Çok küçük yaşlarda tanışırız sevgiyle. Akranlarımızı "bak kardeş" diye tanıtırlar. Bir hayvan gördüğümüzde annemiz "cici cici" diye sevdirir onu. Sevmeyi öğreniriz ve sonra sevilmeyi keşfederiz. Çoğu zaman sevmek için bir nesne ararız. Çok sevdiğimiz babamız, sürekli dinlediğimiz şarkı, tekrar tekrar izlediğimiz film, en yakın arkadaşımız, aşık olduğumuz kişi... Sanki sevgi yalnızca başka bir şeye yönlendirilmesi gerekirmiş gibi hep karşıya doğru akar. Peki ya biz? En son ne zaman kendinizi sevdiğinizi düşündünüz? Ya da daha önce hiç düşündünüz mü?
Büyürken bize hep bir şeyleri sevmemiz öğretiliyor ama kimse kendimizi sevebileceğimizi anlatmıyor. Hatta aksine kendimizden uzaklaşmak için bol bol sebep sunuyorlar. Toplumsal yargılar, medya, akranlar, moda, ikili ilişkiler kendimize eleştirel bakmamıza yol açıyor. "Bende eksik olan ne?" sorusu sarıyor etrafımızı ve hep bir tamamlanma ihtiyacıyla çırpınıyoruz. Çünkü bu yargılar standartlar haline geliyor ve farklılıkları içinde barındırmıyor. Biz de "eksiklerimiz" yüzünden kendimizi sevmeye fırsat bulamıyoruz. Kendimizi tüm yönlerimizle, eksiklerimiz ve güzelliklerimizle kucaklamak ne kadar zor olabilir? Aynaya bakıp da "seni çok seviyorum, çok değerlisin, iyi ki varsın" diyebilir miyiz? Başka birisinin sevgisini beklemeden önce bu sevgiyi kendimiz kendimize sunabilir miyiz? Neden olmasın? Denemeye değer.