Myom Nedir? Ne tip sorunlara yol açar? Nasıl tedavi Edilirler?
Myomlar (uterin leiomyoma, uterin fibroid isimleri ile de bilinirler) rahimi besleyen damarların iç yüzeyini döşeyen endotel isimli hücrelerden köken alan düz kas yapısında olan çok yüksek oranda (%99) iyi huylu olan tümörlerdir. Pek çok kadın bir myoma sahip olduğunun farkında bile değildir, olağan kadın doğum muayeneleri sırasında tespit edilirler.
Myomu olan kadınların çoğunun bir şikayeti yokken bazı kadınlar myom/myomları nedeni ile ağrılı ve yoğun kanamalarla geçen adet dönemleri yaşayabilir, mesaneye yaptığı baskı nedeni ile sık idrara çıkma durumu ile karşılaşabilir, cinsel birliktelik sırasında ağrı duyabilir, sürekli bir şekilde belin aşağı kısımlarında ağrı tecrübe edebilir, nadiren de olsa dışkılamada güçlük ve arzu edilmesine rağmen gebelik gelişmemesi gibi durumlarla karşı karşıya kalabilir.
Gelişim sebepleri tam olarak bilinmemekle birlikte ailesel yatkınlık, kilolu olmak ve fazla kırmızı et tüketimi ile kısmen ilişkilendirilmiştir.
Tanı jinekolojik muayene ve jinekoljik ultrasonografi ile kolayca konabilmektedir.
Kadınların %20-%80’i 50 yaş civarına kadar rahimde bir ya da birden fazla myomla karşılaşması söz konusudur. Menopozla birlikte büyüklükleri ve neden olduğu sorunlar genelde azalır çünkü myomlar kadınlık hormonu (estrojen) etkisi ile büyüme eğilimindedirler.
Tipik olarak myomlar;
1.Rahimin dışında (subserozal)
2.Rahim kas tabakasının içinde (intramural)
3.Rahim boşluğuna yakın ya da rahimin içinde (submüköz ve intrakaviter). Submukozal myomlar, myomların en sık izlenen tipidir.
4.Rahim boynuna (servikal) yerleşen, bazen ince bir doku ile rahim kanalından vajene (hazne) doğan myomlar
5.Rahime ince bir bantla tutunan ve karın boşluğunda bulunan parazitik myomlar olarak sınıflandırılırlar.
(Tıbbi sınıflamada farklı isimlendirmeler kullanılmakla birlikte hastalara daha anlaşılır olması için genelde bu terimlerle bilgi verilir)
Tedavide birkaç yaklaşım vardır.
1.Ağrılı adetller söz konusu olduğunda ağrı kesicilerin kullanılması ve yoğun kanama eşlik ediyorsa kansızlık gelişini engellem için demir takviyesi.
2.Belirli ilaçlarla kadınlık hormonunu baskılayarak küçülmelerini dolayısı ile semptomların azalmasının sağlanması (genelde ilaç kesildikten sonra myomlarım eskisinden daha büyük bir şekilde büyümesi,pahalı olması ve yan etkileri nedeni ile çok tercih edilmez.Ancak ameliyat kararı alındı ise bazı durumlarda cerrahinin kolaylaştırılması için kullanılabilir)
3. Rahimi besleyen rahim atar damarının bloke edilmesi (uterin arter embolizasyonu)
4.Sık idrara çıkma,zorlu dışkılama ve kabızlık, sürekli ağrı, yoğun ve/veya ağrılı adet sancıları ve GEBE KALMADA güçlük yaşanıyorsa cerrahi yolla myomların çıkartılması.
5.Nadir olgularda rahimin hepsinin cerrahi olarak çıkarılması
Myomlar çok çok nadiren habis karakter taşır ya da habis bir karaktere dönüşür. Leiomyosarkom olarak isimlendirilen bu olguların en karakteristik özelliği ÇOK HIZI BİR ŞEKİLDE BÜYÜMELERİDİR.
Cerrahi, myomların yerleşimi, neden olduğu sorunlar,hastanın yaşına, fiziki durumu ve şikayetlerine göre;
1.Kapalı (laparoskopik yöntemle)
2.Açık (laparotomik yöntemle
3. Rahim boşluğunun içine girerek (histeroskopik yöntemle) yapılabilir.
İnfertilite yani gebe kalamamak söz konusu olduğunda myomların etkisi ancak %3 civarındadır ve genelde submüköz veya rahim boşluğu içinde yerleşen myomlar söz konusudur. Myomların nadiren gebe kalma ve doğum üzerine olumsuz etkileri olur ve çoğu gebelik öncesinde yorumlanabilir.
Meyve ve sebze ağırlıklı beslenme, normal D vitamini düzeyleri olan kadınlarda myom gelişme eğilimi daha az olmaktadır.Fazla kırmızı et tüketiminde ise myom gelişim eğilimi daha fazladır.
Myomların kısmen genetik yatkınlık sonucu geliştiği bilinmektedir. Eğer bir annede myom varsa kız çocuklarında da myom gelişme ihtimali ortalamaya göre 3 kat artmıştır.
Eğer bir rahimde sayılamayacak kadar myom varsa bu durum uterin leiomyomata olarak isimlendirilir. Özel bir şikayete neden olmuyorsa belirli aralıklarla takip yeterli olur. Bazen myomlar kendi içlerine kanarlar, bazen beslenmeleri bozulur ve defenere olarak nekroza uğrarlar, bazen de kalsifiye olmaları söz konusudur. Her türlü durumda tedavi hastanın şikayetleri doğrultusunda planlanır; çoğu kez belirli aralıklarla takip yeterli olmaktadır.