Göçüyoruz. Çeşitli sebeplerimiz, mecburiyetlerimiz veya isteklerimiz dolayısıyla yuvamızdan, sevdiklerimizden, ait hissettiklerimizden ve köklerimizden uzaklara gidiyoruz. Bazen daha iyisi için, bazen zaruretten kültürümüzü, topraklarımızı ve insanlarımızı bırakıyoruz. Hangi türde bir gidiş olursa olsun, yolculuk için gövdemiz köklerimizden ayrılıyor. Bir kısmımızı geride bırakarak, yaralı bir kuş olarak göç yolculuğuna başlıyoruz.
nvaiçeşit duyguların içinde hayatını ve kimliğini yeniden düzenlemek zorunda olan göçmen, görünenden daha derin bir dizi zorlu psiko-sosyal unsurla mücadele içindedir.
Kendini kifayetli ifade edemediğini, açıklayamadığını, edebiyatı ya da mizahı istediği biçimde kullanamadığını düşünen göçmen, yalnızlık ve yetersizlik duygularıyla boğuşabilir.
Göçüyoruz. Çeşitli sebeplerimiz, mecburiyetlerimiz veya isteklerimiz dolayısıyla yuvamızdan, sevdiklerimizden, ait hissettiklerimizden ve köklerimizden uzaklara gidiyoruz. Bazen daha iyisi için, bazen zaruretten kültürümüzü, topraklarımızı ve insanlarımızı bırakıyoruz. Hangi türde bir gidiş olursa olsun, yolculuk için gövdemiz köklerimizden ayrılıyor. Bir kısmımızı geride bırakarak, yaralı bir kuş olarak göç yolculuğuna başlıyoruz. Göçün sebebi ve kişisel tarihimiz, kendimizden ne kadarını arkada bırakacağımızı ve uyum için ne kadar esnek olabileceğimizi etkilese de yerleşeceğimiz yeni diyarlara vardığımızda kültürel şoka uğramamız kaçınılmaz.
“Şok” aniden ortaya çıkan bir durumla şiddetli bir yüzleşme, sarsıntı veya darbeye karşı insanın hissettiği karmaşıklık olarak tanımlanır. Kültür şoku ise genel olarak bir kültürden başka bir kültüre göç edenlerin uyum sağlamaya çalışırken yaşadığı zorluklar, bunalım, sıkıntı ve gösterdiği tepkilerdir; aynı zamanda sosyal ortamlar veya başka bir hayata geçiş nedeniyle kişide ortaya çıkan tuhaflık hissidir. Bu his ile stres, endişe, yetersizlik, nostalji, öfke, pişmanlık, kafa karışıklığı, şüphe, üzüntü, coşku, korku veya belirsizlik ittifak kurabilir. Envaiçeşit duyguların içinde hayatını ve kimliğini yeniden düzenlemek zorunda olan göçmen, görünenden daha derin bir dizi zorlu psiko-sosyal unsurla mücadele içindedir.
Kültürel Şok Nedenleri
Göçün sebebi ne olursa olsun, alışkanlıkları terk etmek, güvenli alandan çıkmak, kişisel tarihimizin ve kimliğimizin hatırlatıcı unsurlarını geride bırakmak kültürel şoku kaçınılmaz hale getirir. Göç eden tarafından bazen fark edilmese dahi kültürel şok deneyimlenir. Göçmenin karşısında yeniden uyum sağlanması gereken bir hayat vardır. Aşina olduğu kültürün içinde nasıl uyum sağladığını düşünmediği ince detaylara kadar her şeyi yeniden öğrenmesi gerekir. En başta iletişim kurmanın en önemli ögesinden biri olan dil değişir. Göç edilen yerin dilini bilmek uyum sürecini hızlandırsa da ana dilde sahip olunan pratik iletişim becerilerini kazanmak ve sözel olmayan dilin unsurlarına uyum sağlamak zaman alır. Kendini kifayetli ifade edemediğini, açıklayamadığını, edebiyatı ya da mizahı istediği biçimde kullanamadığını düşünen göçmen, yalnızlık ve yetersizlik duygularıyla boğuşabilir.
Sosyal yaşamın değişimi, geleneklerin ve göreneklerin farklılığı, alışılagelmiş sosyal düzenden farklı bir tarza geçiş kültür şokunun nedenleri arasındadır. Akşam belli bir saatten sonra kararan sokaklar gibi sosyal yaşamdaki ufak detaylar uyum sürecini zorlaştırabilir. Aynı zamanda sosyal kimlikler ve roller de değişime uğramaktadır. Sosyal ortamlarda kendini doğru ifade edebilmek, sahip olduğu rolleri yeniden kazanabilmek, göçmen kimliğinin arkasında kalan kendi kimliğini görünür hale getirebilmek ilk zamanlarda daha güçtür. Göçmen, tin içinde büyüyen boşluğu kendi kültürel ögeleriyle doyurmaya çalışabilir; saatlerce kendi ülkesindekilerle telefon konuşmaları yapabilir, kendi dilinde müzikler dinlemeyi arttırabilir ve sadece kendi kültürüne ait restoranlara gitmekte ısrarcı olabilir.
Uyum Eğrileri
Globalin mevzii alanımıza girmesiyle artan göçlerin akabinde, 1950’li yılların sonunda “kültürel şok” hakkında ilk kez konuşulmaya başlandığında, tıbbi bir sağlık sorunu olarak ele alınır. Zaman ilerledikçe eğitimsel bir bakış açısıyla incelenen kültür şoku gelişimsel bir sürece karşılık gelir ve 60’lı yılların başında Lysgaard, “U-eğrisi” teorisiyle kültürel uyumun üç evrede gerçekleştiğinden bahseder. En başta harika bir coşku, neşe ve mutluluk hisseden göç etmiş birey, daha sonra uyumsuzluk, tuhaflık ve dengesizlik duygularıyla harp içinedir ve en sonunda dengeyi sağlayacaktır. Oberg ise uyum ve kültürleşme aşaması dediği son evreden öncesine bir evre daha ekler: alışma ve düzeleme aşaması. Gullahornlar ise U-eğri modelini genişleterek W-eğrisi modelini sunarlar. Bu modelde, adaptasyon süresi boyunca göçmenin duygusal iniş çıkışları gözlemlenebilir.
Balayı evresi
W modeline göre göçün başlangıcı yeni evli çiftlerin balayına benzer. Yeni gidilmiş ülke büyüleyicidir. Farklıdır, yenidir ve iştah kabartır. Coşku ve mutluluk duyguları renklendirir bakış açısını. Tecrübe edilen durumların olumlu yanlarına bakılır. Yeni kültürle yaşanan balayı döneminde göçmenin öğrenme ve keşfetme motivasyonu yüksektir; köklerinden kopmuş olmanın acısı hissetmez; aynı zamanda kendi kimliğine ve geride kalan ilişkilerine hala yakınlık duyar. Fiziksel olarak artan mesafenin gerçekliği henüz idrak etmemiştir.
Kriz ya da kültürel şokKriz ya da kültürel şok, yeni ve farklı olanın çekimini yitirdiği, büyünün bozulmaya başladığı evredir. İdrak edilen yeni gerçeklik soğuk, yabancı ve tuhaftır. Aniden kışa dönmüş bir güneşli bahar gününde dışarıda kalmak gibi şaşkın, üşümüş ve çaresiz hissedildiği evredir. Hayal kırıklığı, öfke ve düşmanlıkla birleşir; stres seviyesi yükselir; kurulamayan iletişimin neticesinde beden söz sahibi olur ve psikosomatik semptomlar ortaya çıkar. Köklerinden kopmanın acısı hem fiziksel hem zihinsel olarak duyumsanmaya başlamıştır. Aile, yakın arkadaşlar ve sevilen herkes artık çok uzaktadır. Sosyal desteksiz kalınmış hissedilir; içilmemiş her kahvenin, yaşanmamış her anın özlemi duyulur. Eski hayatına dair takip ettiği haberler, fotoğraflar, etkinlikler ve özellikle sosyal medyada eski hayatını hatırlatan paylaşımları gördükçe şüphe, pişmanlık, üzüntü gibi duygular alevlenir. Yeni yaşamında halihazırda sahip olunan ve olunabileceklerden ziyade geçmiş hayatından nelerin kaybedildiğine odaklanıldığı evredir bu. Tüm duyguların gri tonları bir perde gibi iner göçmenin gözlerine ve günler kararır. Göçmen, kendi ülkesinde yaşasaydı ve oradan ayrılmasaydı her şeyin daha iyi olacağını düşünür.