Dünya genelinde ruhsal ve davranışsal bozukluk ile karşı karşıya olan kişi sayısı yaklaşık 450 milyondur. Depresyon, günlük yaşamı etkileyen ciddi bir hastalıktır. Araştırmalara göre ‘’ Depresyonun kadınlarda hayat boyu prevalansı %10-25 olarak bildirilmektedir’’ (Durukan ve ark., 2009, s.385). Kadınlarda depresyonun zirve yaptığı dönem doğurganlık dönemidir. Dünyada hamilelik döneminde depresyon oranı %7-26’dır. Kadınlarda hamilelik döneminde yaşanan depresyona doğum öncesi depresyon (Prenatal Depression) denir.
Birçok kadın hamilelik boyunca hormanlarda ki değişimin de etkisiyle duygusal iniş çıkışlar yaşar, ve bu durum aslında ilk etapta anormal olarak değerlendirilmez. Ancak canı sıkkın (feeling blue) veya hüzünlü hissetmek normal bir durum haline geldiğinde, ayrıca mutsuzluk, kaygı gibi negatif duygu durumları yaşamın önüne geçtiğinde doğum öncesi depresyonu düşündürür. Gebelik ve doğum sonrası dönem birçok insan için özel ve mutlu bir dönem olarak kabul edilir ancak bunun yanı sıra yeni doğan çocuğunu kucağına sağlıklı bir şekilde alma beklentisi içinde olan anne için aynı zamanda ruhsal bozuklukların gelişimi açısından da riskli bir dönemin içindedir (Bingöl ve Tel, 2007, s.459).
Özellikli son dönemlerde doğum öncesi depresyon yaygın bir hal aldı. Öyle ki hamile kadınların ve yeni annelerin yaklaşık yüzde 13'ü bu durumu yaşıyor. ‘’Postpartum dönemde depresyon sıklığı, araştırmalarda kullanılan tanı yöntemine göre farklılık göstererek %3.5-40 arasında değişmektedir’’ (Durukan ve ark., 2009, s.385). Bunun yanı sıra, birçok kadın için bebek sahibi olmak çok heyecan verici, keyifli ve bazen de kaygı uyandırabilen bir durumdur. Ancak, bu durum postpartum depresyonu olan kadınlar için çok üzücü ve zorlayıcı olabilir. Postpartum depresyon, hamilelik sırasında veya doğumdan sonra ortaya çıkan depresyonu ifade eder. Yeni doğmuş bir bebeğe bakmanın özellikle ilk birkaç haftasında çoğu yeni anne hüzünlü, kaygılı, üzgün, sinirli, yorgun ve bunalmış hisseder. Bazen "bebek hüznü" (baby blues) olarak da bilinen bu duygular birkaç hafta içinde iyileşir. Ancak, bazı kadınlarda bu duygular çok güçlüdür veya iyileşmesi zaman alır. Doğum sonrası depresyon, bu duyguların yaklaşık 2 hafta sonra geçmediği veya bir kadının bebeğine bakmasını zorlaşmasıdır. Bir kadının doğum sonrasında depresyona girmesi onun hatası veya zayıflığı değildir.
Doğum sonrası depresyon tedavi edilebilir bir durumdur. Tedaviler çoğu kadının tekrar kendileri gibi hissetmesine yardımcı olur ve böylelikle sonrasında evde yeni bir bebek sahibi olmanın tadını çıkarabilirler. Bunları göz önünde bulundurduğumuzda hamilelik ve lohusalık döneminde koruyucu önlemler almak oldukça önemli olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün. Artık birçok hastanede bünyesinde hamile destek grupları ve ruh sağlığı klinikleri bulunuyor. Hamile veya yeni doğum yapmış olan kadınların medikal tedavi aldıkları bir hastane sistemi içerisinde aynı zamanda psikolojik destek alabiliyor olması postpartum depresyonun azalmasına yardımcı oluyor. Destek grupları ve grup terapileri bizlere sosyal destek sağlar. Beck 1992'de yaptığı çalışmada, doğum sonrası depresyonu hazırlayan faktörleri gebelik sırasında gözlenen depresyon, kadının diğer doğumlarındaki depresyon hikayesi, sosyal desteğin yokluğu, yaşam stresi, çocuk bakma stresi, annelik hüznü yaşama, başarısız evlilik ve doğum öncesi anksiyete olmak üzere 8 faktör şeklinde tanımlamıştır (Arslan ve ark., 2006, s.72). Postpartum depresyon tedavisinde grup terapisi oldukça faydalı oluyor. Grup çalışmaları bebek annelerinin sosyal destek ihtiyaçlarını sağlamaları için oldukça yardımcı bir etkendir. Grup terapileri kadınlara kendilerini daha az izole hissetme, duygu ve deneyimlerini normalleştirme ve böylece daha az yalnız hissetme fırsatı sağlayabilir (Goodman ve Santangelo, 2011, s. 278). Group treatment can directly address the social support needs of mothers of infants also provide the opportunity for women to feel less isolated, to have their feelings and experiences (Goodman ve Santangelo, 2011, p. 278) .
Hemen hemen her ebeveyn özellikle de anneler nasıl bir ebeveyn nasıl bir anne olacağını merak eder. Hatta özellikle kendi ebeveynlerinden daha farklı olacaklarını belki de daha iyi olacaklarını düşünürler. Örneğin, oldukça hoşgörülü bir anne olup hamileyken dahi bebeğin anne karnında ki sağlıklı gelişimi için Mozart dinlerler ya da çocukların hayatta karşılaştığı büyük sorularına karşı düşünceli ve net cevaplar vereceklerine inanırlar. Doğum gerçekleşir, bebek dünyaya gelir ve kendine güvenen ebeveynler büyük bir yetersizlik duygusuyla karşılaşır.