İşte Bu Doktor İndir
Sosyal yaşamda kişiler ve/veya gruplar arası ilişkiler esastır. İlişkiler de bireylerin tek tek veya grup halinde aktarımları ile mümkün olur. Farklı inanç ve düşünceler olmakla birlikte, sosyal yaşamın işlevsel devamı için insanlar bu yapı içinde bir kimlik temsili oluştururlar.  Böylelikle ilişki ve iletişim devam eder.   Bu ilişkilerin dinamiklerini ortaya çıkarmak ve anlamak üzere Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından Sosyal Kimlik Kuramı geliştirilmiştir. Kuramın ortaya çıkış nedeni olarak İkinci Dünya Savaşı sürecinde gruplar arasında önyargı ve ayrımcılık davranışlarının artması gösterilmektedir. Sosyal kimlik kavramını kollektif benlik olarak tanımlamak mümkün. Sosyal ilişki ağında uygun konumlanma olarak değerlendirmek doğru bir tesbit olur.    Trafikte seyreden araç ve diğer etkenlere göre yaya veya araç içinde uygun şeritte, hızda ve yönde gitmek, sosyal ilişki ağı konumlanması için ideal bir metafordur.   Kuramın üç temel kavramı söz konusu; Sosyal Kategorizasyon, Sosyal Kıyaslama ve Grupla Özdeşleşme.    Konu ile bağdaştırıp üzerine çalışacağım kısım Sosyal Kıyaslama. Kıyaslamayı da sosyal yaşam dinamiklerinin önemli bir bileşeni olan rekabet ile birlikte ele alacağım.   Rekabet: sözlük anlamı ile; "aynı işi yapan kimseler ya da kuruluşlar arasındaki daha iyiye ulaşma, daha iyi sonuç alma yarışması." olarak tanımlanır.   Belirtilen tanımı bazında rekabetin zarar verici, olumsuz bir yönü gözükmüyor. Daha iyiye ulaşmak gibi olumlu bakış var. Zira spor müsabakaları buna yerinde bir örnek oluşturur. Sosyal rekabet, kuralları etkin bir adalet sistemi ile yönetilirse toplumda yapıcı işlev görür. Yerel düzeydeki yarışmalar, Dünya Kupası Olimpiyatlar v.b. gibi yarışmaların, kapitalist bağlam dışında bakılırsa kültürler arası etkileşim, ekonomik kazançlar gibi etkileri de vardır   Birey düzeyinde, birlikte olma, rakip de olsa bir arada olma; aidiyet bağı taşıyan insan için gereklidir. Yukarıda değinilen sosyal kimlik gelişimi için de yapıcıdır. Yarışmalarda derece almış kişilerin sosyal yaşamda rol-model oldukları ve çokça insan tarafından özenilen özne oldukları da bir diğer gerçektir. Rekabet, mücadele etme, strateji ve eylem gerçekleştirme gibi itici işlevler de barındırır. Özgüven, yetersizlik gibi iki uca evrilebilecek benlik değerlerinin de sorgulanmasına ve geliştirilmesine katkı sağlar. Önemli olan yarışmak sloganının ötesinde kazanmak da önemlidir çünkü.   Süregelen ve günümüz yaşamında nitelik değiştiren  fazla sayıda rekabet unsuru görülür. Basit ölçekte kardeşler ve aileler arası yemek, kıyafet, düğün gibi yarış sahnelerini görmüşlüğümüz vardır. Daha güncelde, Görsel ve işitsel medyada ses yarışmalarından tutun da yemek yarışmalarına kadar olanca rekabet alanı mevcut. Sınavlar, mülakatlar, işe alımlardaki prosedürler, hepsi birer rekabet örneği teşkil eder.     Rekabet söz konusu olunca sürece kıyasın dahil olması kaçınılmazdır. Çünkü rekabet bir mücadele ve yarıştır. Yarış bir diğeri ile olabileceği gibi kişinin kendi dereceleri ile rekabeti de içerebiliyor. Süre, mesafe ve rekor, yarışın sonucunu değerlendirmeye yönelik bileşenleridir. Tüm bunların anlam kazanması da bir diğerine olan kıyas ile mümkündür.    Kimlik geliştirme aşamasında olan, hayatın her alanında, her gün yarışmalar veya rekabet içeren etmenlerle dolu bir yaşamın içinde yer alan çocuklarda da rekabet ve beraberinde kıyas en net haliyle gözlenir. "Sınıfta en yüksek notu kim aldı? “diye soran ebeveynler, giysilerle, gittiği okulla, yediği yemekle kıyaslanan çocuklar. Sınav gibi çocukları her daim rekabette tutan faktörler. Örnekleri çoğaltmak mümkün.      En fazlasına ve en iyisine sahip olmak, dört bir yandan empoze edilirken öğrenen zihin olarak çocuğun kıyastan uzak duramaması ve hep en fazlasını istemesi olağan sonuçtur.  Elde edemediğinde, diğer psişik dinamiklerine göre, kaçınması veya savaşması beklenir bir gerçektir. Savaşların, politik kavgaların temelinde adil mücadele ve rekabet unsurlarının oluşmadığı gerçeğini görmek mümkündür. Sonuç itibariyle sosyal yaşamın akışı içinde ve sosyal kimliğe katkısı itibariyle rekabetin ve kıyaslamanın olması yadsınamaz. Yaşamın doğasında var olan, itici ve motive edici unsur olduğu nettir.   "Çocuklarınızı kıyaslamayın" öğüdü ve sloganı yerine adil ve paylaşımcı bir yaşamı öğütlemek daha yerinde olur. Kazanmanın kişisel, yarışmanın toplumsal haz sürecinin doğal sonuçları olduğunu öğretebilmek yetiştirme rolü olan bireylerin en önemli görevi ve de sorumluluğudur.