekslerinin çok yüksek olması. Glisemik indeks basitçe bir gıdanın kan şekerini yükseltme hızıdır. Buğday Göbeği kitabının yazarı William Davis glutensiz alternatiflerle ilgili aynen şöyle söylüyor:
"Bu nişastalar kan şekerini tam buğdaydan bile daha fazla yükseltirler. Bu demektir ki bu yiyecekler özellikle karın bölgesinden kilo alınmasını, kan şekerinde yükselmeyi, insülin direncini, diyabeti, katarakt ve artriti tetikler.” Bu olayı çok net gözlemleyebiliyorum günlük hayatımda. Glutensiz rafine un ile yapılmış kraker , pasta , börek, ekmek vs. hepsi şekerimi olması gerekenden en az 100 mg fazla artırıyor. Çölyak ya da glüten hassasiyeti olmayan bireylerin glütensiz diyet yapması bu yüzden çok zararlı. Gluten sonuçta bir protein ve bazı insanlarda et yemediği zaman bazı proteinleri glüten sayesinde vücuduna alırlar. Gluten içermeyen gıdalar özellikle rafine edilmiş işlenmiş gıdalardır. Çoğu patates nişastası ve pirinç nişastasından hazırlanmıştır. Glutensiz diyet vitamin ,mineral ve liften yoksundur. Lif , tiamin ,folat, A vitamini , magnezyum , demir ve kalsiyum yetersiz alımına ve beslenme sorunlarına neden olur. Aynı zamanda bu diyetler civa ve arsenik gibi toksik metal riskine sahiptirler. 5 yıl boyunca gluten içermeyen gıdaları tüketen çok sayıda kişinin beslenme alışkanlıklarını inceleyen araştırmacılar, bu kişilerin idrarlarında normal değerlerin iki katı oranında arsenik bulunduğunu gözlemledi. Kansere neden olan arseniğin yanı sıra, cıva değerlerinin de çok yüksek olduğunun altını çizen araştırma ekibinin başındaki Doktor Maria Argos, “Bu kişilerin idrarında rastladığımız cıva, normal beslenen bir kişiye göre yüzde 70 oranında daha yüksek. Cıva zehirli bir kimyasal. glutensiz beslenmenin bu tip yan etkileri var” dedi. glutensiz besinlerde buğday yerine pirinç unu kullanılıyor. Ancak pirinç, diğer gıdalara göre yüksek miktarda arsenik içeriyor. Araştırmacılar, çölyak hastası, yani ‘gluten alerjisi’ olan kişilerin glutensiz beslenmelerini sürdürebileceğini belirtiyor.
Ben ilk önce çölyak hemen hemen 1 sene sonra da diyabetle tanıştım. Çölyakla tanışan insanların diyabet riskinin yüksek olacağı konusunda hiç uyarılmamış biri olarak besleme düzenim diyabete tam tersti. Bulgur yiyemediğim için pirince ,tam tahıllı ekmek yiyemediğim için patatese ve glütensiz unlu ekmeğe , glütensiz seçenekleri olduğu için bazı çikolatalara ve glütensiz tatlılara fazlaca yönelmiştim. Diyabet için birkaç kez hastaneye gidip hiçbir yanıt alamamıştım test dahi yapmamışlardı. En son yine benim ısrarlarımla test yaptılar ve HBA1C değerim epey yüksek ve açlık kan şekerim 400 çıktı. Neden beni uyarmadınız patatesleri pirinçleri yerken hadi uyarmadınız ben test istediğimde neden bana test yapmadınız dediğim zaman doktorun bana kullandığı ifade “ onları yemesen diyabet olmayacaktın sanki ?” oldu. O zamanlar diyabetin bu kadar beslenmeyle birebir ilişkili bir hastalık olduğunu bilmediğim için dediği şeyi sorgulamamıştım. Fakat beslenme bilinci oluştukça yediğim şeylerin kan şekerime etkisini gördükçe ne kadar yanlış bir düşünce olduğunu anladım. Özellikle marketlerden aldığımız rafine unlar veya glütensiz un karışımlarının hipodan hipere hiperden hipoya ani geçişlere neden olması beni araştırmaya sürükledi. Okulda derslerde gördüğümüz üzere normal unlarda karbonhidrata ek protein de yer alırken , rafine glütensiz unlarda sadece karbonhidrat olduğunu bu yüzde de glisemik indeksinin çok yüksek olduğunu öğrendik. Neler yapabilirim hem glütensiz hem diyabetik nasıl beslenebilirim diye araştırmalar yapmaya başladım bir ara tamamen karbonhidratı kestim sadece protein ve az miktarda da yağla beslenmeye başladım. Fakat bu hiç sağlıklı bir beslenme stili olmadı. Hızlı bir şekilde zayıflattı ve zamanını ve miktarını ayarlayamazsak ketojenik diyetler kişiyi komaya bile sokabilir. O zamanlar ekmek yerine oopsie ekmeği kullandım. Fakat karbonhidrata ihtiyacım vardı . Ben de bakliyat unları kullanmaya başladım kullandığım malzemeleri tane sayısına oranlayarak karbonhidrat sayımı yapmaya başladım . Ve bu şekilde neredeyse tamamen rafine glütensiz unu hayatımdan çıkardım. Bu durum şeker dengeme çok çok olumlu bir şekilde yansıdı.
Bu yazıyı yazmadan önce sayfamda anket yaptığımı başta belirtmiştim oradaki sonuçlardan da biraz bahsetmek istiyorum. Glutensiz un kullanımında %58 oranında düşüş çıkışlar , bu oynayışların % 66 sı yükseliş %33 ü düşüş olarak etki gösteriyor. Birebir konuştuğum insanlarda da bu durumların markalara göre değiştiğini bazılarında ise aksine olumlu etki gösterdiğini duydum. Bazıları ise bu korkudan un kullanımını neredeyse sıfıra indirmiş durumda. Yani dediğim gibi çok fazla farklı görüş var. Fakat sonuçta ulaştığımız yerde oylar tek bir noktada toplanıyor. O da bakliyat unu kullanımı hem çölyağa hem de diyabete güzel bir yön veriyor.Glutensiz un muadili olarak neler kullanıyorsunuz soruma aldığım birkaç cevabı da burada paylaşıp örnek vermek istiyorum.
-karabuğday unu
-nohut unu
-kinoa unu
-mısır unu
-fasulye , mercimek unu
-badem , fındık , Hindistan cevizi unu
Bunların çoğunu denedim ve denemeye de devam ediyorum her un farklı bir türe daha çok yakışıyor. Bu hem yiyecek çeşitliliğimizi artırıyor hem de tat sıkıntılarımızı da gideriyor. Glutensiz rafine unlu ekmek kadar hızlı da bayatlamıyor ve daha yumuşak oluyor. Bu unları hazır alabileceğiniz gibi kendiniz de evde hazırlayabilirsiniz. Unutmayın ne kadar çok çeşidimiz olursa o kadar çok adapte olabiliriz bu diyete. Aslolan bizim bu diyeti yaşam şekli haline getirebilmemiz. Yani bu diyet ömürlük ve biz bunu sıkılmadan yapmak için her zaman canımızın çekeceği şeylerin bir muadilinin glütensiz de yapılabileceğini bilmemizin vereceği güvene ihtiyacımız var. Buzluğumuzda sürekli bu glütensiz ürünlerden bulunsun ki aklımızı bulandıracak lezzetli şeyler bizi korkutmasın. Glutensiz yediğim içi uzaklaştığım çoğu ortamın şuan merkezindeyim. En sevdiğim haftasonu kahvaltılarından kaçmıyorum bu ekmeklerim yanımda , ara öğünlerimde kendi yaptığım krakerlerimle çay saatlerine eşlik edebiliyorum. Bazen kendimi ödüllendirip tatlı yediğimde bile içim rahat çünkü hem şekerli hem de glisemik indeksi yüksek yiyerek dengeyi bozmuyorum . insülin dozlarımda ciddi azalmalar oldu ve sosyal hayatımda da daha pozitifim. Karnım doyarsa şekerim çok yükselecek kaygım olmadan yiyebiliyorum. Bunu başardığım için sizlerle de paylaşmak istedim sizlerde işlenmiş rafine undan uzaklaşmak gibi küçük bir adım atarak bir sürü pozitif gelişmeyi hayatınıza katabilirsiniz. Sabırla beni dinlediğiniz ve okuduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim. Sorusu veya aklına takılan başka bir konu olan varsa benimle iletişime geçebilir. Diğer yazılarımızda görüşmek üzere ..