Çalışıp emek verdiğimiz bir alanda beklentiye girmek gayet doğaldır. Bu beklenti, emek verdiğimiz olaya karşı bizlere çalışma ve çabalama arzusu oluşturur. Hayatımız da bazı dönüm noktaları vardır. Evlenmek, bir işe başlamak veya üniversite sınavına girmek gibi hayatımızı yönlendirecek bazı önemli olaylara başlarken yüksek kaygı hissedebiliriz.
Bunların dışında her yaşın ve dönemin kendine ait sorumlulukları vardır. Liseye başlamış bir bireyin matematik sınavı için kaygı duyması ve bu kaygıyı yüksek düzeyde yaşaması o yaştaki bir kişiyi zorlayabilir. Bu yüzden her insanın yaşadığı problemleri ve hissettiği duyguları yaşına ve yaşam tecrübelerine uygun olarak değerlendirmeliyiz.
Ailelerin yüksek beklentisi, akranlar ile bir yarış halinde olmak, başka insanlar ile karşılaştırılmak veya aşırı düzeyde sorumluluk almak çocuklardaki sınav kaygısını tetikler. Çocuklara " Biz senin için çabalıyoruz, bu sınavdan yüksek almalısın.”, "Okuldaki arkadaşlarından daha iyi olmalısın. " gibi çocuklar üzerinde baskı oluşturacak tepkiler aslında onları kaygıya iten tepkilerdir.
Yüksek düzeydeki sınav kaygısı başarıyı düşürecektir. Her zaman daha iyisini yapmak zorunda olduğunu düşünmek motivasyon kaybına sebep olur. Çalışma süresinin verimini azaltan bu durum kişiyi kısır döngüye sürükleyecektir.
Yapılması gereken ilk şey kişinin kendini ve sınırlarını bilerek bir program oluşturmasıdır. Bu programın saat düzeninin kişiye uygun olması çok önemlidir. Yapabileceklerinin sınırını bilerek programını belirlemesi kaygıyı azaltacaktır.
Sınavlara çok az kala, stresörler daha yoğunken bir terapi desteği almaktansa, henüz kaygı yoğunlaşmamışken, daha zaman varken destek almak kalan süreyi verimli geçirmek açısından faydalı olacaktır.