İlk Durak; Mükemmelim, Öyle değil mi?
Doğduğu andaki teklik duygusunun karşılığını ararken bebeğin ilk durağıdır anne. Adeta bebeğe kimliğini, birliğini hatta varlığını veren kişidir; baktığı ilk aynadır. Bebeğin bu aynada görmeyi umduğu tıpkı dünyaya gelmeden önceki birlik halindeki gibi mükemmellik ve tamlıktır. Ancak ilk bakılan aynanın\annenin umulan hoşnutluk, neşe, gurur, keyif, huzur duygularıyla bu ilk bakışı onaylayıp bebeğe geri imgelemesidir. Bu bebeğin varlığından ve işlevinden alınan hazzın, duyulan keyfin geri yansıtılması ile benliğin sürekliliği ve bütünlüğünün temelleri atılır. Aynanın\annenin burada bebeğin kendiliğinin bütünlüğünü temellendirebilecek bir işlevi vardır. Ancak narsisizmin temelinde burada bakılan aynanın sırı bozulmuş, yüzeyi çizilmiş, hatta kırıkları ile keskin hale gelmiş ise bebek de kendini bu yansımadan tam ve bütün göremeden geçer. Bebek bu geçişin adına “değersizim” der hiç bilmeden.
Burada bebeğin kendiliğini yansıtan aynanın farkında olması imkansızdır. Aynanın\annenin depresif, duygusal olarak uzak, soğuk ya da cezalandırıcı oluşunu fark edebilmenin çok uzağında olan bebek ondan kendisine yansıyan bu duyguları kendi görünümü, kendiliği hatta varlığı olarak alır. Kabul edilmemesi imkansız bir ilk kırılma yaşatır bu bebeğe. Öyle ya, kim aynaya baktığında gördüğü yüzün kendisi olmadığını söyleyebilir ki bebek bunu söyleyebilsin?
Bebeğin “değersizim” imgesini aldıktan sonra aynadan geri çekileceğini düşündüyseniz bunu kendinize şunu sorarak cevaplayın; “En özenli ve güzel göründüğünüzü düşündüğünüz bir anda aynaya baktığınızda bunun tam tersini görürseniz ne yaparsınız?” İlk cevaplarınız aynayı silmek, ona dokunmak, gözlerinizi açıp kapatıp aynaya tekrar bakmak minvalinde olur. Yani kendinize bir bakış atıp, iyi olduğunuzu bakışınıza onaylayıp geçip gideceğiniz aynanın başında çakılıp kalırsınız. Bebek de aynısını yapar. Bu aynanın kendiliğini, varlığını, mükemmelliğini onaylamayan aynanın\annenin ne yaparsa bunu ona verebileceğini dener durur. Onun kırıklarını onarmak, ona bakım vermek, onu iyi yapmak adına verilen çabalar ya bebeği oraya bağımlı kılar. Verdiği tüm bu çabalarla bir gün olur da tamlığına verilecek onayı bekletir. Yahut o aynadan ilk aldığı “değersizim” yansıması ile kendiliğine kimlik verir. İkisinde de yaralanır. İkisinde de hissedilen parçalanma, iyi\tam iken kötü\parçalanmış olma hali aynıdır. Yalnızca ilkinde diğerine odaklı, hassas, kaygılı bir “kırılgan narsisizm” temellenirken ikincisinde değer vermeyen, öfkeli, hak gören “büyüklenmeci narsisizm” temelleri atılır. Bu iki yol da aynı boşlukla dolmuş, karanlık bir tünel gibidir.
İkinci Durak; Babanın Parçası Olmak
Bebeğin narsisizmle karşılaşmakta geçeceği başka bir durak daha vardır. Bu durakta anne ile kaybedilen mükemmellik duygusunu babaya yükleyerek “Sen mükemmelsin, ben de senin parçanım.” Der. Amaç babanın ülküleştirilmesi ve böylelikle benliğe onun bir parçası olma yoluyla geri kazanılmaya çalışılan ilk mükemmellik duygusunun iade edilmesidir. Bebeğin annenin duygusal uzaklığı, depresifliği, sınırsızlığı ile kendiliğine dair aldığı yaranın babanın ülküleştirilmesi\idealize edilmesi ile telafiye çalışılır. Bebek böylece kendiliğini parçalanmaktan korumaya, bütünlük ve tamlık duygusunu yeniden kazanmaya çalışılır. Babanın güçsüz-yetersiz bir figür olarak anne ile ve dolayısıyla da baba ile ilişki kurması, babanın cezalandırıcı-değersizleştirici bir ilişki kurması, babanın varlığının kesintiye uğraması gibi bir ilişki gelişmesi halinde de bebeğin babayı idealize edememesine bağlı olarak kendilik değersizleştirilip içselleştirilir. Bu yolda bebek kendilik nesnelerine yönlendiremediği öfkesini yönlendirerek kendini cezalandırmayı öğrenebilir. Bunu kendini küçültüp değersizleştirerek diğerini yüceleştirmek adına yapar. Bağımlı bir ilişki geliştirmeyi öğrenen bebek bakımverenlerin terki, ihmali, yetersizliği gibi yaşantıların öfkesini kendine ödetir. Yeter ki anne-baba (kendilik nesneleri) orada olsun, kendini aynalayabilsin, onun parçası olabilsin. Bunu yapamamak derin bir boşluktur. Karanlık, uçsuz bucaksız, umutsuz bir boşluk…
Üçüncü Durak; Benden Başkaları da Var; İkizlik Evresi
Kardeşler, arkadaşlar, akranlar… Kendisinden başka, kendisine benzeyen, kendisi gibi olan diğerlerini gören çocuk onlarla birlikte olmanın görkemini, birlikte başarmayı, onlar gibi olmayı, onlarla güçlü olmayı deneyimler. İkizi hatta ikizleri vardır. Kendisi gibi olanlarla birlikte olmak çocuğun eş aynadan kendisini görmesini sağlayabilir. Ancak burada anne ve babadan aldığı yaraların çocuğun diğerleri içinde kurban seçilmesi, dışlanması, kendine yönlendirdiği öfke ile bedensel rahatsızlıklar yaşaması (allerjiler, ağrılar vb.) nedeniyle akranlardan ayrışık kalması gibi bir zeminle karşılaşabilir. Çocuğun burada da kendini parçalanmış ve yaralanmış görmesine neden olan yansımalar tekrarlanabilir.
Son Durak; Parçalanmış Kendiliğin Bütüne Ulaşması
Bu kırık dökük ve kendini bir boşluğun içinde görmektense kendine acı vermeyi yeğleyen çocuk kendiliğinin parçalarını usta bir terzinin kırk parça kumaştan tam ve mükemmel bir bütünlük içinde bir kırkyamaya dönüştürebileceği gibi birleştirebilir. Bunu yaparken baktığı aynadan ayrışmayı, diğerini yüceltmeden değerli olabilmeyi, sahip olduğu yetenek ve becerileri farketmeyi öğrenerek yapması zordur. Ancak kendisinin parçalarından bir kırkyama yapabilmeye çıkacağı bu yeni yolculuğunda eline batabilecek her iğne artık kendini acıtmak için değil kendini onarmak için olduğunu bilen usta bir terzi olmayı da öğretecektir. Parça olmadan bütün olmayacağı gibi parçaları bütünleştirmek için de o parçaların değerini görmeyi öğrenecektir.