Sosyal Anksiyete ve Bağlanma Modelleri
Sosyal Anksiyete, DSM- IV’ e göre: ‘ Kişinin yabancılarla veya diğer bireylerin incelemesiyle karşı kaşıya kaldığı sosyal performans durumlarında belirgin ve sürekli bir şekilde korku duymasıdır.’ şeklinde tanımlanmıştır (APA, 1994) (sayfa 197). Bu korkular; toplum karşısında konuşma, yeni insanlarla tanışma, toplu etkinliklere katılma, ilgi odağı olma gibi durumlarla karşılaşıldığında kalp çarpıntısı, terleme, titreme, kızarma gibi fizyolojik belirtilere sebep olur (Dilbaz, 1997; akt., Marks ve Gelder, 1996). Sosyofobik kişiler kendileri için büyük sıkıntılar yaratan bu durumlar karşısında yüksek oranda kaçınma davranışı gösterirler (Marks; akt., Ersin Bayramkaya, 2009). Sosyal ortamlarda başkaları tarafından yargılanma ve rezil olma korkusu bireylerin işlevselliğinde ve hayat şartlarında bozulmaya yol açabilir (Dilbaz, 2000) . ICD- 10’ da sosyal anksiyete; başka insanların kendilerini inceleme korkusu olarak tanımlanmıştır (Ergün, 2005). Klinik tanı olarak sosyal anksiyeteye ilk defa DSM-III’ te yer verilmiştir (Turan ve ark., 2000). DSM- IV’ e göre sosyofobik kişi korkulan kalabalık ortamdan kaçma veya kaçınma davranışı gösterir ya da yoğun bir kaygı duyarak bu duruma katlanır, ICD- 10’ a göre kaygı yaratan ortamdan kaçınma davranışı daha belirgindir (Keskin ve Orgun, 2007).
Sosyal anksiyetenin yaklaşık 13- 14 yaşlarında yani ergenlik döneminde başladığı ortaya konmuştur (Person ve Nordlund, 1985; Dilbaz, 1997; Ergün, 2005). Sosyal kaygı düzeyinde kadın ve erkekler arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. (Leary ve Kowalski, 1995; akt., Sübaşı, 2007). Sosyal anksiyete bozukluğu olan hastalarda komorbid durumların görülme sıklığı fazla olup bu komorbidite durumunun sosyal anksiyetenin yoğunluğunu artırabileceği ve iyileşme sürecini yavaşlatabileceği öne sürülmüştür (Turan ve ark., 2000; Dilbaz, 2000).
Sosyal anksiyete bozukluğunun nedenlerini açıklayan birçok model mevcuttur. Psikodinamik model fobilerin oluşumunu; yasaklanmış dürtülerin bilince gelmesi durumunda ortaya çıkan uyarı anksiyetesinin, yer değiştirme, savunma ve kaçınma mekanizmalarının harekete geçmesi şeklinde açıklamıştır ( Türkçapar, 1999). Psikodinamik modelde ele alınan bağlanma kuramına göre (Bowlby, 1980) kişinin bakıcısıyla olan yaşantıları kişilerarası şema olarak içselleştirilir. Bu şemalar bireyin insanlarla kurduğu ilişkilerden farklı olarak onların beklentilerinden oluşur. Bu içselleştirme doyum sağlarsa kişide güven duygusu gelişir, aksi takdirde şemalardaki bozukluklar kişinin kendine olan güvenini sarsar ve sosyal anksiyeteye karşı yatkınlığı artırır (Dilbaz, 2000). Bağlanma; bireylerin hayatında önemli role sahip insanlara karşı duydukları duygusal bağdır. Bu bağ iki kişi arasında yakınlık sağlar ve uzun sürelidir ( Terzi ve Cihangir, 2009; Ainsworth, 1989; akt., Aydın, 2010). Bağlanma kuramına göre çocukluk döneminde bakıcıyla kurulan ilişki, ilerleyen zamanlarda kurulacak yeni ilişkilerin niteliğinde etkilidir. Bakıcı ile çocuk arasındaki bağ, çocuğun oluşturduğu zihinsel modeli etkileyerek yaşam boyu kuracağı ilişkilerin temelini oluşturur (Bowlby, 1980; akt., Terzi ve Cihangir, 2009). Bağlanma, sadece çocukluk döneminde değil ilerleyen zamanlarda da yaşamın herhangi bir döneminde olabilir (Erözkan, 2011).
Bartholemew ve Horowitz (1991); Bowlby’ nin bağlanma kuramını temel alarak bireylerin kendileri ve etrafındakiler için oluşturduğu zihinsel modellerin birleşiminden oluşan ‘dörtlü yetişkin bağlanma stili’ kuramını geliştirmişlerdir. Bu kurama göre güvenli, saplantılı, kayıtsız ve korkulu olmak üzere dört bağlanma stili mevcuttur (Terzi ve Çankaya, 2009). Bu dörtlü yetişkin bağlanma stili; benlik ve başkalarıyla ilgili modelleri olumlu ve olumsuz boyutlarla inceler (Kışlak ve Çavuşoğlu, 2006). Güvenli bağlanma stili; kişinin kendisine ve etrafındakilere karşı olumlu bir tutuma sahip olmasıdır. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler kendilerine karşı olumlu algılara sahip olup etrafındaki insanlardan olumsuz bir tutum beklemezler, onlara güvenirler. Bu sayede ilişkilerde başarılıdırlar ( Terzi ve Çankaya, 2009).
Tablo 1: Dörtlü Bağlanma Modeli (Bartholomev ve Horowitz, 1991)
Kültürler arası yapılan çalışmalarda güvenli bağlanmanın en yaygın stil olup bu stilde kültürel farklılıkların gözlenmediği, güvensiz bağlanma stilinin bu farklılıkları gösterdiği ortaya konmuştur (Sümer ve Güngör, 1999).
Saplantılı bağlanma stiline sahip bireyler sosyal kaygı yaşamaya daha yatkındırlar. Bu bireyler olumsuz benlik modeli ve olumlu başkaları modeline sahiptir. Bu bağlanma stiline sahip bireylerin kurdukları ilişkilerde özgüvenleri yeterli değildir, yalnız kalma ve reddedilme korkusu içindedirler, benlik değerleri düşüktür ve başkalarının da kendilerini sevmesini beklemezler (Çiffiliz, 2009).