İşte Bu Doktor İndir
Türk dil kurumu sözlüğüne göre iletişim, ''Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması'' durumu olarak adlandırır. İletilen şey, mesaj olarak adlandırılabilir. Birine bir mesaj attığınızda bu mesajı alan kişi, okuduğu mesajdan bir veya birden fazla anlam çıkarabilir. Günlük kullanımımızda sıkça artan telefon mesajı üzerinden düşünecek olursak, bir olayı arkadaşımıza anlatırken yüzümüzü göremediği için duygumuzu fark edebilmesi adına ‘emoji’ kullanırız. Hatta olaydaki coşkumuzu tam olarak fark edebilmesi için bazen sesli mesaj göndeririz. Tıpkı bir telefon mesajının maruz kaldığı bu süreç gibi bizlerde her gün yüzlerce, hatta binlerce mesaj iletiyoruz ve birileri ile direkt olarak iletişime geçiyoruz.  Sağlıklı yetişkin bir bireyin, içinde bulunduğu diyaloğu olumlu yönde devam ettirebilmesi için, mesajın içeriğini ve söylenmesi gereken cümlenin uygun zamanını bilmesi, söylenen şeylerin nerede söyleneceğinin doğruluğuna karar vermesi, en iyi nasıl söyleneceğini düşünmesi,  olayları karşıdakinin anlayabileceği şekliyle basitçe anlatabilmesi, akıcı bir dille ve karşıdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmesi, dikkatini karşısındaki kişi ile iletişime yoğunlaştırması, verdiği mesajların alınıp alınmadığını fark edebilmesi gibi dikkat etmesi gerek noktalar vardır. Tanımlamalara baktığımızda iletişimi, hep karşıda birinin var olması ile kurulan bir olgu olarak düşünebiliriz. Fakat karşıdaki kişide etkileşim oluşturan, bizim varlığımızdır.  Çoğu zaman iletişim problemi yaşadığımızı iddia ederiz. Evet, zaman zaman karşıdaki kişi verdiğiniz mesajı alamamış olabilir. Örneğin; Biz nasıl bir mesaj ilettik? Mesajda ‘emojilerimiz’ karışmış olabilir mi? Karşıdaki kişi hangi duygu içinde olduğumuzu tam olarak anladı mı? Düşüncemizi bir tutarlılık içinde iletebildik mi? Devrik cümleler mi kurduk? Vurguyu nerede, hangi tonda yaptık?  Aslına bakarsak bu soruların cevabını vermek için şu soruyu yanıtlamamız gerekmektedir; kendimiz ile ne kadar iletişim halindeyiz?  İletişim duymaktır, duyulmaktır.  Önce kendini dinlemektir iletişim. Mesajın içeriğini oluşturacak malzemeyi, kendini tanımaktır. İçimde neler oluyor? Ben bu durumda nasıl düşünürüm? Nasıl hissederim?  Kendi içine bakmaktır. Zordur bu kısım. Kendine sürekli olarak “Ben şuan nasılım?” sorusunu sormayı gerektirir.  Duygularını görmek, bedeninin sana ne dediğini dinlemek, açık bir dille kendine karşı nasıl olduğunu itiraf etmektir. Günlük yaşantımızda bunu çoğu zaman atlarız. İhtiyaç duymadığımızdan değil! Nasıl yapılacağını bilmediğimizden es geçeriz. Çünkü bize öğretilen de budur: “Şuan mızmızlanamazsın!”, “Duygular mı geç onları, daha problem çözeceğiz” gibi edinilmiş cümlelerin tekerrüründen ibaret geçiririz günümüzü.  Kendinle hasbihal etmek aynı zamanda karşıdakini de duyabilmektir. Kendini bir insan olarak duymak, karşıdakini duymayı da getirir. İhtiyaçlarımız hep aynı noktalardan temellenir. Sevgi isteriz, söylediklerimize ilgi duyulsun, söylediğimiz dinlensin, biri bizi duysun ve bizi anlasın isteriz. Sağlıklı iletişim, bunların karşılıklı olarak sağlandığı iletişim ile mümkün olur.  İletişim, şu gerçeği hatırlatır: ‘İnsan gözü baktığı her şeyi görür, kendi hariç! Çünkü kendini görmeye muktedir değildir.’ Aslında iletişim, karşındakinin aynasında kendini görmektir. Söylediğin cümle bir duyguya, düşünceye dönüşür ve o ayna da tezahür eder. Böylece aynadaki aksimizden tanırız kendimizi. Ben bu duruma nasıl cevap veririm? Yüzüm ne şekil alır? Tüm bunları muhatabımızla cevaplandırabiliriz.  Kemal Sayar’ın bir yazısında çok güzel bir cümle okumuştum: ‘Seni hakkıyla duyabilmem için ben’i susturmam lazım.' Eğer konuşma esnasında karşıdaki kişi fikrini beyan etmeden, kafamızda bir cümle var ise bu cümle, iletişim esnasında çok işimize yaramayacaktır. Eğer “Ben’i” susturmak istiyorsan onu önce duymalısın. Duyulmaya aç bir zihnin konuşacakları vardır. Kendi konuştuklarını dinlemeli, önemsemelisin. Böylece kendi zihnindeki peşin hükümleri, karşılıklı diyaloğa gelmeden ayıklayabilirsin. Zaten kendimize sağırken bir başkasını duymak tuhaf olurdu.