İşte Bu Doktor İndir
       Mutluluk, insanlık tarihinin başından beri anlaşılmaya, tanımlanmaya ve ulaşılmaya çalışılan ve insan yaşamının tüm alanlarını etkileyen bir kavram olarak uzun zaman boyunca araştırmaların konusu olmuştur (Kangal, 2013; Özdemir ve Koruklu, 2011). Geçmiş zamanlardan itibaren mutluluk nedir? mutluluğa nasıl ulaşılır? gibi sorular üzerinde durulmuştur (Özkan, 2020). Dünyanın her yerinde insanların varoluşundan itibaren en önemli meselelerinden biri olarak ifade edilen mutluluk Braun’a göre bireylerin kültürel özellikleri, yaşları, cinsiyetleri, eğitim seviyeleri değişse bile evrensel bir konudur ve sürekli olarak mutluluğa ulaşma amacı için çaba gösterilir (Tunç, 2020). Mutluluk, bireyi psikolojik, fizyolojik, bilişsel, sosyal, dinsel vs. tüm yönleriyle etkileyen çok boyutlu bir kavramdır (Demir ve Murat, 2017; Eryılmaz, 2016). Mutluluğun, davranış, birey, grup ve toplum kapsamında çok farklı belirleyicileri bulunmaktadır. Bu yönü ile mutluluk kavramı çok boyutlu bir çerçeve içerisinde değerlendirilmektedir. Çok boyutlu mutluluk kapsamında mutluluğun felsefi, psikolojik, toplumsal tanımlarının bulunmasının yanı sıra çeşitli kültürler mutluluğun belirleyicisi olarak farklı belirleyicileri ele almakta ve mutluluğu farklı bakış açıları ile tanımlamaktadır (Eryılmaz, 2016).         Eski Yunan felsefesinde mutluluk ahlakın bir amacı olarak görülmekte ve tüm yaşamın mutlak hedefi olarak görülmektedir. Bireyler tüm yaşamları boyunca mutluluğa ulaşmak için çaba sarf etmektedir ve mutluluğa ulaşan bir kişi maddi dünyadan sıyrılarak ruhen huzura, sakinliğe ve dinginliğe ulaşandır. Sokrates mutluluğu erdemli olmak olarak ifade ederken Platon bireysel mutluluktan daha çok toplumsal mutluluğa önem vermiştir (Özkan, 2020). Aristotales ise mutluluğu insanların davranışları sonucunda elde ettikleri bir şey olarak tanımlamaktadır (Eryılmaz, 2016). Mutluluk ne kadar eski bir kavram olsa dahi bilimsel olarak ele alınması 1980’li yıllara dayanmaktadır. Özellikle pozitif psikoloji üzerine gerçekleştirilen araştırmalarda mutluluk yoğun bir şekilde ele alınan bir kavram olmuştur. Mutluluğun nasıl ölçülebileceği, belirleyicilerinin neler olduğu, yaşamı nasıl etkilediği üzerine çeşitli araştırmalar gerçekleştirilmiştir (Çevik, 2020).        Pozitif psikoloji alan yazınında mutluluk kavramı iyi olma, iyi oluş, iyilik hali, öznel ve psikolojik iyi oluş kavramları çerçevesinde ele alınmaktadır ve bireylerin yaşam doyumu ve yaşamlarından memnun olmalarına yönelik yargılarında önemli etkenlerden biridir (Eryılmaz, 2016). Pozitif psikoloji alan yazınında mutluluk genel olarak olumlu duyguların olumsuz duyguların üzerinde olmasıyla birlikte bireyin yaşam doyumunu değerlendirmesi olarak tanımlanmaktadır (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020). Pozitif psikoloji alan yazınında mutluluk kavramı öznel iyi oluş olarak da ifade edilmektedir. Öznel iyi olma ya da mutluluk bireyin kendi yaşamı ile ilgili duygusal ve bilişsel değerlendirmeleri sonucunda yaşamından memnuniyet duyması ve olumlu duygularının toplamı olarak açıklanmaktadır (Özkan, 2020). Felsefenin, psikolojinin ve bilimin mutluluk tanımlarının yanı sıra toplum içerisinde yaşayan halklarında mutluluğa yönelik tanımlamaları mevcuttur. Mutluluğu halk tanımlarına yönelik çeşitli araştırmalar mevcuttur. Lu ve Gılmour, üniversite öğrencileri ile gerçekleştirdikleri çalışmada mutluluk ruh sağlığı ve fiziksel sağlıkla ilgili bir durumdur, mutluluk insanın varoluşunda yer alan önemli ve istenen bir durumdur, mutluluk bireyin olmak istediklerini yerine getirmesidir gibi halk tanımlarına ulaşılmıştır. Eryılmaz ve Yorulmaz (2006) tarafından Türkiye’de gerçekleştirilen mutluluk çalışmalarında ise; mutluluk aile ile olumlu ilişkiler içinde olmaktır, mutluluk isteklerin gerçekleştirilmesidir, mutluluk sevgi ihtiyacını gidermektedir, mutluluk olumlu duygular yaşamaktır gibi tanımlara ulaşılmıştır (Eryılmaz, 2016).        Mutluluğu kültür bağlamında değerlendiren kuramcılar ise mutluluğun anlamının kültüre bağlı olduğunu belirtmektedir. Çeşitli kültürlerdeki insanlar mutlulukla ilgili duygusal deneyimleri farklı kategorilerde değerlendirmektedir. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkeleri gibi bireyci kültürlerde kişiselliğe ve benliğin bağımsızlığına önem verilmektedir. Bu doğrultuda bireyci kültürlerde mutluluk kişisel başarı, potansiyeli ortaya çıkarma, yaşam doyumu, benlikten memnuniyet duyma ile ilişkilendirilmektedir. Bireyci kültürlerde bireyler olumlu duyguları arttırarak olumsuz duyguları en aza indirme çabası içerisindedir (Eryılmaz, 2016). Bu kültürlerde mutluluğun doğal bir hak olduğu ve bireylerin mutluluğun peşinden koşmakta sorumlu olduğu düşüncesi hakimdir (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020). Doğu Asya toplumları gibi kolektif kültürlerde bireylerin diğer insanlarla bağlantı içerisinde olmasına ve benliğin diğerleri ile ilişkisine önem verilmektedir. Kolektif kültürlerde sosyal uyum ve bütünlüğün sağlanması mutluluk için önemli belirleyicilerdir. Kolektif kültürlerde olumlu kişisel özelliklerin ve bireylerin potansiyellerini ortaya koymaları toplumsal sorunların oluşma nedenleri arasında görülmektedir. Kolektif kültürlerde kişisel başarısızlık diğer insanlardan destek almayı ve şefkat görmeyi sağlaması sebebiyle sosyal açıdan olumlu sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Kolektif kültürlerde mutluluk toplumsal olarak bütünlüğün oluşturulmasına, korunmasına ve devam ettirilmesine bağlıdır (Eryılmaz, 2016). Genel olarak bireyci topluluklarda mutluluk kavramı kişisel değişkenlerle açıklanırken, kolektif toplumlarda aile, gelenekler ve adetler gibi toplumsal değerleri içinde barındıran değişkenlerle açıklanmaktadır. Bireyler davranışlarını şekillendirirken kültürel normlara uygunluk seviyesinde mutlu olurlar. Kültürün beklediği role uygun davranan birey mutluluğa da yakın olmaktadır (Tunç, 2020). Bu doğrultuda ele alındığında mutluluk, evrensel bir duygu olsa da mutluluğa bakış açısı kültürden kültüre değişiklik göstermektedir. Bu değişiklik kültürlerin değerler sistemindeki farklılıkları ile ilişkilidir (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020).        Ayrıca yakın geçmişe kadar genel olarak kabul edilen yargı mutluluk gibi olumlu duyguların arttırılması ve mutluluğa ulaşmanın evrensel bir insani çaba olduğu görüşü son zamanlarda yapılan çalışmalarla geçerliliğini kaybetmiştir. Bu çalışmalar bireylerin mutluluktan korkularını ortaya çıkarmıştır. Alan yazında mutluluk korkusu olarak geçen bu kavram bireylerin geçmiş deneyimleri, kültürleri gibi değişkenler nedeniyle mutlu olmaktan korkması, mutluluğu çağrıştıran şeylerden uzak durması anlamına gelmektedir. Kısacası mutluluk korkusu mutlu olmaktan korkmak anlamına gelmektedir. Mutluluk korkusu olan bireyler mutluluğun hiçbir zaman uzun sürmeyeceği ve mutlu olunan anların ardından kötü olayların gerçekleşeceğine dair inanış içerisinde olmalarından dolayı bilinçli bir şekilde mutlu olmaktan uzak durmaktadır. Mutluluk korkusu evrensel olmamakla birlikte kültürden kültüre değişiklik göstermektedir. Bazı kültürler mutluluğa değer vermezler ve mutluluğa yönelik olumsuz bakış açısına sahiptirler. Mutluluk korkusu üzerinde kültürün önemli bir değişken olduğu düşünülmektedir (Çevik, 2020). Kolektif kültürlerde mutluluk bireyci kültürlere göre daha az değer görmekte ve bir sınırının olması gerektiği vurgulanmaktadır (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020). Mutluluğun kaçınılması gereken bir durum olduğunu ifade eden kültür kolektif toplumlardır ve mutluluk korkusu bireyci kültürlerden daha fazladır (Çevik, 2020). Bu doğrultuda mutluluk korkusunun kolektif kültürün bir parçası olduğuna dair görüşler bulunmaktadır. Japon kültüründe çok mutlu olmanın hemen ardından üzücü bir olayın geleceği inancı bulunmaktadır (Tunç, 2020). Çin halkının fazla mutlu olmaktan uzak durmaya çalıştığı, kişisel bir mutlu olma çabasının utanç verici ve bencilce olduğu düşüncesi ve her şeyin tersine dönebileceği mutlu olmanın beraberinde mutsuzluğu da getireceği düşüncesi hakimdir (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020). Bu düşünce “aşırı mutluluk trajediye neden olur” şeklinde Çin halkının atasözünde de özetlenmiştir (Çevik, 2020). Aynı zamanda İran kültüründe mutluluk sığ ve içi boş bir gürültü olarak belirtilir. İran kültürüne göre fazla mutlu olan bir insan yaşamın içindeki dramatikliği göremez. Üzüntülü bir kişi İran kültürüne göre daha derin düşüncelere ve kişiliğe sahip saygı duyulması gereken kişidir (Sarı ve Çakır, 2016). Kısacası birçok kültürün mutlulukla ilgili olumsuz inançlara sahip olduğu, çok yoğun bir mutluluğun beraberinde üzüntü getireceği ve mutluluğun bazen uzak durulması bir gereken durum olduğu düşüncesi vardır (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020). Mutluluğa ilişkin bir diğer değişken ise mutluluğa aşırı değer vermedir. Mutluluğun birçok olumlu sonucu olmasına karşın mutluluğa aşırı değer vermenin bazı olumsuz sonuçları olabileceği belirtilmektedir. Aşırı düzeyde mutluluğa değer veren bireylerin mutluluğa daha zor ulaştıkları, kendilerini nasıl hissettikleri ve mutluluk konusunda hayal kırıklıkları yaşadıkları ifade edilmektedir. Paradoksal olarak mutluluğu peşinden koşmak mutlu olmayı etkilemektedir. Bu doğrultuda bir duyguya değer vermenin o duygunun daha fazla deneyimlendiği anlamına gelmemektedir. Yapılan araştırmalar mutluluğa aşırı değer vermenin öznel ve psikolojik iyi oluş ve yaşam doyumu ile negatif ilişkili olduğu bu sebeple bireyin mutluluğa ulaşmasını olumsuz etkilediğini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda mutluluğa aşırı düzeyde değer vermenin depresif belirtilere ve kaygıya neden olabileceği öngörülmektedir (Demirci, Ekşi ve Ekşi, 2018).        Pozitif psikoloji alan yazını incelendiğinde mutluluk korkusu ve mutluluğa aşırı değer verme durumunun yakın zaman içerisinde araştırılmaya başlandığı görülmektedir (Sarı ve Çakır, 2016). Yapılan çalışmalar incelendiğinde mutluluk korkusu ve mutluluğa aşırı değer vermenin bireyin depresyon, kaygı, stres gibi olumsuz duygu durumlarla başa çıkabilme yeterliliğini etkilediği görülmektedir. Sarı ve Çakır (2016) gerçekleştirdikleri araştırmada mutluluk korkusunun öznel ve psikolojik iyi oluş ile ilişkisini negatif yönde anlamlı olduğunu ortaya koymuşlardır. Joshanloo İran örneklemi üzerinde gerçekleştirdiği araştırmada mutluluk korkusunun yaşam doyumunu etkilediğini sonucuna varmıştır (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020). Tunç’un (2020) Türk örneklemi üzerinde gerçekleştirdiği çalışmada da aynı şekilde mutluluk korkusunun artmasıyla yaşam doyumunun azalması birbiriyle anlamlı olarak ilişkili bulunmuştur. Gilbert ve diğerlerinin mutluluk korkusuna dair gerçekleştirdikleri bir başka çalışmada ise mutluluk korkusunun depresyon, stres ve kaygı ile bağlantılı olduğu görülmüştür (Ekşi, İkiz ve Başman, 2020). Aynı zamanda Demirci ve diğerlerinin (2018) gerçekleştirdiği çalışmada ise mutluluğa aşırı değer vermenin depresyona ve kaygıya neden olabileceği öngörülmüştür. Özkan (2020) üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirdiği çalışmada mutluluk korkusunun nevrotik eğilim ve psikotik belirti arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna varmıştır. Çoğunlukla travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerin algılarını belirlemek amacıyla kullanılan dünyaya ilişkin temel varsayımlar modelinde bulunan inanışların bireylerin psikopatolojiye, zor durumlar karşısında kendilerini toparlamalarına, duygusal iyi oluşlarına, yaşam kalitelerine etkileri vardır (Erkmen, 2017; Yılmaz, 2016). Yılmaz’ın (2006) gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına göre dünyaya ilişkin varsayımların olumsuz duygular ile negatif yönde ilişkisi bulunmuştur. Erkmen (2017) ise çalışmasında dünyaya ilişkin varsayımlarla duygusal iyi oluş arasında anlamlı düzeyde pozitif bir sonuç elde etmiştir.