Kadınların İş Durumuna Göre Depresyon Düzeyleri Arasındaki Farkın Karşılaştırılması
Depresyon günümüzde pek çok insanı etkileyen önemli bir psikolojik bozukluktur. Bu hastalığın tarihçesi ise oldukça eski zamanlara kadar uzanmaktadır. Antik Yunan’da önemli bir tıp adamı olan Hipokrat, o dönem için ilerici sayılabilecek bir fikirle, insana ait davranışların beyin tarafından kontrol edildiğini öne sürmüştür. Hipokrat’a göre siyah safradaki aşırılık melankoliye sebep olmaktadır (Tuna & Öncül Demir, 2020, s. 10). Burada melankoliden kastın depresyon ve depresif tavırlar olduğu bilinmektedir. MS 170’li yıllarda yaşamış bir diğer tıp adamı olan Bergamalı Galen de depresyonu ‘melankoli’ olarak tanımlamış ve melankolinin belirtileri olarak da korku, diğer insanlardan nefret etme, kişinin hayatından memnun olmamasını sıralamıştır (Kafes, 2021). Galen bunlara ek olarak çevresel ve genetik faktörler üzerinde de durmuştur (Kafes, 2021). Galen’in yanı sıra dünyaca ünlü tıp hekimi İbn-i Sina ise melankoliyi tanımlarken siyah safradaki dengesizliğin düşünce yapısını değiştirdiğini ileri sürmüştür (Tuna & Öncül Demir, 2020, s. 14)
Depresyon ve diğer ruhsal hastalıkların şeytan işi olarak görüldüğü Orta Çağ’da ne yazık ki psikoloji bilimi adına herhangi bir ilerleme kaydedilememiş, aksine cadı avları ve işkence uygulamalarıyla birlikte hem psikoloji hem de insanlık adına oldukça yanlış uygulamalar yapılmıştır. Bu dönemin ardından 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde tarih sahnesine Emil Kraepelin çıkmaktadır. Kraepelin, psikoloji bilimine önemli katkıları olan bir bilim insanıdır. Kendisi psikolojik problemleri ele alırken özellikle biyolojik sebepler üzerinde durmuştur. Kraepelin, melankoliyi depresyonun bir semptomu olarak tanımlamıştır (Kafes, 2021). Bu tanım, depresyonun bilinen tanımına oldukça yakın bir tanımla olmuştur (Kafes, 2021). Kraepelin’e göre depresyonda ana patoloji duygudurumda çökkünlük ve fiziksel, zihinsel süreçlerde yavaşlamadır (Kafes, 2021). Ancak Kraepelin’in depresyon tanımında kadınlar için menopoz sonrası, erkekler için ise geç erişkinlik dönemi başlangıç olarak alınmıştır (Kafes, 2021).
21. yüzyıla gelindiğinde teknolojik gelişmelerle birlikte McLennan, Brodie, Shor, Alec Coppen gibi bilim insanlarının çalışmalarıyla monoaminler hakkındaki bilgilerin artmasıyla beraber depresyonda varsayımlardan öte fizyolojik temellere dayanan modellere geçiş yapılmıştır (Kafes, 2021). Ayrıca psikoloji biliminde gelişen psikanalitik, davranışçı ve bilişsel bakış açıları da depresyon tanımına zenginlik katmıştır (Yetkin ve Özgen’den aktaran Kafes, 2021). Günümüzde ise depresyon başta olmak üzere çoğu psikolojik bozukluğa biyo-psiko-sosyal model çerçevesinde yaklaşılmaktadır.
Depresyonun belirtileri her bireyde farklı olmakla birlikte genellikle mutsuz ruh hali, önceden sevilen aktivitelere karşı ilginin ve isteğin azalması ve düşük benlik değeri ile karakterize bir bozukluktur. Konsantrasyon azlığı, özgüven azalması, suçluluk duyguları, karamsarlık, kendine zarar verme ya da öz kıyım düşünceleri, uyku düzeninde bozulma, kendini değersiz hissetme, iştah değişiklikleri ve libido azalması da sık görülen diğer belirtilerdendir (Karamustafalıoğlu & Yumrukçal, 2011). Bunların haricinde somatik belirtiler de zaman zaman görülebilmektedir. Depresif duyguduruma, vücudun çeşitli yerlerinde hissedilebilen ağrı ve acılar da eşlik edebilmektedir (Tuna & Öncül Demir, 2020, s. 104). Bütün bu belirtiler sebebiyle kişinin gündelik hayattaki sosyal ve mesleki işlevleri bozulur.
Bir kişiye depresyon tanısı konulabilmesi için DSM-5’e göre yukarıda bahsedilen belirtiler en az iki hafta boyunca ve günün büyük bir kısmında sürmelidir (Tuna & Öncül Demir, 2020, s. 104). Üzgün ve depresif duygudurum ve ilgi-istekte belirgin azalma belirtilerinin de en az bir tanesinin tanı koyabilmek için mutlaka olması gerekmektedir (Tuna & Öncül Demir, 2020, s. 104). Depresyon ataklarının şiddeti kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Depresyon tanısının konulması ve düzeyinin belirlenmesinde kan tahlilleri, Beyin Haritalaması (Kantitatif EEG), Beyin Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) teknikleri ve bazı psikolojik testler kullanılabilmektedir (Tuncer & Dikmen, 2019). Depresyonun şiddetini belirleyen en önemli faktörler olarak semptomların sayısı, tipi ve yoğunluğundan bahsedilebilir (Karamustafalıoğlu & Yumrukçal, 2011). Depresyon, kişilerin gündelik işlevlerinin bozulmasına, ruhsal veyahut fiziksel olarak ağrı-acı duymalarına ve sosyal hayatlarında çeşitli sorunlar yaşamalarına sebep olabilen bir bozukluktur. Toplum tarafından yanlış bilinen bir durum olarak depresyondaki bireyler, kendi istekleriyle bu belirtilerden kurtulamazlar.
Depresyon, dünya başta olmak üzere Türkiye’de de en sık görülen psikolojik bozukluklar arasında yer almaktadır. Türkiye’de yapılan bir çalışmaya göre, depresif bozuklukların yaygınlığı diğer bozukluklara göre daha fazladır (Küey, Üstün, & Güleç, 1987). Bu çalışmayı destekler nitelikte bir diğer bilgi de depresif nitelikteki belirtilerin toplumdaki oranı da %13-20 arasında oldukça yüksek bir sayıdır (Küey, Üstün, & Güleç, 1987). Bu araştırmada, çalışan ve çalışmayan kadınlarda neden diğer psikolojik bozukluklardan birinin değil de depresyonun incelendiği sorusunun temel cevabını, depresyonun toplumdaki yaygınlığının fazla olması oluşturmaktadır.
Depresyonun epidemiyolojisi hakkında yapılan çoğu araştırmada, kadınlarda majör depresif bozukluk ve süregiden depresyon bozukluğu görülme ihtimali daha fazla olduğu görülmektedir (Tuna & Öncül Demir, 2020, s. 108). Araştırmalara göre majör depresif bozukluğun yaşam boyu yaygınlık oranı erkeklerde %5-12, kadınlarda ise %10-25 (Yalvaç, 2012) olarak bulunmuştur. Depresyonunun genel olarak erken yaşlarda ortaya çıkabildiği gibi, oldukça geç yaşlarda da farklı sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Ancak, ergenlik dönemiyle birlikte kadınlarda depresyon görülme daha fazladır (Tuna & Öncül Demir, 2020, s. 110). Bu duruma sebep olan etmenler arasında gerek biyolojik gerekse de sosyal faktörlerden bahsedilebilmektedir. Ancak dünya başta olmak üzere toplumumuzda da kadınlara biçilen toplumsal cinsiyet rolleri, kadınların strese maruz kalma ihtimallerini ve düzeylerini hayli arttırabilmektedir. Kadına biçilen domestik roller dışında, kadının bir işte çalışıyor olması da stres yükünü arttıran temel etmenler arasında gösterilebilir. Özel yaşamlarındaki sorunlar, iki cinsiyet arasındaki ilişkide iş yükü ve eşitsizlikler kadınların depresyondan daha fazla etkilenmelerinde etkili olmaktadır. (Yalvaç, 2012). Buna ek olarak, literatürde adı ‘cam tavan sendromu’ olan ve kadınların iş hayatında karşılaştıkları engelleri (Lenk, 2019) açıklayan tanım, iş hayatına katılan kadınların karşısına büyük ve göz ardı edilemez bir stresör olarak çıkmaktadır.
Belirtilen bilgiler ve literatür taraması doğrultusunda araştırmanın amacı, çalışan ve çalışmayan kadınların depresyon düzeylerinin ortalamalarının karşılaştırılmasını sağlamaktır.
Hipotezlere göre;
H1) 30-45 yaş aralığında çalışan kadınlarda ölçülen ortalama depresyon düzeyi, çalışmayan kadınlarda ölçülen depresyon düzeyine göre daha fazladır.
H2) 30-45 yaş aralığında çalışmayan kadınlarda ölçülen ortalama depresyon düzeyi, çalışan kadınlarda ölçülen depresyon düzeyine göre daha fazladır.
H3) Çalışan ve çalışmayan kadınların depresyon düzeyi arasında herhangi bir farklılık yoktur.
Örneklem
Örneklemin 30-45 yaş aralığındaki kadınlardan oluşturulması ön görülmüştür. Bunun sebebi araştırmanın amacı olarak belirlenen konu dahilinde çalışan ve çalışmayan kavramının belirtilen yaş aralıkları için daha spesifik ve sürdürülebilir bir kavram olarak tanımlanmasıdır. Bunun haricinde, literatürle paralel olarak, depresif bozukluk 45 yaş öncesi grupta daha yüksek yaşam boyu yaygınlık göstermekle birlikte major depresif dönemin ortalama başlangıç yaşı sıklıkla 30-35 olarak bildirilmiştir (Rihmer ve Angst’ten aktaran Yalvaç, 2012).
Beck Depresyon Envanteri II’nin öğretmen ve öğretmen adaylarının üstünde Melih Dikmen tarafından yapılmış Türkçeye uyarlama, geçerlilik ve güvenirlik çalışması da belirlenen örneklemin yaşını destekleyici niteliktedir.
Katılımcıların erkeklerin dışlanarak kadınlardan oluşturulmasının sebebi ise birkaç maddede temellendirilebilir. Çalışan ve çalışmayan kadınlarda depresyon düzeylerinin ölçümü ve karşılaştırılması adına yapılacak olan çalışmayı bu psikolojik rahatsızlığın literatürde, kadınların yaşam boyu depresif bozukluk teşhisi alma oranlarının daha fazla olması yordamaktadır. Ayrıca, sosyal konumlarındaki güçsüzlük, kadınların yaşamlarında önemli konularda kontrolü ellerinde daha az tutmalarına ve olumsuz olaylarla daha sık karşılaşmalarına neden olmaktadır (Yalvaç, 2012).
Bunlar baz alındığında demografik bilgi formu aracılığıyla örneklem kadınlardan oluşacak olup örneklem grubuna erkek katılımcı dahil edilmeyecektir. Katılımcıların cinsiyetleri karıştırıcı etkiyi önlemek adına sadece kadın katılımcılar örneklem grubuna atanacaktır. Kontrol değişkeni olarak ise ergenlik dönemiyle genç yetişkinlik arasında kadınların depresyon düzeylerinde anlamlı bir farklılık olabileceği göz önünde bulundurularak yine demografik bilgi formundan toplanan bilgiler aracılığıyla kadınların yaş aralığı da sabit tutulacaktır.
İşlem
Bu çalışma online bir anket platformu üzerinden uygulanacaktır. Katılımcıların öncelikle demografik bilgi formu doldurması beklenmektedir. 30-45 yaş aralığındaki çalışan (full time ya da part time) ve çalışmayan (ev hanımı) kadınlar ankette Beck Anksiyete ölçeğiyle değerlendirileceklerdir. Katılım sağlayan kadınların ölçeğin puanlama durumuna göre verdikleri cevaplar üzerinden puanlarla değerlendirme sağlanacaktır. Anketin tamamlanması için belirli bir süre verilmemiş olmakla beraber; anketin tamamlanma süresi ortalama 35 dakikadır. Katılımcılara araştırmaya katılmadan önce bilgilendirilmiş onam formu verilecektir. Değerlendirme SPSS üzerinden çalışan kadınlar (part time ya da full time) ve çalışmayan kadınlar (ev hanımı) ayrımı yapılarak bağımsız iki örneklem t-test yöntemi kullanılmasıyla sonuçlandırılacaktır.
Veri Toplama Araçları
Araştırmada ilk aşamasında kadınların yaşlarını ve iş durumunu belirlemek için Demografik Bilgi Formu verilecek olup sonrasında örneklem grubu oluşturulacak ve katılımcıların depresyon düzeylerini belirlemek adına Beck Depresyon Ölçeği kullanılacaktır.
Demografik Bilgi Formu: Yaş, cinsiyet, eğitim durumu,iş durumu, meslek, gelir düzeyi, medeni durum, kronik rahatsızlık, ilaç kullanımı gibi çalışmada etkili olabilecek faktörleri değerlendirmek ve belirlemek amacıyla çalışmaya başlamadan önce katılımcılara dağıtılacaktır. Sonuçları doğrultusunda örneklem grubunun oluşmasıyla araştırma sürdürülecektir. Formun araştırma için önemi katılımcıların yaş aralığını ve iş durumunu tespit edebilmektir.
Beck Depresyon Ölçeği (BDE-II): Beck, Steer ve Brown tarafından 1996 yılında geliştirilmiş olan 21 maddelik ölçeğin ülkemizde Melih Dikmen tarafından Türkçeye uyarlanarak 208 öğretmen adayı üzerinde güvenirlik ve geçerlilik çalışması yapılmıştır.
Dil eşdeğerliği ile ilgili bulgular incelendiğinde İngilizce ve Türkçe formlar arasındaki madde korelasyon katsayılarının .83 ila .96 arasında değiştiği belirlenmiştir. Ölçeklerin toplamına ilişkin korelasyon katsayısının .92 olduğu tespit edilmiştir. Beck, Steer ve Brown (1996) envanterin güvenirlik ve geçerlik çalışmasında envanterin tamamı açısından Cronbach Alpha katsayısının .92 olduğunu tespit etmiştir. Bu doğrultuda ölçeğin dil eşdeğerliğinin sağlandığı söylenebilir. (Dikmen, 2020)
Beck depresyon ölçeği kadınların depresyon belirtilerini ve düzeylerini teşhis edecektir. Ölçek 21 maddeden oluşmakta olup katılımcıların son 1 haftasını baz alarak yöneltilen maddelere verdikleri 0 ile 3 arasında değişen puanlarla değerlendirme yapmalarını istemektedir. Ölçekten alınacak toplum puan değerlerine göre 0-13 minimum, 14-19 hafif, 20-28 orta ve 29-63 şiddetli depresyonu işaret etmektedir. Yapılan faktör analizinin sonuçlarına göre envanter 7 bileşenli (boyutlu) yapıdan oluşmaktadır. Madde 4 (Herşeyden eskisi kadar zevk alıyorum.), madde 1 (Üzgün ve sıkıntılı değilim.), madde 10 (Her zaman olduğumdan daha canı sıkkın ve sinirli değilim.), madde 16 ve madde 9 ilk alt boyut olan huzursuz ve mutsuz hissteme alt boyutunu ; madde 21 (Cezalandırılması gereken şeyler yaptığımı sanmıyorum.) , madde 7 (Başkalarından daha kötü olduğumu sanmıyorum.) , madde 13 (Her zamankinden farklı göründüğümü sanmıyorum.) ve madde 6 ikinci alt boyut suçluluk hissi alt boyutunu; madde 14 (Eskisi kadar iyi iş güç yapabiliyorum.), madde 3 (Kendimi başarısız biri olarak görmüyorum.) üçüncü alt boyut olan başarızlık hissi alt boyutunu; madde 19 (Sağlığımla ilgili kaygılarım yok.) , madde 8 (Kendimi öldürmek gibi düşüncülerim yok.) , madde 5 (Kendimi herhangi bir biçimde suçlu hissetmiyorum.) dördüncü alt boyut olan intihar eğilimi ve karmaşık duygular alt boyutunda; madde 18(Son zamanlarda zayıflamadım.) ve madde 17 (İştahım her zamanki gibi.) beşinci alt boyut olan iştah ve kilo kaybı alt boyutunda; madde 2 (Gelecek hakkında umutsuz ve karamsar değilim.), madde 11 (Başkalarıyla görüşme, konuşma isteğimi kaybetmedim.) madde 12 (Karar verirken eskisinden fazla güçlük çekmiyorum.) altıncı alt boyutta yaşam tatmini alt boyutunda ve son olarak ölçeğin yedinci alt boyutunu madde 15 (Uykum her zamanki gibi) ve madde 20 (Cezalandırılması gereken şeyler yapıtığımı sanmıyorum.) oluşturmaktadır. Faktör analizi sonucunda Türkçe’ye de uyarlanması yapılmış Beck Depresyon Ölçeği için herhangi bir maddede değişim ya da çıkarılma söz konusu değildir. Ölçeğin geçerlilik ve güvenirliğine dair yapılan çalışmalar sonucunda ise depresyon belirtilerinin ve düzeylerinin teşhis edilmesinde güvenilir ve geçerli bir ölçme aracı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Kaynakça
Kafes, A. Y. (2021). Depresyon ve Anksiyete Bozuklukları Üzerine Bir Bakış. Humanistic Perspective, 3(1), 189-194.
Karamustafalıoğlu, O., & Yumrukçal, H. (2011). Depresyon ve anksiyete bozuklukları. Şişli Etfal Hastanesi Tıp Bülteni, 45(2), 65-74.
Kaya, B. (2007). Depresyon: Sosyo-ekonomik ve Kültürel Pencereden Bakış. Klinik Psikiyatri, 10(Ek 6), 11-20.
Küey, L., Üstün, T., & Güleç, C. (1987). Türkiye'de Ruhsal Bozukluklar Epidemiyolojisi Araştırmaları Uzerine Bir Gözden Geçirme Çalışması. Toplum Hekim, 44, 16-30.
Lenk, F. (2019). Çalışan ve Çalışmayan Kadınların Tükenmişlik Düzeylerinin Karşılaştırılması. İstanbul.
Özdel, L., Bostancı, M., Özdel, O., & K. Oğuzhanoğlu, N. (2002). Üniversite öğrencilerinde depresif belirtiler ve sosyodemografik özelliklerle ilişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 3, 155-161.
Tuna, E., & Öncül Demir, Ö. (Dü). (2020). DSM-5'e Göre Anormal Psikoloji. Ankara: Nobel Yayıncılık .
Tuncer, M., & Dikmen, M. (2019). Burns depresyon ölçeği Türkçe formunun geçerlik ve güvenirlik çalışması. Journal of Social And Humanities Sciences Research (JSHSR), 6, 2848-2857.
Türkçapar, H. (2004). Anksiyete Bozukluðu ve Depresyonun Tanısal İlişkileri. Klinik Psikiyatri, Ek 4 , 12-16.
Yalvaç, H. (2012). Depresyonun Epidemiyolojisi. Türkiye Klinikleri, 5(7-13).