İşte Bu Doktor İndir
Sınav kaygısı, eleştirilme kaygısı, topluluk önünde konuşma kaygısı, başaramama kaygısı, yaratıcı olamama kaygısı, ayrılık kaygısı… Hayatımızda bu kadar çok kaygıya yer verdiğimizde mutluluğun ön şartına kaygıları yenmeyi koymaya başlıyoruz. Peki, hayatımızın her alanına yayılmış ve mutlulukla, başarıyla eşleşmiş kaygının asıl anlamı ve bizim üzerimizde yarattığı, kendi oluşturduğumuz anlamları neler olabilir? Kaygı, doğumdan itibaren bizimle. Doğduğumuz anda yaşamak için kaygı duymaya başlıyoruz ve bu sayede en temel ihtiyacımız olan birini sevme ve iletişim kurma ihtiyacımız ortaya çıkıyor. Böylece hayatımızın ilk anlarında bir kaygımız daha oluşuyor; bağlanma kaygısı. Davranışlarımız, ilişkilerimiz, aldığımız kararlarımız bu kaygılarımızdan temel alarak bizimle birlikte şekillenmeye başlıyor. Bu açıdan bakıldığında kaygı; bizi hayatta tutan, tehlikelerden koruyan, yapacaklarımıza temel olan çok yardımcı bir duygu. Yaşantılarımıza sonradan yüklediğimiz anlamlarsa bu duygunun hayatı kurtarıcı işlevinden çıkıp zarar veren bir hale dönüşmesine, yüzme öğrenmeden boyumuzu aşan bir suya atlamışız hissi yaşamamıza sebep oluyor. Bu his yüzünden temel ihtiyacımız can yeleği aramak oluyor; becerilerimizin ne olduğunu, başarıp başaramayacağımız, kendimizi gerçekçi bir şekilde sorgulamayı değil kaçmayı öğretiyor. Peki bu hisle yaşamaya, can yeleği bulmaya çalışmaya mahkum muyuz? Tabii ki hayır. Kaygı duygusu yaşamamızı sürdürmek için hep bizimle olacak ama bu duyguyu nasıl göreceğimiz bizim kontrolümüzde. Bunun için yapılacak ilk adım kaygı duygusunun normal ve sağlıklı olduğunu ve her zaman bizimle olacağını kabul etmek. Bir sonraki adım kendimizi tanımak “Ben nasıl bir insanım? Korktuğumda naparım, üzüldüğümde naparım, heyecanlandığımda naparım? Duygularımı nasıl yaşıyorum? Bu duygularla nasıl baş ederim? Daha iyi hissetmemi sağlayan şeyler neler?” sorularına cevap bulmaya çalışmak. 3. adım ise yaşadığımız olayları tanımlayabilmekten geçiyor. Ünlü filozof Epiktetos’a göre, insanlara olaylar değil kendi inanç ve tutumları zarar verir. Mutluluk neyi kontrol edip edemeyeceğimizi anlamamıza bağlıdır. Kontrol edemeyeceğimiz olaylar için mücadele etmek akıntıya karşı yüzmeye benzer ve kaygımızı sağlıklı olan seviyeden zararlı olan seviyeye getirir. Kendimizi tanıyıp, olayları doğru sınıflandırmaya çalışsak bile yorulduğumuz noktayı fark edebilmek ise çok önemli bir aşama. Artık kulaç atmaya yeterli gücümüz kalmıyorsa, kollarımız yorulmaya başladıysa yardım istemenin, durup dinlenmenin zamanı geldi demektir. Böyle zamanları gecikmeden fark etmek, bize iyi gelen şeylere zaman ayırmak, bulamadığımızda yardım istemek dinlenip gücümüzü geri kazanıp tekrar ilerlememizi sağlayacak. Kaygının sağlıklı sinyallerini zamanında almak ise kaygının büyümesini engelleyecek. Artık kaygıları tarafından yönetilen değil kaygılarını doğru zamanda ve doğru şekilde kullanarak daha güçlü ilerleyen bireyler olabileceğiz.