Kendimiz gibi davranmak başlığını gördüğünüz zaman aklınıza ‘‘Nasıl yani, zaten her zaman kendimiz gibi davranmıyor muyuz?’’ gibi bir soru gelebilir. Gayet yerinde ve güzel bir sorudur bu. Çünkü düşündüğümüz zaman her zaman kendimiz gibi davrandığımızı düşünmeye daha yatkınızdır. Oysa bu durum böyle değildir. Bazen kendimiz diye düşündüğümüz şeye o kadar yabancı davranırız ki davranırken bunun farkında olmayız veya farkında olarak bilerek bunu yaparız.
Bilerek yaptığımız durumlar genellikle birilerine tahammül etmek, onu üzmemek, kırmamak gibi sebeplerle kendimizi yansıtmayarak perdeleriz. Olduğumuz gibi davrandığımız zaman çevremizdeki insanlar tarafından kabul görmeyeceğimize dair şüphelerimiz olabilir. Bu şüpheyi duymak oldukça normaldir. Çünkü insan diğer insanlar ile etkileşim içinde olan bir canlıdır; sosyal bir canlıdır. Bu nedenle çevresinde birilerine her zaman ihtiyaç duyar. Doğduğunda bu ihtiyaç ebeveynler ile başlarken gittikçe ihtiyaç duyduğumuz kişi sayısı da artar.
Sonra zamanla bu ihtiyaç duyduğumuz kişilerden bir çevre oluşturmuş oluruz ve bu çevrenin bozulmaması için gayret gösteririz. Çünkü o çevre bizi besleyen bir şeydir ve onu kaybetmek aslında aç kalmaktır. Bunun endişesini hissetmektir. İşte bu noktada insan öyle bir hale gelebiliyor ki bu çevreyi kaybetmemek uğruna kendi gibi davranmaktan vazgeçebiliyor. Yani kendisine aç kalıyor, çevresine tok kalmak uğruna. Bu açlık tokluk dengesi aslında büyük bir dengesizliğin ve problemlerin habercisi.
İnsan çevresini korumak uğruna kendine yabancılaşarak, çevre için büyük bir fedakarlık yapıyor. Fakat çevredekiler bu fedakarlığa aynı karşılığı verecekler mi? Muhtemelen hayır. Çünkü kimse sizin içinizde baskılamış olduğunuz davranışların farkında olmayacak ve ihmal ettiğiniz kendinizin, ihmalinden en çok siz sorumlu olacaksınız. Onlar size kendinizi ihmal etmenizi ve baskılamanızı söylemedi; doğal olarak onlar bu konuda herhangi bir sorumluluk üstlenmeyecekler. Ancak siz en çok onlara öfkeleneceksiniz, onlar olmasaydı ben bu kadar şey yapmazdım, onların yüzünden böyle oldu gibi savunmalarda bulunacaksınız.
Oysa bu savunmaların hepsi asıl gerçeğin üstünü örtmekten başka bir işe yaramayacak. Kendinizi ihmal etme kararını benimseyen ve bunu benimsemekte herhangi bir problem görmeyen sizdiniz. Şimdi burada şunu diyebilirsiniz: ‘‘Yalnız kalmamak için bunu yaptım.’’. Evet yalnız kalmamak için bunu yapmış olabilirsiniz fakat gerçek sizi bastırarak, yansıtmayarak oluşturduğunuz çevre zaten sizi tanımış olmuyor ki. Yani siz yalnız kalmamak için yaptığınız davranışla aslında kendinizi yine yalnızlığa itmiş oluyorsunuz.
Peki kendimizi ihmal ederek göz ardı ederek yalnızlığa itmek yerine çevre anlamında yalnız kalsak ne olur? Bu da insan için baş etmesi zor bir durumdur ama birinci durum kadar zor değildir. Çünkü bu durumda insan yalnızdır ama yalnızlığı sürdürürken ise kendisi gibi davranmaya devam eder. Yani yaşamını yine kendi olarak sürdürüyor olmaktadır. Diğer durumda ise kendi olma durumu yoktur. Yaşam sanki başkası için var olma yeriymiş gibi sürdürülen bir hale gelmiştir.