Birer eğitim yuvası olan okullar ‘Eğitim yuvası’ olma bakımından ikinci sırada kalmaktadırlar. İlk eğitim yuvası ise çocuğun büyüdüğü çevredir. İlk olarak bakım vereni ve destek verenleridir. Daha sonraları bu çevre genişlemektedir.
Okullarda şiddet, saldırganlık, zorbalık, akran istismarı gibi problem durumlarını aileden ve çevreden bağımsız düşünemeyiz. Bana göre çocuklardan önce ailelerin evlenmeden önce ya da evlendikten sonra bir eğitim programından geçmeleri gerekiyor. En azından birkaç başlık altında psikoeğitimler verilmeli. Örnek olarak bağlanma stilleri, ebeveynlik tutumları, duygu düzenleme, psikolojik sağlamlık gibi eğitimler.
Şiddet, saldırganlık, zorbalık, akran istismarı gibi problem durumlarının temellerine baktığımızda çeşitli veriler elimize geçmekte. Bu verilere karşı da önleyici çalışmaların yapılması elbette kıymetli olacaktır. Fakat burada özellikle insanın birey olduğunu da unutmadan dinamik bir yapıda olduğunu ve bağ kurduğu her şeyin etkilediğini de unutmamak gereklidir. Bu bağlamda sosyokültürel düzenlemeler ve eğitimler manidar olabilir. Bu çalışmalar hem maliyet hem ulaşılabilirlik hem uygulanabilirlik açısından zorlayıcı olacaktır. Onun için ilk olarak toplumun en küçük yapı birimi olan aileyi ele alıp ailelere ve aile içerisindeki problemlere odaklanmak yerinde olacaktır.
Aile dışındaki bir diğer faktöre odaklanacak olursak bu da okullarda çalışan personeller olacaktır. Her bir personelin de bir ailenin parçası olduğunu unutmadan aileler bazında yapılan çalışmalara katıldıkları ve bu eğitimleri aldıklarını varsayıyorum. Bir diğer adım ise personellerin ‘Mesleki doyumlarını’ arttırıcı şeylere odaklanmak olacaktır. Çünkü personelin mutsuz ya da stresli olması demek çalışma temposu, işi benimsemesi, bildiklerini aktarması gibi durumlara da yansıyacaktır. Sadece bununla ilgili değil; aynı zamanda ilgili bölüm okunduğunda öğretmenden öğrenciye şiddet olayı ikinci sırada yer almaktadır.
Şiddetin birçok tipi mevcuttur ve maalesef bu tiplerin hemen hemen hepsiyle de karşılabiliyoruz. Gerek haberlerde gerek gazetelerde gerek kendi çevremizde bir takım olayları duyabiliyoruz. Gönül ister ki hiçbiri yaşanmasın ve kimseler de duymasın. Bu da bir gerçektir ki insan yavrusunun olduğu her yerde problemlerde olmaya devam edecektir. Freud’un da savunduğu bir görüş ile insan yavrusu bencil bir varlıktır ve bu bencilliği de şiddet, saldırganlık gibi durumları beraberinde getiriyor. Tabi bu bir mazeret olamaz. İnsan yavrusu aynı zamanda eğitilebilir de. Psikolojik sağlamlık öğrenilebilir, bazı beceriler öğrenilebilir. İlgili bölüm okunduğunda öğrencilerin en çok şiddet olarak algıladıkları davranışlar arasında genel anlamda ‘şaka’ diye nitelendirilen davranışlar da göze çarpmaktadır. Bu bağlamda öğretilmesi gereken bir beceri de ‘Mizah’ becerisidir. Bunun yanında ‘Bilişsel esneklik’ de öğretilmesi gereken bir başka beceri olarak söyleyebilirim.
Öğrencilerle yapılan şiddetin nedenleri çalışmasında aile birinci sırada yer alırken ikinci sırada rol model faktörü yer almaktadır. Öğrencilerin rol model alacağı kişiler de önem arz etmektedir. Maalesef günümüzde TV-Sinema kültüründe çatışmaların ya da racon denilen şiddetin merkezde yer aldığı kurallar bütünü göze çarpmaktadır. Bizim özellikle değerlerimizi yaşatan, pozitif psikoloji ve psikolojik sağlamlık açısından örnek teşkil edecek rol modellere ihtiyacımız var. Problem durumlarının çözümünde şiddet ya da saldırganlık dışında da başka çözüm metotlarının olduğunu yansıtacak yüzlere olan ihtiyacımız bugün daha fazladır.
Şiddetin nedenlerine baktığımızda ‘Teknoloji Kaynaklı Faktörler’de öğrenci-öğretmen-yöneticinin ağız birliğinin olması da dikkatimi çeken bir başka detaydır. Özellikle ‘Kontrolsüz internet kullanımı’ ve teknoloji bağımlılığı bizi bizden alan, insanı insandan uzaklaştıran bir diğer faktördür. İnsan olarak yüz göremez, kanlı canlı birini dinlemeye tahammül edemez durumlara gelmemizin en etkili nedenlerinden biridir kontrolsüz internet kullanımı.
Okullarda şiddetin önlenmesi için yapılabilecek çalışmalara ek olarak ben de şunları ifade etmek istiyorum; -Psikolojik sağlamlık -Empati becerisi -Bilişsel esneklik -Stres yönetimi -Duygu düzenleme -Herhangi bir hobi
Şahsi düşüncem, bu becerileri kazanan ve uygulayan bir insanla karşılaşıldığında bazen diğer insanlar farklı tepkiler verebilmekte. Kaba bir söylemle ‘ülkemizden neden süper kahraman çıkmıyor?’ sorusunun cevabı olarak diğer insanların tebrik etmek yerine alaycı bir tutum sergilemeleri de bir diğer etken olabiliyor. Normalde bir takım becerilere sahip olan bir bireyde bulunduğu topluma uyum sağlamak adına olumsuz yönde değişebiliyor.
Zorbalık ile ilgili şunu ifade etmek istiyorum; birilerinin kendini güçlü göstermeye çalışmasından dolayı diğerinin travmatik etkiye maruz kalması da garip ve kabul edilebilir bir olgu olmasa gerek.
Benim yukarıda bahsi geçen konularla ilgili karşılaştığım bir hayli olay oldu. Burada bir tanesini ele almak istiyorum.
Lise yıllarımdayken okuduğum okulda kekeme olan bir öğrenci vardı. Dikkatimi çeken şey bu çocuk ne zaman konuşmaya başlasa etrafındakiler farklı bir konu açmaya çalışıyordu. Sınıf ortamında da çocuk dalga geçilecek korkusu ile sesli kitap okumaktan uzak duruyordu. Bir gün sınıfta sesli bir şekilde kitap okunması istendi ve yine aynı korku kendisini sarmıştı. Okumaya başladı ve henüz ağzını açar açmaz sınıfındaki arkadaşlarından gülüşme sesleri geldi. Daha sonra gülüşmeler bu şekilde devam etti. Çocuk henüz ikinci dakikada gözleri yaşlı bir şekilde sınıfı terk etti.
Yukarıdaki olay kekeme çocuğun tüm okul yıllarını kapsayan sadece kısa bir olaydı. Dışarıdan bakanlar için kısa, birkaç dakikalık bir olay fakat o çocuk için bu durum elbette bu kadar kısa değildir.