İşte Bu Doktor İndir

Çünkü daimi mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk da hayattaki her şey gibi sonludur ve biri biter daha sonra yenisi gelir. Aslında mutlu bir hayattan ziyade, anlamlı bir hayat yaşamak için, hayatımıza anlam katacak bir şeyler peşinde koşabilsek, mutsuz olduğumuzda, kendimizi kötü hissettiğimizde veya kendimizi içinden çıkılamaz durumların içinde bulduğumuzda o anlam veya anlamlarımız bizi duygusal felakete sürüklenmekten koruyabilir. Hayatımızda yaratacağımız veya bulacağımız anlamlar da her şey gibi geçicidir elbette: Gelişir, değişir veya yenisi gelir yerine; ancak yine de hayata anlam veren şeyler mutluluk anlarından çok daha kalıcı ve çok daha uzun soluklu olabilmektedir.

Absürd felsefesinin mimarı Albert Camus “Sisifos Söyleni” eserinde şöyle der: “Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı çarşamba perşembe cuma cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün 'neden?' yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. İşte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır. Onu uyandırır, gerisine yol açar. Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır. Uyanışın ardından da sonuç gelir zamanla; intihar ya da iyileşme. Tek başına ele alınınca, bıkkınlıkta tiksindirici bir şey vardır. Burada, iyi bir şey olduğu sonucunu çıkarmam gerekiyor. Çünkü her şey bilinçle başlar, her şey ancak onunla bir değer taşıyabilir. Bu saptamaların hiç de yeni bir yanı yok. Ama açık olmaları önemli; bir zaman için uyumsuzun kaynaklarında ufak bir inceleme için yeterlidir bu kadarı. Basit kaygı her şeyin başlangıcındadır.

Konfor alanımızın içinde kalmayı seçtiğimiz sürece bir şeyleri sorgulama ihtiyacı duymayız ve kaygı - o herkesin ölesiye kaçınmaya çalıştığı şey - aslında bizi harekete geçirecek çok önemli bir katalizördür. Önemli olan o kaygı ile ne yapacağımız, onu nasıl tanıyacağımız, bize ne anlatmak istediğini anlayacağımız bir noktaya gelebilmektir. Evrimsel anlamda da kaygı bizi hayatta tutmaya yarayan en önemli duygudur; hala bir şeyler için kaygı duyabiliyorsak, canlılığımızı koruma arzusu duyuyoruz demektir. Anksiyete bozuklukları vb. durumlar yaşıyorsak bunların içinde kalalım demek değildir bu; böyle durumlarda o kaygı ile ne yapacağımızı bilememekten ötürü semptom geliştiriyoruz demektir.

Voltaire “Candide” adlı eserinde Leibniz’in “yaşadığımız bu dünya olabilecek dünyaların en iyisidir” yargısını kara mizahi bir açıdan eleştirir. Candide bu düşünceden hareketle dünyanın ne kadar harika bir yer olduğunu kendisine kanıtlamak için uğraşır ancak başına gelen türlü felaketler sonucu inancı sarsılır. Sonrasında onu, her şeye rağmen, hayatın yaşanmaya değer olduğu fikrine götürecek olan basit ama muhteşem sözlerin sahibi ise Türk bir çiftçidir: “bahçemizi ekip biçmeliyiz.”

Gerçek olan şu ki, sana gül bahçesi vadedemem ben; senden başka kimse sana bu bahçeyi vadedemez. Gül bahçesine ancak bahçeni kendin ekersen sahip olabilirsin. Gül istemiyorsan başka çiçekler ekersin belki. Önemli olan o bahçeyi sürekli ekmektir ve kendi bahçeni ancak sen canlandırabilirsin. Kusursuz bir gül bahçesindeki güller bile solar, sonra tekrar açar, bazen istediğimiz kadar yağmur yağar bazen uzun bir süre kuraklık çeker, bazen istemediğimiz otlar biter, kargalar dadanır bahçeye. Ama sen bunlara rağmen bahçenle, bahçendeki çiçeklerle ilgilenmeyi bırakmayarak geçirdiğin sürece günlerini, bazen tek bir gül bile kalsa o bahçede, yine de o bahçe yaşamaya devam eder, canlı kalır.

İnsan hayatı böyle bir şey işte, inişlerle çıkışlarla dolu, belirsizlikler dört bir yanımızı sarmış, her ne kadar bizi korkutsa da belirsizlik, bir yandan da hayatı çekici kılan en önemli şey aslında. Yapacağımız her şey önceden belli olsaydı hayat ne kadar da sıkıcı olurdu! Kaygı insan olmanın bir parçası ve onu söküp atamayız; bastırırız veya işlevsiz semptomlara dönüştürürüz en fazla; ama
yok edemeyiz. Yok olduğu durumda, kaygı duymadığımız bir durumda umut da olmaz ve yaşamak için bir anlam bulamayız hayatta. Bizi hayatta tutmaya yarayan kaygının çağımızda canavarlaştırılması gerçekten çok acı. Keşke onu yok etmeye çalışmaya harcanan çaba yerine, yakıt olarak nasıl kullanabileceğimizi, kaygımız ile sağlıklı bir ilişki nasıl kurabileceğimizi keşfetmeye çaba harcasak. Gözlerinizi kendinize çevirmeniz, konfor alanınızın dışına çıkalbilmeniz ve bahçenizi ekmeye başlama cesaretini gösterebilmeniz dileğiyle. “Dolanma, bahçeni ek!”

Resim: Alan Parry - Garden Ballet II (2016)