Günümüzde dünyadaki pek çok araştırmacı kekemeliğin nörogelişimsel bir bozukluk olduğunda hemfikirdir. Bunun yanı sıra kekemeliğin başlangıcına ve devam etmesine etki eden motor, dilsel, duygusal olmak üzere pek çok faktör oldu kabul edilmektedir. Bu kadar çok faktörden etkilenen kekemeliğin terapisinde dil ve konuşma terapistlerine pek çok sorumluluk düşmektedir. Dil ve konuşma terapistleri, beden işlev ve yapılarındaki bozulmaları, aktivite sınırlılıklarını, katılım kısıtlılıklarını ve bağlamsal faktörlerin yarattığı engelleri azaltarak yaşam kalitesini iyileştirmek için çalışır. Yani, kekemeliği olan bireyleri kapsamlı olarak değerlendirerek konuşma ile ilişkili, hayata katılımı sınırlayan alanlar mevcut ise o alanlarda da çalışmak ile yükümlüdürler. Bireylerin akıcılığını arttırma çalışmalarının yanı sıra konuşma durumları ile ilgili kaygılarını yönetebilmelerine de yardımcı olurlar.
Doğru ve etkili müdahale hedeflerinin belirlenmesinde kapsamlı bir değerlendirme yapılması çok önemlidir. Kekemeliği olan bireylerde eşlik eden psikiyatrik bir tanı olabilir. Bu durumlara müdahale edilmesi dil ve konuşma terapisi mesleğinin sınırları dışındadır. Bu bireylerin psikiyatrik değerlendirme açısından yönlendirilmesi gerekir.
Dil ve konuşma terapisi değerlendirmesi sonucunda, kekemeliğe ilişkin bilgi eksikliği, olumsuz bakış açısı, kaçınma benzeri bulgular elde edilir ise dil konuşma terapisi kapsamına kabullenme egzersizlerinin dahil edilmesi gerekliliği ortaya çıkar. Kabul, bir problemin ne olduğunu tanımak, onu deneyimlenmeye istekli olmak ve durumu ele almanın daha yeni ve daha uyarlanabilir yollarını bulmaktır. Kekemelik terapisinde kabul, asla pes etmek, boyun eğmek gibi algılanmamalıdır aksine, iyi bir iletişimci olma hedefinde değişim sürecinin kritik bir parçasıdır. Kabul, çok geniş bir terapi sürecinde, daha iyi bir esneklik, duygusal ve bilişsel süreçlerin daha iyi düzenlenmesi, daha iyi bir genel ruh sağlığı ve gelişmiş yaşam kalitesi için sadece bir adımdır.
Kekemelik nedeni ile başvuruda bulunan bir aile ya da birey hikayesini anlatırken sıklıkla kekemeliğin heyecan, mutluluk, öfke gibi duygusal tepkilerden etkilendiğini bildirir. Kekemelik ve duygular arasında bir ilişki olmakla birlikte bu ilişkinin doğası tam olarak bilinmemektedir. Fakat günümüzde yaygın kanı, önce kekemeliğin var olduğu, ardından konuşma deneyimleri esnasında kişilerin karşılaştığı çevresel tepkilerin kişilerin konuşma durumunda yaşayacakları duyguları etkilediği yönündedir.
Örneğin, iki farklı kişiyi ele alalım. Birinci kişi konuşurken kekelediğinde konuştuğu kişi ona “sen ne biçim konuşuyorsun öyle bir daha duymamayım,” başka birisi “öfff biraz hızlı konuşsana, sıktın sen de ben gidiyorum,” tepkisi verir ise yani konuşma deneyimlerine sıklıkla olumsuz cevaplar alırsa, bu kişi konuşması gereken durumlarda konuşmak istemeyebilir, yine olumsuz bir tepki alacağını düşünerek kaygılanabilir, üzülebilir, utanabilir vb. Kişi kaygılandığı için kekelememiştir, kekelediğinde olumsuz tepkiler aldığı için, konuşmak zorunda olduğu zamanlar gelirken kaygılanmaya başlar.
İkinci kişi konuşurken kekelediğinde onu dinleyenler sıklıkla herkes ile konuşurken nasıl tepkiler veriyorlar ise o şekilde tepki versinler, anlayışlı, konuşurken neler söylediğini içtenlikle dinleyen, onunla sohbetten keyif alan kişiler içinde gelişsin. Bu kişinin kekemelik ve konuşma ile ilgili olumsuz duygular geliştirmesi daha düşük bir ihtimaldir. Bu kişiler konuşma terapisi almaya ihtiyaç da duymayabilirler ve bu kesinlikle normaldir. Belli bir yaştan sonra kekemelik terapisine başlamak kişinin kendi isteği, motivasyonu ile olması gereken bir süreçtir.
Günümüzde okul öncesi dönemde çocukların duygularını düzenlemenin terapi sürecine dahil edilmesini destekleyen yeterli kanıt olmadığı görülmektedir. Okul çağı ile birlikte durumun karmaşıklaştığı gözlenmektedir. Bu süreçte ailenin kaygısının yönetilmesinin daha ön plana çıktığı görülmektedir. Yedi yaş itibari ile çocuklarda, konuşma ile ilişkili kaygıların ortaya çıkabildiği çeşitli araştırmalar ile gösterilmiştir. Ergenlik ile birlikte ve yetişkinlikte olumsuz duyguların ve düşüncelerin kekemeliğe eşlik etme riskinin büyük oranda arttığına yönelik kanıtlar mevcuttur.
Kekemelik ve duygu arasındaki ilişkiye yönelik bilgiler incelendiğinde, kekemelik müdahalesi yapan dil ve konuşma terapistlerinin duygu bileşenini çalışma becerilerini geliştirmeleri bir zorunluluk gibi görünmektedir. Kabul, duygu, biliş çalışmalarına yoğunlaşan ve günümüzde kekemelik terapisinde de kullanılan üç müdahaleden tekniklerin kekemelik terapisine dahil edildiği görülmektedir. Bunlar, bilişsel davranışçı terapi, kabul ve kararlılık terapisi ve bilinçli farkındalık terapisi teknikleridir. Dil ve konuşma terapistlerinin kekemelik terapilerinde kapsamlı değerlendirmeler sonucunda kişilerin ihtiyacına özel yaklaşımları tercih etmesi, bireyin ihtiyaçlarını sık sık dinlemesi ve sürecin danışan, aile ve ilgili diğer yakın çevreden kişiler ile temas halinde, birlikte yürütülmesi başarı için kritik önem taşır.
Kaynaklar
Alm, P.A. (2004a). Stuttering, emotions, and heart rate during anticipatory anxiety: a critical review. Journal of Fluency Disorders, 29(2), 123–133. https://doi.org/10.1016/j.jfludis.2004.02.001
American Speech-Language-Hearing Association. (2007). Scope of Practice in Speech-Language Pathology [Scope of Practice]. Available from www.asha.org/policy. https://doi:10.1044/policy.SP2007-00283
Ambrose, N.G., Yairi, E., Loucks, T.M., Seery, C.H, & Throneburg, R. (2015). Relation of motor,linguistic and temperament factors in epidemiologic subtypes of persistent and recovered stuttering: Initial findings. Journal of Fluency Disorders, 45, 12–26. https://doi.org/10.1016/j.jfludis.2015.05.004
Beilby, J. M., & Byrnes, M. L. (2012). Acceptance and commitment therapy for people who stutter.
Blood, G. W., Blood, I. M., Tellis, G., & Gabel, R. (2001). Communication apprehension and self-perceived communication competence in adolescents who stutter. Journal of Fluency Disorders, 26(3), 161–178. https://doi.org/10.1016/s0094-730x(01)00097-3
Boyle, M. P. (2011). Mindfulness training in stuttering therapy: A tutorial for speech-language pathologists. Journal of Fluency Disorders, 36, 122–129
Cheasman, C. (2007, Spring). Revealing and healing—A mindfulness approach to stammering. Speaking Out, pp. 9–10.
Healey, E. C., & Scott, L. A. (1995). Strategies for treating elementary school-age children who stutter: An integrative approach. Language, Speech, and Hearing Services in Schools, 26, 151–161.
Iverach, L., O’Brian, S., Jones, M., Block, S., Lincoln, M., Harrison, E., … Onslow, M. (2009). Prevalence of anxiety disorders among adults seeking speech therapy for stuttering. Journal of Anxiety Disorders, 23(7), 928–934. https://doi.org/10.1016/j.janxdis.2009.06.003
Murphy, W.P., Yaruss, J.S., & Quesal, R.W. (2007a) Enhancing treatment for school-age children who stutter II. Reducing bullying through role-playing and self-disclosure. Journal of Fluency Disorders, 32, 139–162. https://doi.org/10.1016/j.jfludis.2007.02.001.
Murphy, W.P., Yaruss, J.S., & Quesal, R.W. (2007b) Enhancing treatment for school-age children who stutter I. Reducing negative reactions through desensitization and cognitive restructuring. Journal of Fluency Disorders, 32(2), 121–138. https://doi.org/10.1016/j.jfludis.2007.02.002.
Yaruss, J. S., Coleman, C. E., & Quesal, R. W. (2012). Stuttering in school-age children: A comprehensive approach to treatment. Language, Speech, and Hearing Services in Schools, 43, 536–548. https://doi.org/10.1044/0161-1461(2012/11-0044)