İşte Bu Doktor İndir
Korkulu bağlanma, güvenli bağlanmanın tam karşı ucunda yer alır. Güvenli bağlanmada kişi hem kendisine hem de bakım verenine dolayısıyla da yetişkin olduğunda da partnerine güvenir. Hem kendini değerli bulur hem de partnerini değerli bulur. Korkulu bağlanmada ise kişi kendisini değersiz bulur, kendisine güvenmez aynı zamanda ebeveynine ve yetişkin olduğunda da partnerine güvenmez. Beğenilmeyeceği, eleştirileceği inancını taşırken, partnerin de güvenilmez olduğunu, ona zarar vereceğini, bu ilişkiden bir şekilde zarar göreceğini düşünür. Bu sebeple de ilişkiye hiç başlamamayı tercih eder. İlişki kurmaktan korkar ve kaçınır. Bu durum sadece romantik ilişki değil, sosyal ilişkilerinde de daha çekingen olmasına, daha az insanla sosyallik kurmak istemesine, daha içe dönük olmasına da etki eder. Korkulu bağlanmanın sebebi, bireyin erken çocukluk dönemindeki “korku” içerikli ilişkine dayanır. Ebeveyni, çocuğun ihtiyaçlarını karşılarken yeterince güvende hissettirmediği gibi,  varlığı konusunda da eleştirici, cezalandırıcı, aşağılayıcı belki de psikolojik ve fiziksel şiddet içeren davranışlardan bir yada bir kaçında bulunması sebeplerin başında yer alır. Burada illa da çok arabesk bir tablo aramamıza gerek yoktur. Çok eğitimli, sosyo ekonomik düzeyi yüksek ailelerde de sıkça görülen bir durumdur. Ebeveynin çocuğun duygusal ihtiyacını anlamaması, hatta o ihtiyaçları talep ettiği için küçümsemesi, eleştirmesi, alay etmesi de korkulu bağlanmanın sebebidir. Örnek vermek gerekirse, eğitimli, hali vakti yerinde bir ailenin çocuğunu ele alalım. Çocuk belli kaygılarla okulun düzenlediği şehir dışı bir kampa gitmekle ilgili kaygı yaşıyordur. Ve “ baba ben kampa gitmeyeceğim” diye isteksizliğini belirtmiştir. Buna karşılık olarak baba da , “neden gitmiyorsun, bir sürü çocuk o kampa gitmek için kaç takla atar sen dirseğinle itiyorsun, ben senin zamanındayken yatılı okuldaydım, ailemden uzaktım, bir çok şeyden mahrumdum”  içerikli, kendince motive edici bir konuşma yaptığını düşünelim. Bir de bunun üzerine “tamam o zaman madem kampa gitmiyorsun o zaman koleje de gitme, seni devlet okuluna veriyorum. Sen iyilikten anlamıyorsun, hak etmiyorsun” gibi kızgınlık ve öfke ile cevap verir ve cezalandırmacı bir tutuma geçerse burada çok bariz bir korkulu bağlanma modeli yaratmış olur. Çocuk burada haksız olduğunu, nankör olduğunu hisseder, suçluluk duyar. Ayrıca bu duyguları ifade edemeyeceğini, korkusunu, kaygısını belirttiğinde mutlaka öfke ile cevap alacağını ve hatta cezalandırılacağını düşünür… Korkulu bağlanma modelinde ebeveyn vardır, baskındır ve psikolojik yada fiziksel anlamda ceza vericidir. Daha önce yazdığım, kaçıngan bağlanma da ise ebeveynin varlığı siliktir, kişi kendini güçlü ebeveyni güçsüz bulur. Ebeveynin yokluğu yada silikliği bireyi güçlü olmaya ve kendi başına olmaya ve “ilişki kurmayı bilmemesi”ne sebep olur. Korkulu bağlanmada ise ebeveynin baskın ve olumsuz tutumu çocuğun kendisine güveninin hiç oluşmamasına ve değersiz olduğu, yetersiz olduğu, çaresiz olduğu gibi inançların yerleşmesine sebep olur. Bununla bağlantılı olarak da, değersizim kimse beni sevmez, beni kabul etmez, reddeder ve beni terkeder gibi inançları vardır. Yani insanlardan “kötülük” göreceğine inanır. Bu sebeple de insanlarla yakınlaşmaktan tam anlamıyla “korkar”. Bağlanmayı seçtiğinde de bu korku içinde, reddedilmeyi bekleyerek, terkedilmeyi bekleyerek, bir iletişim içinde olur. Bu sebeple de sağlıklı, doyumlu bir ilişki yaşaması pek olası değildir. Kendine güvenmediği gibi partnerine de güvenmez. Ondan olumsuz davranışlar bekler. Bu sebeple seçici dikkati partnerin olumsuz davranışlarını cımbızlayıp büyütmek üzerine olacaktır. Kendi hatalarını da büyütür ve partnerin gözüne sokar. Dolayısıyla ilişkide olumlu özellikler değil olumsuz özellikler büyüteç altındadır. Genelde ilişkiye başlama konusunda geri dururlar. İncinecekleri, zarar göreceklerini düşündükleri için ilişkiler konusunda çok seçicidirler. Yalnız kalmayı tercih eden, bekar yaşamayı tercih eden bireylerde yada çok sıkıntılı bir evlilik yada romantik ilişkiye  deyim yerindeyse teslim olmuş kişilerde korkulu bağlanma modelin işaretlerine sıkça rastalayabiliriz. Kişi evlidir, eşiyle sürekli tartışıyordur, hatta belki psikolojik veya fiziksel şiddet görüyordur, evliliğinden sürekli memnuniyetsizdir ve belki çevresine de bu konuda şikayet ediyordur. Ama ayrılmakla ilgili herhangi bir planı yoktur. ( tabi burada ekonomik ve sosyal koşullarının ayrılmaya el verişli olan bireylerden bahsediyoruz) Ayrılmak, yeni, sağlıklı bir ilişki kurmak fikri ona bu zorlu ilişkiyi yürütmekten daha da zor gelmektedir. Çünkü o kişiye göre kendisi zaten güzel, ideal bir ilişki yaşayamaz, insanlar kötüdür, “erkekler böyledir”, “kadınlar şöyledir” gibi yargılarla ve şikayetlerle olumsuz ilişkisi içinde kalmaya devam edebilir. “Düzgün birisi karşıma çıkmıyor, ilişkim olmuyor, daha önce zorlu ilişkiler yaşadım” gibi cümleler korkulu bağlanma geliştirmiş bireylerden sıkça duyduğumuz cümlelerdendir. Neyse ki bu böyle olmak zorunda değildir, güvenli bağlanma sabır ve emekle, mümkünse de profesyonel destek ile tekrar oluşturabilecek bir durumdur. Her insan biricik ve değerlidir. Ve sağlıklı ve doyumlu ilişki herkesin hakkıdır.