İşte Bu Doktor İndir
Sevgi-Vicdan-Kural Üçgeninde Pasif-Agresif Tutumlar Üzerine Bir Derleme      Bir kavram düşünün ki, tüm canlıların etkileşim süreçlerinde var olsun. Yaşamın her alanında ifade bulsun. Bu ifadeyi; sözlü veya sözsüz, yazılı veya görsel şekillerde izlemek mümkün.    İlişkide var olmanın temel unsuru 'sevgi' den söz ediyoruz. Sevgi, klasik ve genel ifade ediş yöntemlerinin yanı sıra sanatsal faaliyetlerde de gözlenir. Yani varlığını da yokluğunu da her canlı hisseder.    Kökeni hakkındaki tartışma, başka bir yazının konusu.    Buradaki amacımız, sevgi ile vicdan arasındaki bağ ve beraberinde iletişimde yapıcı ve zarar verici boyutları, görmek. Zarar verici boyut olarak da pasif-agresif tutumları değerlendirmeyi planlıyoruz.    Kavramlar ve tanımları düzeyinde konuya girelim.    Sevgi: "İnsanı bir kimseye ya da şeye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten içsel duygu olarak tanımlanır.(Google Türkçe Sözlük Tanımı) Tanımından da anlaşıldığı gibi, sevgi, bir yönelim çabası ve talebidir.    Duyguda tatmini standart olarak ölçmek, doğası gereği zordur. Burada söz ettiğimiz duygu, kaplamı geniş olan sevgidir. Örneğin birisi diğerine beş defa sarılsa da az bulabilir. Aynı eylemi karşıdaki sıkıcı bulabilir. Yani sevgi canlılar arasında göreceli ve değişkendir.    Sosyal varlık olmamız nedeniyle beklentiler ve ihtiyaçlar da değişkendir. Beklenti ve ihtiyaçlar sevgi sürecini etkiler. Karşılanma düzeyine göre de, tatmin ile orantılı olark 'vicdan' kavramı sürece dahil olur. Örnek olarak; "Çocuğuma bisiklet alamadım. Vicdanım sızlıyor." gibi bir serzenişi gösterebiliriz.    Peki vicdan denen şey nedir?    Vicdan: " Kişinin kendi düşünce ve davranışları hakkında, kendi ahlaki değerlerini (ahlak kavramı da ayrı bir tartışma konusu) temel alarak yaptıklarını ve yapacaklarını değerlendirdiği bir sosyal değerdir."(Google Türkçe Sözlük).    Ortaya çıkan örüntü kendini gösteriyor. Sevdiği birisi için yapmak istediği şey, başka bir nedenle engellenirse, kişi vicdan kaosuna düşecek demektir. İşte bu aşamada sevgi değeri ve  sevgi için sergilenen tutumların niteliği sorgulanır duruma gelir. Bu sorgulama hem birey hem sosyal düzeyde olabilir. Sevdiği için bir girişimde iken engellenme düşüncesi veya bizzat engellenme oluşabilir. Zira bireyin kendi kişisel sınırları tutum ve davranışlarda belirleyicidir. Ya da işlevsel tanımı belirsiz olan toplumsal değer yargıları. Örneğin "Çocuğu kucağa alıştırma." "Yemekten önce çikolata yememelisin."(Örnekleri olumlu-olumsuz değil, tesbit olarak veriyoruz). Bahsedilen engellenme düşüncesi kişide çoğunlukla gerginliğe neden olur.   Engellenmeye ve eşlik eden gerginliğe bağlı olarak kişide, zarar verici düşünce, duygu ve davranışlar gelişir. Bu duruma neden olarak da,  kural ve sınırları işaret ediyoruz.     Açıklığa kavuşturmak gerekir ki kural ve sınırlara olumsuz atıfta bulunmak gibi bir amacımız yok. Kişinin kendisi ve içinde bulunduğu sosyo-kültürel yapının yaşam dinamiklerine bağlı kurallar ve sınırlar vardır. Olması da gereklidir. Kuralların ana mekanizması yaşamı kolaylaştırma işlevi görmesidir.   Ancak arzu ve istekler de canlının doğası gereği hemen karşılanmak ister. Hele bir arada yaşayanlar için. Sevgi denen bir bağ da var ise. İdeal ve sorun olmayan durumlar mutlaka vardır. Kendi değerleri hakkında çatışmadan, sosyal yapının içinde doğru konumda olmak, tutarlı ve istikrarlı davranmaya neden olur. Sevgi ve kuralların sınırları kabaca bellidir. O nedenle vicdani bir yük barındırmaz.    Ancak süreç her zaman, herkeste aynı düzey ve şekilde işlemez. Bir arada olmak her zaman ortak değer ve ihtiyaçları belirlemez. İstekler, beklentiler, yaş, kültür, din, ideoloji gibi birçok neden ilişkilerde sevgi ve vicdan çatışmasına neden olur. Örneğin; geleneksel öğretide babanın otoriter olması ve uzaktan sevmesi gereği gibi bir durum aile içi ilişki ağını bozar. Çocuğuna sarılamama basıncı öfke olarak yön değiştirir. Aynı şekilde çocuktaki yoksunluk da fırsatını bulduğunda ortaya çıkacak basınca yol açar. Çocuk kaşık tutarken zorlandığında, aç kalır endişesi ile ona yemek yediren bir anne. Kurallar konusunda hassas olan bir baba şöyle diyebilir; " Bırak yemeğini kendisi yesin. Gelişmek için çabalayan ama aynı zamanda eksiklikten sevgi kazanımı sağlmayı uman çocuğun tepkileri işlev bozucudur.   Bahsi geçen bu tepkileri pasif-agresif tutum olarak tarifliyoruz. Tanımı da, engellenmeye bağlı olmak, eylemde bulunamamak ve gerilmek olarak yapılabilir. Buradaki pasif durumu, birine, bir kurala veya bir şemaya bağlı olmak şeklinde ifade ediyoruz. Agresif tutumlar arasında bağırmak, nesneleri kırmak, onları fırlatmak sayılabilir. Literatürde bahsi geçen yön değiştirme savunma mekanizması da bunun için bir örnek oluşturur. Değerlendirme olarak; hem  toplumsal hem de bireysel yaşam için sevgi ve kurallar her zaman olacaktır. Eksiklikler, tamamlanamayan istekler de mutlaka olacaktır. Bunun farkında olmak ilk elde rahatlatıcıdır. Sınırlılıklar olduğunu tarafların açıkça ifade etmesi, anlaşılır olmak için faydalıdır. Sevgi tek ana etkenmiş gibi yükleme yapmak, diğer faktörlerin göz ardı edilmesine yol açar. Bu da ilişkilerin dokusuna zarar verir.    Sevgi adına yapılacak şeylerin tanımı ve sınırları net olmalıdır. Kişisel ve toplumsal işlevi bozmamalıdır. Ya da en azından bazı sonuçları olacağı hesaba katılmalıdır. Çözüm aşaması da öngürülebilir olmalıdır. Sonuç itibariyle kurallar sevgiye ve onun için yapılacaklara engel değildir. Sevgiyi uzun vadede canlı ve güçlü tutma özelliğinin bilincinde olmak gerekir. Zarar verici etkilerden korumak da güçlü bir sevgiyi ifade eder.  İyi bir iletişim dengesi ile vicdan daha olumlu hale gelebilir. Öfke yerine daha anlamlı yöne aktarılabilir.    Vicdanımıza farklı bakış ile yön verirsek, doğada merhamet ve sevgimize ihtiyacı olan sayısız durum ve canlılar olduğunu fark ederiz. Bu yöndeki çabamız, agresif tutumlar yerine daha hoş görülü olmamıza da yol gösterici olabilir.