Ne yazık ki tıp ne kadar ilerlerse ilerlesin tedavi edemeyeceği tek şey...
Üzerinde dumanlar tüten bir ramazan pidesini ya da 20 dakika öncesinden 180 derecede ısıtılmış fırına attığınız havuçlu tarçınlı kekinizi betimliyor olmayı tercih ederdim. Ancak ne yazık ki bu gün bahsedeceğim “pişkinler” pek o kadar güzel tatlar bırakmıyorlar damaklarda ve hafızalarda.
Pişkinlik bir eylem elbette. Bu eylemi sergileyen kişilere ise “pişkin” diyoruz yüzümüzde buruk bir tebessümle. Peki kimmiş bu pişkinler, ya da “kime pişkin denir?” sorusuna yanıt bulabilmek için ise Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bir göz atalım dilerseniz; Kökeni “pişmek” fiilinden gelen ve yeterince pişmiş bir maddeye ithafen kullanılan bu kelimenin birden fazla anlamı var malumunuz. Bizim ele alacağımız anlamı ise “arsızca, saygısızca davranarak işini yürüten, yüzsüz kimse.” şeklinde.
Gözünüzün önüne en az bir kaç tanesinin geldiğinden hiç şüphem yok. Ruhen rahat, geniş ve arsız olan pişkinler, karşılarındaki insanı olumsuz etkilemiş olan davranışlarının sorumluluğunu almaktan kaçınırlar ve ruhunuza zarar vermiş olmalarına rağmen, karşınıza, hiçbir şey olmamış gibi çıkmaktan çekinmezler. Pişkinlik ne yazık ki psikolojik kökenli bir rahatsızlık değildir. Keşke öyle olsaydı da, bu tip insanları tedavi ederek bu durumdan kurtarma ihtimalimiz olsaydı. Ancak bu zafiyet ne yazık ki sadece karakter ve omurga ile ilgili...
Pişkinlerin en karakteristik özelliği, yaptıklarının, karşılarındaki insanda nasıl bir hasar ve kırgınlık yarattığını görmekten yoksun olmalarıdır. Pişkinlere, sizde yarattıkları ruhsal tahribatı anlatmak da pek mümkün değildir. Çünkü muhtemelen size yaşattıklarına ilişkin, empati kuramayacak ve "ne var ki bunda?" diyerek bir pişkinlik örneği daha sergileyerek, sinir kat sayınızın artmasına sebep olacaklardır.
Eğer siz de benim gibi çevrenizdeki pişkinlerden muzdaripseniz, Bernard Shaw’ın şu sözü eminim ki çok hoşunuza gidecektir; “Uzun bir zaman önce, asla bir domuzla güreş tutmamayı öğrendim. Her ikiniz de çamur içinde kalırsınız; ancak domuz bundan çok hoşlanır.”
Pişkinlik; kırdığı kalplerden, yaptığı haksızlıklardan, riyakarlıktan, aldatmacalardan, sahtekarlıktan, bencillikten, fırsatçılıktan, çıkarcılıktan, dalkavukluktan, haysiyetsizlikten, “sözünün eri, içi dışı bir, mert, dürüst ve hakkaniyetli bir insan olamamaktan” hiç bir şekilde utanç duymamak ve herhangi bir rahatsızlık hissetmemektir. Bir başka deyişle pişkinlik, kişinin ar damarının çatlamış olduğu manasına da gelir ki, ne yazık ki tıp ne kadar ilerlerse ilerlesin tedavi edemeyeceği tek şey, ar damarındaki çatlak olarak kalacaktır.
Son olarak; “bu yazıyı kendileri ile paylaşayım da, biraz olsun içime su serpilip, yüreğimin yağları erisin.” dediğiniz pişkinler varsa eğer yaşamınızda, siz yine de yazıyı paylaşın ama, açıkçası boşuna ümitlenmeyin. Çünkü onlar bu yazıyı okurken sizin onlara anlatmak istediğiniz hiç bir mesajı anlamayacak ve bu yazıdaki hiç bir şeyi üzerlerine alınmayacaklaradır. Tıpkı benim hayatımdaki pişkinlerin şu anda üzerlerine hiç bir şey alınmadıkları gibi.
Sağlıklı günler dilerim.