İşte Bu Doktor İndir

Obezite tedavisinde pekçok yöntem kullanılmasına rağmen obezite yaygınlığı gün
geçtikçe artmakta. Bu durum bize tedavi sürecinde sadece fiziksel belirtilere
odaklanmanın yetersiz kaldığını ve kişiyi sürekli yemeğe iten şeyin yani altta yatan
faktörlerin anlaşılması kapsamında yeni tedavi/terapi süreçlerine götürmüştür.
Özellikle obezite tedavisinde uygulanan “kilo alma-kilo verme” odaklı mekanik
yaklaşımlar kişinin özellikle süreç başında istenilen şekilde kilo kaybı olmazsa
motivasyonun yitirilmesine sebep olurken aynı zamanda verilen kilolarında tekrardan
geri almaya eğilim olduğu gözlemlenmektedir.
Tedavi/terapinin asıl amacının kişinin “kiloya odaklanması” değil, obeziteye neden
olan psikolojik faktörlerin keşfedilmesini sağlamak olmalıdır. Bunları keşfeden kişi
kilosuna odaklanmak yerine, değiştirmesi gereken şeyler ile ilgili yaratıcılığını ve
esnekliğini kullanma becerisine sahip olacaktır.
Hayat akıp giderken dünyaya geldiğimiz anlardan itibaren sahip olduğumuz çeşitli
roller vardır. Bu rollerin içindeyken de yerine getirmemiz gereken temel görevler,
hayattan ve çevremizden beklentilerimiz aktif olarak devrededir ve her evreyi/her rolü
takılmadan, travmatize olmadan atlatmamız gerekmektedir. Obezitede ise roller beden
üzerine toplanıp, hapsolmuştur. Kişi en erken dönemde sadece “yiyen, emen, memeye
muhtaç olan” rolünde sağlanıp kalmıştır. Hissedilen tüm duygular öfke, sevinç, acı
vb. gibi duygular bedene yani “yiyen” rolüne bastırılır. Duygu ve beden ayırt
edilemez parçalar halinde birbirine dolanmış bir hale gelir.
Obez bireyler zevkin gecikmesinden rahatsız olurlar, hazzı erteleyemezler. Hazzın
ertelenmesine karşı gösterilen tolerans erken dönemde anne-bebek ilişkisinde
öğrenilir veya öğrenilemez bir tablo halini alır.
Beslenme/meme emme hazzının ertelenmesi ve bebeğin bu dönemde
sakinleştirilebilmesi “anne”ye bağlıdır. Bebek meme istediğinde, biyolojik saatinin
fark edilmesi ve gerek duyulmayan emme davranışı isteği karşısında bebeğin tensel
temasa ihtiyacının olabileceğinin düşünülmesi, bebeğin ihtiyaçlarının karşılanıyor
olması gerekmektedir. Anne, bebeğin biyolojik ihtiyaçlarını fark etmeyip, bebeğin her
haz arayışında ona meme ile karşılık veriyor olması kişinin duygularını “yemeğe
gömmesine” neden olur. Bebek, yemeğin dış dünya ile bağ olduğunu, sakinleştirme
aracı olduğunu ve kolayca ulaşılabilir boyutta olduğunu fark ettiği durumda kendini
“aşırı yemekten” koruyan tüm kontrolleri kaybeder.

Erken dönemde bebeğin, kendi ile dış dünya arasındaki ayrımı fark etmeye
başlamasıyla birlikte sosyalleşme gerçekleşir. Sosyalleşme peşinden “ötekilerin”
bakışını fark etmeyi ve bedenle ilgili fikirlerin oluşmasını sağlar. Bebeğin ilk
sosyalleştiği kişi kendisine “bakım” veren annesidir. Annenin, bebeği bütün olarak
algılamaması, ona tiksindirici, kusurlu, düzeltilmesi gereken, donuk ve fark etmeyen
gözlerle bakması ilk sosyalleşme deneyimini sekteye uğratır. Obez bireylerin beden
imajlarına yönelik yoğun bozuklukları vardır. Kendilerine dışarıdan baktıklarında
tıpkı ilk bakan göz gibi kusurlu olarak algılarlar bedenlerini. Beden algısındaki
bozukluk sosyal işlevlerinde bozulması ile bir kısır döngüye girer.
“Yetersizlik” obezite sarmalındaki bir diğer durumdur. Bu yetersizlik en başta anne-
bebek ilişkisinde görülür. Anne ne yaşıyorsa, bebek bunu bedenine hapsolmuş bir
şekilde deneyimler. Anne bebeği kendi yetersizliğinden dolayı ya aşırı besler ve
çocuk doyduğunun farkına varmaz ya da annenin ihmalkarlığını nedeniyle bebek
yiyecekle karşılaştığında annenin boşluğunu doldurmak için durmadan yer. Obezite
ile mücadele eden bireylerdeki “tıkanırcasına yeme (binge eating) bu dönemden temel
alır. Yoğun yetersizlik hissi ile dünyada var olabilmek oldukça zordur. Kişi gittikçe
ruhsal olarak küçülürken buna bağlı dünyada fiziksel olarak daha fazla yer kaplamaya
başlar. Fiziksel olarak yer kaplamak, ruhsal olarak yapılamayanın sağlıksız olan
kısmıdır. Yetersiz aynı zamanda önce acı veren duyguların hissedilmesini karşı
toleransı azaltırken, sonra tüm alanlara yayılır ve kişi hiçbir duygusunu kucaklayamaz
hale gelir. Obez bireylerin çoğu çok üzgün bir olaydan bahsetseler bile gülerek ve
sanki neşeli şeylerden bahsediyorlarmış gibi anlatılar. Bu da duyguların iç içe
geçmesinin ve kabul edilememesinin bir göstergesidir.