Her an ulaşılabilir olmak ve her an birilerine ulaşabilecek olmak, aslında herkes için çok faydalı, üretken olmamızı sağlayan ve her an her şeyi kontrol edebilmemize imkan veriyor diye düşünebiliriz. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok belki ancak yanlış giden bir şeyler olduğu ortada. Günümüzde artan kaygı bozuklukları, üretkenlik baskısı ve stres bizi yolunda olmayan şeyler olduğuna ve bunun sebeplerini düşünmeye davet ediyor. Çok basitçe “Online Olmak” demek süper hızlı bir trene binmek gibi düşünülebilir. Bununla birlikte temel bir iktisadi bilgi eklersek; bir mal aynı anda hem ucuz, hem kaliteli, hem hızlı üretilemez. Şimdi bunları birleştirirsek ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor ki; Hem hızlı olup hem üretken olup hem de yaptığımız işin verimli olmasını bekleyemeyiz. Yani burada “online” olmak bizi hızlandırdığı için verimli bir çalışma ya da eğitim hayatını baltalıyor mu dersiniz? Bu soruya bir örnekle cevap arayalım.
Örneğin yaşam için en gerekli kaynaklarımızdan olan toprağın kullanımına bakalım. Günümüzde bir tarla sahibi bir üretici internet ve medya sayesinde normalde ulaşabileceğinden kat kat fazla alıcıya ulaşabiliyor. Bu da tabiri caiz ise satışların patlamasına ve daha çok üretme ve satma motivasyonuna sebep oluyor. İnsan denen varlık maalesef çoğu dururken azına kanaat edebilen bir yapıya sahip görünmüyor çoğu zaman. Bu yüzden de topraktan alabileceği maksimum verimi zorlayan birçok üretici görüyoruz. Ben bir ziraat uzmanı değilim tabii ki, ancak zamanından önce ve bol miktarda üretilen her besinin ne kadar zengin bir besin değeri olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Sonuç olarak hızın getirdiği bir sonuç olarak aynı miktarda yiyoruz ancak aynı değerde besin almıyoruz. Bu yüzden de birçok insan daha halsiz ve dışardan takviye almadan verimli bir gün geçiremiyor.
Online olmanın sebep olduğu bir diğer dezavantaj ise toplumu bir kaygı balonuna dönüştürmesidir. Her an ulaşılabilir ve ulaşabilir olmak her an yeni bir bilgi potansiyeli demektir. Yani her an beyin uyarılmaya açıktır. Uyarılma ise iki şekilde sonuçlanabilir; duyarlılaşma (sensitization) ve duyarsızlaşma (desensitization). Ancak beyin yeni bilgiye karşı asla duyarsızlaşmıyor çünkü dikkatimiz tamamen bir şeyleri fark etmek üzerine çalışıyor. Fark etmek ise bizim için önemli çünkü bizi ani tehlikelerden koruyan ilkel mekanizma ile yüklüyüz. Duyarsızlaşamadığımız için duyarlılaşıyoruz ve akıllı telefonumuzdaki, bilgisayarımızdaki ya da giyilebilir teknolojilerdeki her titreşim ya da bildirim bizim için anında dönüp bakmamızı sağlayan yeni bilgi demek oluyor. Yeni bilgi ise dikkatimizi vermemiz gereken bir uyaran olduğu için dopamin salgılıyoruz.
Dopamin ödül hissi veren(mutluluk hormonu olarak bilinen) bir nörotransmitterdir. Biz insanlar bu kadar çok dopamin salgılayarak bir bağımlıya dönüşüyoruz ve gittikçe daha fazla yeni uyarana (diziler, filmler, müzikler, yemekler, alışveriş) ihtiyaç duyar hale geliyoruz. Ve binlerce seçenek arasında kararsızlık da baş gösteriyor. Sonuç olarak artık “online” olduğumuz bu dünyada büyük bir hızla “offline” olmaya doğru yol alıyoruz. Bu yoldan geri dönmek artık tüm dünyada elektriğin kesilmesine bağlı olsa bile “Nasıl yavaşlayacağız?” sorusunun cevabını aramak da etkili bir çözüm olabilir!
Beyza Karakuş
Her an ulaşılabilir olmak ve her an birilerine ulaşabilecek olmak, aslında herkes için çok faydalı, üretken olmamızı sağlayan ve her an her şeyi kontrol edebilmemize imkan veriyor diye düşünebiliriz. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok belki ancak yanlış giden bir şeyler olduğu ortada. Günümüzde artan kaygı bozuklukları, üretkenlik baskısı ve stres bizi yolunda olmayan şeyler olduğuna ve bunun sebeplerini düşünmeye davet ediyor. Çok basitçe “Online Olmak” demek süper hızlı bir trene binmek gibi düşünülebilir. Bununla birlikte temel bir iktisadi bilgi eklersek; bir mal aynı anda hem ucuz, hem kaliteli, hem hızlı üretilemez. Şimdi bunları birleştirirsek ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor ki; Hem hızlı olup hem üretken olup hem de yaptığımız işin verimli olmasını bekleyemeyiz. Yani burada “online” olmak bizi hızlandırdığı için verimli bir çalışma ya da eğitim hayatını baltalıyor mu dersiniz? Bu soruya bir örnekle cevap arayalım.
Örneğin yaşam için en gerekli kaynaklarımızdan olan toprağın kullanımına bakalım. Günümüzde bir tarla sahibi bir üretici internet ve medya sayesinde normalde ulaşabileceğinden kat kat fazla alıcıya ulaşabiliyor. Bu da tabiri caiz ise satışların patlamasına ve daha çok üretme ve satma motivasyonuna sebep oluyor. İnsan denen varlık maalesef çoğu dururken azına kanaat edebilen bir yapıya sahip görünmüyor çoğu zaman. Bu yüzden de topraktan alabileceği maksimum verimi zorlayan birçok üretici görüyoruz. Ben bir ziraat uzmanı değilim tabii ki, ancak zamanından önce ve bol miktarda üretilen her besinin ne kadar zengin bir besin değeri olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Sonuç olarak hızın getirdiği bir sonuç olarak aynı miktarda yiyoruz ancak aynı değerde besin almıyoruz. Bu yüzden de birçok insan daha halsiz ve dışardan takviye almadan verimli bir gün geçiremiyor.
Online olmanın sebep olduğu bir diğer dezavantaj ise toplumu bir kaygı balonuna dönüştürmesidir. Her an ulaşılabilir ve ulaşabilir olmak her an yeni bir bilgi potansiyeli demektir. Yani her an beyin uyarılmaya açıktır. Uyarılma ise iki şekilde sonuçlanabilir; duyarlılaşma (sensitization) ve duyarsızlaşma (desensitization). Ancak beyin yeni bilgiye karşı asla duyarsızlaşmıyor çünkü dikkatimiz tamamen bir şeyleri fark etmek üzerine çalışıyor. Fark etmek ise bizim için önemli çünkü bizi ani tehlikelerden koruyan ilkel mekanizma ile yüklüyüz. Duyarsızlaşamadığımız için duyarlılaşıyoruz ve akıllı telefonumuzdaki, bilgisayarımızdaki ya da giyilebilir teknolojilerdeki her titreşim ya da bildirim bizim için anında dönüp bakmamızı sağlayan yeni bilgi demek oluyor. Yeni bilgi ise dikkatimizi vermemiz gereken bir uyaran olduğu için dopamin salgılıyoruz.
Dopamin ödül hissi veren(mutluluk hormonu olarak bilinen) bir nörotransmitterdir. Biz insanlar bu kadar çok dopamin salgılayarak bir bağımlıya dönüşüyoruz ve gittikçe daha fazla yeni uyarana (diziler, filmler, müzikler, yemekler, alışveriş) ihtiyaç duyar hale geliyoruz. Ve binlerce seçenek arasında kararsızlık da baş gösteriyor. Sonuç olarak artık “online” olduğumuz bu dünyada büyük bir hızla “offline” olmaya doğru yol alıyoruz. Bu yoldan geri dönmek artık tüm dünyada elektriğin kesilmesine bağlı olsa bile “Nasıl yavaşlayacağız?” sorusunun cevabını aramak da etkili bir çözüm olabilir!
Beyza Karakuş
Her an ulaşılabilir olmak ve her an birilerine ulaşabilecek olmak, aslında herkes için çok faydalı, üretken olmamızı sağlayan ve her an her şeyi kontrol edebilmemize imkan veriyor diye düşünebiliriz. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok belki ancak yanlış giden bir şeyler olduğu ortada. Günümüzde artan kaygı bozuklukları, üretkenlik baskısı ve stres bizi yolunda olmayan şeyler olduğuna ve bunun sebeplerini düşünmeye davet ediyor. Çok basitçe “Online Olmak” demek süper hızlı bir trene binmek gibi düşünülebilir. Bununla birlikte temel bir iktisadi bilgi eklersek; bir mal aynı anda hem ucuz, hem kaliteli, hem hızlı üretilemez. Şimdi bunları birleştirirsek ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor ki; Hem hızlı olup hem üretken olup hem de yaptığımız işin verimli olmasını bekleyemeyiz. Yani burada “online” olmak bizi hızlandırdığı için verimli bir çalışma ya da eğitim hayatını baltalıyor mu dersiniz? Bu soruya bir örnekle cevap arayalım.
Örneğin yaşam için en gerekli kaynaklarımızdan olan toprağın kullanımına bakalım. Günümüzde bir tarla sahibi bir üretici internet ve medya sayesinde normalde ulaşabileceğinden kat kat fazla alıcıya ulaşabiliyor. Bu da tabiri caiz ise satışların patlamasına ve daha çok üretme ve satma motivasyonuna sebep oluyor. İnsan denen varlık maalesef çoğu dururken azına kanaat edebilen bir yapıya sahip görünmüyor çoğu zaman. Bu yüzden de topraktan alabileceği maksimum verimi zorlayan birçok üretici görüyoruz. Ben bir ziraat uzmanı değilim tabii ki, ancak zamanından önce ve bol miktarda üretilen her besinin ne kadar zengin bir besin değeri olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Sonuç olarak hızın getirdiği bir sonuç olarak aynı miktarda yiyoruz ancak aynı değerde besin almıyoruz. Bu yüzden de birçok insan daha halsiz ve dışardan takviye almadan verimli bir gün geçiremiyor.
Online olmanın sebep olduğu bir diğer dezavantaj ise toplumu bir kaygı balonuna dönüştürmesidir. Her an ulaşılabilir ve ulaşabilir olmak her an yeni bir bilgi potansiyeli demektir. Yani her an beyin uyarılmaya açıktır. Uyarılma ise iki şekilde sonuçlanabilir; duyarlılaşma (sensitization) ve duyarsızlaşma (desensitization). Ancak beyin yeni bilgiye karşı asla duyarsızlaşmıyor çünkü dikkatimiz tamamen bir şeyleri fark etmek üzerine çalışıyor. Fark etmek ise bizim için önemli çünkü bizi ani tehlikelerden koruyan ilkel mekanizma ile yüklüyüz. Duyarsızlaşamadığımız için duyarlılaşıyoruz ve akıllı telefonumuzdaki, bilgisayarımızdaki ya da giyilebilir teknolojilerdeki her titreşim ya da bildirim bizim için anında dönüp bakmamızı sağlayan yeni bilgi demek oluyor. Yeni bilgi ise dikkatimizi vermemiz gereken bir uyaran olduğu için dopamin salgılıyoruz.
Dopamin ödül hissi veren(mutluluk hormonu olarak bilinen) bir nörotransmitterdir. Biz insanlar bu kadar çok dopamin salgılayarak bir bağımlıya dönüşüyoruz ve gittikçe daha fazla yeni uyarana (diziler, filmler, müzikler, yemekler, alışveriş) ihtiyaç duyar hale geliyoruz. Ve binlerce seçenek arasında kararsızlık da baş gösteriyor. Sonuç olarak artık “online” olduğumuz bu dünyada büyük bir hızla “offline” olmaya doğru yol alıyoruz. Bu yoldan geri dönmek artık tüm dünyada elektriğin kesilmesine bağlı olsa bile “Nasıl yavaşlayacağız?” sorusunun cevabını aramak da etkili bir çözüm olabilir!
Beyza Karakuş
Her an ulaşılabilir olmak ve her an birilerine ulaşabilecek olmak, aslında herkes için çok faydalı, üretken olmamızı sağlayan ve her an her şeyi kontrol edebilmemize imkan veriyor diye düşünebiliriz. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok belki ancak yanlış giden bir şeyler olduğu ortada. Günümüzde artan kaygı bozuklukları, üretkenlik baskısı ve stres bizi yolunda olmayan şeyler olduğuna ve bunun sebeplerini düşünmeye davet ediyor. Çok basitçe “Online Olmak” demek süper hızlı bir trene binmek gibi düşünülebilir. Bununla birlikte temel bir iktisadi bilgi eklersek; bir mal aynı anda hem ucuz, hem kaliteli, hem hızlı üretilemez. Şimdi bunları birleştirirsek ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor ki; Hem hızlı olup hem üretken olup hem de yaptığımız işin verimli olmasını bekleyemeyiz. Yani burada “online” olmak bizi hızlandırdığı için verimli bir çalışma ya da eğitim hayatını baltalıyor mu dersiniz? Bu soruya bir örnekle cevap arayalım.
Örneğin yaşam için en gerekli kaynaklarımızdan olan toprağın kullanımına bakalım. Günümüzde bir tarla sahibi bir üretici internet ve medya sayesinde normalde ulaşabileceğinden kat kat fazla alıcıya ulaşabiliyor. Bu da tabiri caiz ise satışların patlamasına ve daha çok üretme ve satma motivasyonuna sebep oluyor. İnsan denen varlık maalesef çoğu dururken azına kanaat edebilen bir yapıya sahip görünmüyor çoğu zaman. Bu yüzden de topraktan alabileceği maksimum verimi zorlayan birçok üretici görüyoruz. Ben bir ziraat uzmanı değilim tabii ki, ancak zamanından önce ve bol miktarda üretilen her besinin ne kadar zengin bir besin değeri olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Sonuç olarak hızın getirdiği bir sonuç olarak aynı miktarda yiyoruz ancak aynı değerde besin almıyoruz. Bu yüzden de birçok insan daha halsiz ve dışardan takviye almadan verimli bir gün geçiremiyor.
Online olmanın sebep olduğu bir diğer dezavantaj ise toplumu bir kaygı balonuna dönüştürmesidir. Her an ulaşılabilir ve ulaşabilir olmak her an yeni bir bilgi potansiyeli demektir. Yani her an beyin uyarılmaya açıktır. Uyarılma ise iki şekilde sonuçlanabilir; duyarlılaşma (sensitization) ve duyarsızlaşma (desensitization). Ancak beyin yeni bilgiye karşı asla duyarsızlaşmıyor çünkü dikkatimiz tamamen bir şeyleri fark etmek üzerine çalışıyor. Fark etmek ise bizim için önemli çünkü bizi ani tehlikelerden koruyan ilkel mekanizma ile yüklüyüz. Duyarsızlaşamadığımız için duyarlılaşıyoruz ve akıllı telefonumuzdaki, bilgisayarımızdaki ya da giyilebilir teknolojilerdeki her titreşim ya da bildirim bizim için anında dönüp bakmamızı sağlayan yeni bilgi demek oluyor. Yeni bilgi ise dikkatimizi vermemiz gereken bir uyaran olduğu için dopamin salgılıyoruz.
Dopamin ödül hissi veren(mutluluk hormonu olarak bilinen) bir nörotransmitterdir. Biz insanlar bu kadar çok dopamin salgılayarak bir bağımlıya dönüşüyoruz ve gittikçe daha fazla yeni uyarana (diziler, filmler, müzikler, yemekler, alışveriş) ihtiyaç duyar hale geliyoruz. Ve binlerce seçenek arasında kararsızlık da baş gösteriyor. Sonuç olarak artık “online” olduğumuz bu dünyada büyük bir hızla “offline” olmaya doğru yol alıyoruz. Bu yoldan geri dönmek artık tüm dünyada elektriğin kesilmesine bağlı olsa bile “Nasıl yavaşlayacağız?” sorusunun cevabını aramak da etkili bir çözüm olabilir!
Beyza Karakuş
Her an ulaşılabilir olmak ve her an birilerine ulaşabilecek olmak, aslında herkes için çok faydalı, üretken olmamızı sağlayan ve her an her şeyi kontrol edebilmemize imkan veriyor diye düşünebiliriz. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok belki ancak yanlış giden bir şeyler olduğu ortada. Günümüzde artan kaygı bozuklukları, üretkenlik baskısı ve stres bizi yolunda olmayan şeyler olduğuna ve bunun sebeplerini düşünmeye davet ediyor. Çok basitçe “Online Olmak” demek süper hızlı bir trene binmek gibi düşünülebilir. Bununla birlikte temel bir iktisadi bilgi eklersek; bir mal aynı anda hem ucuz, hem kaliteli, hem hızlı üretilemez. Şimdi bunları birleştirirsek ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor ki; Hem hızlı olup hem üretken olup hem de yaptığımız işin verimli olmasını bekleyemeyiz. Yani burada “online” olmak bizi hızlandırdığı için verimli bir çalışma ya da eğitim hayatını baltalıyor mu dersiniz? Bu soruya bir örnekle cevap arayalım.
Örneğin yaşam için en gerekli kaynaklarımızdan olan toprağın kullanımına bakalım. Günümüzde bir tarla sahibi bir üretici internet ve medya sayesinde normalde ulaşabileceğinden kat kat fazla alıcıya ulaşabiliyor. Bu da tabiri caiz ise satışların patlamasına ve daha çok üretme ve satma motivasyonuna sebep oluyor. İnsan denen varlık maalesef çoğu dururken azına kanaat edebilen bir yapıya sahip görünmüyor çoğu zaman. Bu yüzden de topraktan alabileceği maksimum verimi zorlayan birçok üretici görüyoruz. Ben bir ziraat uzmanı değilim tabii ki, ancak zamanından önce ve bol miktarda üretilen her besinin ne kadar zengin bir besin değeri olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Sonuç olarak hızın getirdiği bir sonuç olarak aynı miktarda yiyoruz ancak aynı değerde besin almıyoruz. Bu yüzden de birçok insan daha halsiz ve dışardan takviye almadan verimli bir gün geçiremiyor.
Online olmanın sebep olduğu bir diğer dezavantaj ise toplumu bir kaygı balonuna dönüştürmesidir. Her an ulaşılabilir ve ulaşabilir olmak her an yeni bir bilgi potansiyeli demektir. Yani her an beyin uyarılmaya açıktır. Uyarılma ise iki şekilde sonuçlanabilir; duyarlılaşma (sensitization) ve duyarsızlaşma (desensitization). Ancak beyin yeni bilgiye karşı asla duyarsızlaşmıyor çünkü dikkatimiz tamamen bir şeyleri fark etmek üzerine çalışıyor. Fark etmek ise bizim için önemli çünkü bizi ani tehlikelerden koruyan ilkel mekanizma ile yüklüyüz. Duyarsızlaşamadığımız için duyarlılaşıyoruz ve akıllı telefonumuzdaki, bilgisayarımızdaki ya da giyilebilir teknolojilerdeki her titreşim ya da bildirim bizim için anında dönüp bakmamızı sağlayan yeni bilgi demek oluyor. Yeni bilgi ise dikkatimizi vermemiz gereken bir uyaran olduğu için dopamin salgılıyoruz.
Dopamin ödül hissi veren(mutluluk hormonu olarak bilinen) bir nörotransmitterdir. Biz insanlar bu kadar çok dopamin salgılayarak bir bağımlıya dönüşüyoruz ve gittikçe daha fazla yeni uyarana (diziler, filmler, müzikler, yemekler, alışveriş) ihtiyaç duyar hale geliyoruz. Ve binlerce seçenek arasında kararsızlık da baş gösteriyor. Sonuç olarak artık “online” olduğumuz bu dünyada büyük bir hızla “offline” olmaya doğru yol alıyoruz. Bu yoldan geri dönmek artık tüm dünyada elektriğin kesilmesine bağlı olsa bile “Nasıl yavaşlayacağız?” sorusunun cevabını aramak da etkili bir çözüm olabilir!
Beyza Karakuş
Her an ulaşılabilir olmak ve her an birilerine ulaşabilecek olmak, aslında herkes için çok faydalı, üretken olmamızı sağlayan ve her an her şeyi kontrol edebilmemize imkan veriyor diye düşünebiliriz. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok belki ancak yanlış giden bir şeyler olduğu ortada. Günümüzde artan kaygı bozuklukları, üretkenlik baskısı ve stres bizi yolunda olmayan şeyler olduğuna ve bunun sebeplerini düşünmeye davet ediyor. Çok basitçe “Online Olmak” demek süper hızlı bir trene binmek gibi düşünülebilir. Bununla birlikte temel bir iktisadi bilgi eklersek; bir mal aynı anda hem ucuz, hem kaliteli, hem hızlı üretilemez. Şimdi bunları birleştirirsek ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor ki; Hem hızlı olup hem üretken olup hem de yaptığımız işin verimli olmasını bekleyemeyiz. Yani burada “online” olmak bizi hızlandırdığı için verimli bir çalışma ya da eğitim hayatını baltalıyor mu dersiniz? Bu soruya bir örnekle cevap arayalım.
Örneğin yaşam için en gerekli kaynaklarımızdan olan toprağın kullanımına bakalım. Günümüzde bir tarla sahibi bir üretici internet ve medya sayesinde normalde ulaşabileceğinden kat kat fazla alıcıya ulaşabiliyor. Bu da tabiri caiz ise satışların patlamasına ve daha çok üretme ve satma motivasyonuna sebep oluyor. İnsan denen varlık maalesef çoğu dururken azına kanaat edebilen bir yapıya sahip görünmüyor çoğu zaman. Bu yüzden de topraktan alabileceği maksimum verimi zorlayan birçok üretici görüyoruz. Ben bir ziraat uzmanı değilim tabii ki, ancak zamanından önce ve bol miktarda üretilen her besinin ne kadar zengin bir besin değeri olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Sonuç olarak hızın getirdiği bir sonuç olarak aynı miktarda yiyoruz ancak aynı değerde besin almıyoruz. Bu yüzden de birçok insan daha halsiz ve dışardan takviye almadan verimli bir gün geçiremiyor.
Online olmanın sebep olduğu bir diğer dezavantaj ise toplumu bir kaygı balonuna dönüştürmesidir. Her an ulaşılabilir ve ulaşabilir olmak her an yeni bir bilgi potansiyeli demektir. Yani her an beyin uyarılmaya açıktır. Uyarılma ise iki şekilde sonuçlanabilir; duyarlılaşma (sensitization) ve duyarsızlaşma (desensitization). Ancak beyin yeni bilgiye karşı asla duyarsızlaşmıyor çünkü dikkatimiz tamamen bir şeyleri fark etmek üzerine çalışıyor. Fark etmek ise bizim için önemli çünkü bizi ani tehlikelerden koruyan ilkel mekanizma ile yüklüyüz. Duyarsızlaşamadığımız için duyarlılaşıyoruz ve akıllı telefonumuzdaki, bilgisayarımızdaki ya da giyilebilir teknolojilerdeki her titreşim ya da bildirim bizim için anında dönüp bakmamızı sağlayan yeni bilgi demek oluyor. Yeni bilgi ise dikkatimizi vermemiz gereken bir uyaran olduğu için dopamin salgılıyoruz.
Dopamin ödül hissi veren(mutluluk hormonu olarak bilinen) bir nörotransmitterdir. Biz insanlar bu kadar çok dopamin salgılayarak bir bağımlıya dönüşüyoruz ve gittikçe daha fazla yeni uyarana (diziler, filmler, müzikler, yemekler, alışveriş) ihtiyaç duyar hale geliyoruz. Ve binlerce seçenek arasında kararsızlık da baş gösteriyor. Sonuç olarak artık “online” olduğumuz bu dünyada büyük bir hızla “offline” olmaya doğru yol alıyoruz. Bu yoldan geri dönmek artık tüm dünyada elektriğin kesilmesine bağlı olsa bile “Nasıl yavaşlayacağız?” sorusunun cevabını aramak da etkili bir çözüm olabilir!
Beyza Karakuş