Ülkemize baktığımızda hala toplumun geniş kesimlerinde varlığını sürdüren ve giderek artan baskıcı gelenekler ve
eğitimsizlik nedeniyle sağlıklı beslenme bilinci alamayan kadın, hem kendisi,hem çocuğu için hastalık riskleri
oluşturarak yaşıyor.Ruh ve bedenen sağlıksız kadın, sağlıksız nesiller VE SAĞLIKSIZ TOPLUM DEMEKTİR
demektir.
Türkiye Nüfus Sağlık Araştırmasına göre anne ölüm oranının 1998’de yüz bin canlı doğumda 49,2, bebek ölüm
hızının bin canlı doğumda 43 olduğunu, 2003’de yapılan göre ise bebek ölüm hızının binde 28,7’ye düştüğü
belirtiliyor. Kadınlarımız, çocuk doğurmak ve anne olmak gibi önemli sorumlulukla karşılaşmaya aday kişi olarak
yaşamın her döneminde sağlıklı beslenme anlayışını yaşamı boyunca sürdürmesi gerekiyor. Kendi sağlıkları,
çocuklarının sağlığı ve dolayısıyla toplum sağlığı için sağlıklı ve dengeli beslenme bilgilerini edinmek ve
yaşamlarına geçirmek zorundadırlar.
Beslenme,insanın büyüme, gelişme, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan besin öğelerini
yeterli miktarlarda alıp vücudunda kullanmasıdır. Bu öğelerin herhangi biri alınmadığında veya gereğinden az yada
çok alındığında,büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Ancak
beslenmenin fizyolojik olduğu kadar sosyolojik ve psikolojik bir olay olduğu da unutulmamalıdır .Ailenin ve toplumun
sağlıklı yaşaması ve ekonomik yönden gelişmesi, onu oluşturan bireylerin başta da ailedeki kadının sağlıklı
olmasına bağlıdır. Sağlıklı kadın çalışma gücüne sahiptir. Aileye, topluma ekonomik yönden katkıda bulunur. Aile ve
toplumda hasta, güçsüz ve verimsiz kadın sayısının artması, üretimi azaltır, verimliliği düşürür ve sağlık
harcamalarıyla ölüm hızlarını artırır. Örneğin 5yaş altı ölüm hızlarının İtalya’da binde 4, Yunanistan, Fransa ve
Almanya’da binde 5, İrlanda’da binde 9, Letonya’da binde 13, Sırbistan-Karadağ’da binde 14, Bulgaristan’da
binde15, Romanya’da binde 20 (Türkiye’de bu oran hala binde 37 )olarak gerçekleşiyor. Yüz bin canlı doğumda
anne ölüm oranları İrlanda’da 4, İtalya, Finlandiya, İspanya’da 5, Almanya’da9, Yunanistan’da 10, Fransa’da 17
iken Türkiye’de ise 49.2oluyor.
Maalesef birçok büyüme çağındaki genç kızın medyadaki yazıların da etkisinde kalarak ince kalmak arzusuyla
sağlıklarına ve gelecek nesillere de zarar verecek şekilde aç kaldıklarını biliyoruz. Oysa insanın-kadının sağlıklı
büyümesi ve gelişmesi, vücudun verimli çalışması, dış etkenlere ve hastalıklara karşı dirençli olabilmesi, kısaca ruh
ve bedenen sağlıklı olabilmesi için, hayat boyu arzu edilen ağırlıkta kalabilmesi için hergün, belirlenen 40 çeşit
besin maddesini düzenli alması gerekiyor.
Bu 40 çeşit besinin herhangi biri sürekli alınmadığında veya gereğinden az yada çok alındığında, büyüme ve
gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Ancak beslenmenin fizyolojik
olduğu kadar sosyolojik ve psikolojik bir olay olduğu da unutulmamalıdır.
Yetersiz beslenmenin hüküm sürdüğü toplumlarda sosyal düzensizlikler olağan
şeylerdir.Yetersiz ve dengesiz beslenme, insanın çalışma, planlama ve yaratma yeteneğini düşürür. Ekonomik
bakımdan gelişmiş olmanın ilk şartı insan gücünü, üretimi artırmak için kullanabilmektir.Yetersiz ve dengesiz
beslenme yüzünden zihnen ve bedenen iyi gelişmemiş,yorgun, isteksiz ve hasta bireyler toplum için bir güç ve
kuvvet değil, bir yüktür.
Bir toplumdaki bireylerin yeterli ve dengeli beslenip beslenmediklerine sadece dış görünüşüne bakarak hüküm
vermek doğru değildir. Toplumdaki bireylerin gerçek beslenme durumları bilimsel yöntemlerle tesbit edilmektedir.
Yapılan çeşitli araştırmalar toplumumuzun önemli bir kısmının dengesiz beslenmekte olduğunu ortaya koymaktadır.
Dengesiz beslenmenin etkilediği grupların başında ise gelişmekte olan çocuklar, gençler, gebe ve emzikli anneler
ile doğurganlık çağındaki kadınlar gelmektedir.
Toplumda beslenme yetersizliği sorunlarının oluşmasındaki nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1.Besin üretimi, dağılımı ve teknolojisindeki yetersizlik ve düzensizlikler. Bu durum
toplumdaki bireylere yetecek kadar besin bulunmayışı demektir.
2.Satın alma gücünün yetersizliği,
3.Eğitim eksikliği,beslenme bilgisinin yetersizliği-kültürel-sosyal faktörler
4.Çevre koşullarının sağlık kurallarına uygun olmayışı,
Yetersiz ve dengesiz beslenmenin nedenleri araştırıldığında beslenme bilgisinden yoksunluğun diğer faktörler
kadar önem taşıdığı görülmektedir. Bu bakımdan yetersiz ve dengesiz beslenmenin önlenmesinde beslenme
eğitimi her yaş için önemli olmakla birlikte toplumu yetiştiren kadın için büyük önem taşımaktadır.
İçinde bulunduğumuz mevsimden başlayarak yaz aylarına doğru, yukarıda sözü edilen bilgilerden bihaber olan
kadınlarımızın çoğu, estetik kaygılarla hareket etmektedir. Sözüm ona mevsimlik olarak hızlı bir şekilde kilo vermek
için uyguladıkları antibilimsel sözde zayıflama diyetleri ile metabolizmalarını bozduklarını ve sağlıklarını riske
attıklarını ya bilmiyorlar ya da görmezden geliyorlar. Buda onların sağlığının temelli bozulmasına yol açıyor.Sağlığın
temeli ise yüzyılar öncesinde Hipokrat tarafından belirtildiği gibi yeterli ve dengeli beslenmedir.
Toplumumuzu incelediğimizde gebe ve emzikli kadınlarımızın % 50'sinin anemik olduğunu görebiliriz. Annede
anemi; bebekte büyüme geriliğine, düşük doğum ağırlığına, anne ve bebek ölümlerine yol açıyor.Folat/ folikasit
yetersizliğine bağlı olarak gelişen nöral tüp defekti prevalansı 10 bin doğumda 30.1’dir. Bu da 15–49 yaş grubu
kadınlar için önemli bir halk sağlığı sorunu olmayı sürdürüyor. Dengesiz beslenmeye bağlı
Reaktif Hipoglisemi ( Kan şekeri düşüklüğü ) ,Tip II Diabet, Hipertansiyon,Gut,Koroner kalp hastalığı,Lipidprofili
bozukluğu,Trigliserit yüksekliği, HDL azlığı, LDL yüksekliği, Nöropsikiatrik bozukluklar, Felçler,Konsantrasyon
eksikliği, Hiperaktivite, Hipoaktivite, Depresyon,Alzheimer hastalığı, Mültipl skleroz, Davranış bozuklukları,Baş
ağrısı, Mide-barsak hastalıkları, Mideasit artışı, Ülser, Hazımsızlık, Crohn hastalığı ,Ülseratif kolit, Apandisit,
Hemoroid, Besin alerjileri, Hepatomegali, Karaciğer yağlanması, Konstipasyon ( kabızlık ),Safra taşları, Alkolizm
,Artritler, Romatizmal hastalıklar, Astım, Anfizem, Böbrek taşları,Varisler, Ekzema, Katarakt, Miyopi, Diş Çürükleri,
Diş eti hastalıkları, Erken Yaşlanma, Serbest radikal oluşması, Deri buruşuklukları,Kırışıklıklar, Kellik, Akne ( Sivilce
)oluşumu, Premenstürel sendrom ( adet öncesi sıkıntılar),Prematüre ( düşük ağırlıklı bebek) doğum , Polikistik over
(yumurtalık kistleri ) sendromu, Kadın infertilitesi ( kadında kısırlık ),şişmanlık ve buna bağlı kronik hastalıkların (
Kalp-damar hastalıkları,kanser, diyabet, osteoporoz vb. ) görülme sıklığı artıyor.
Örneğin;3 kadınımızdan biri osteoporoz (kemik erimesi) hastalığına yakalanıyor. Kadınlarımızın, menopoz
sonrasında kalp damar hastalıklarına yakalanma oranının Avrupa' ilk sırada yer aldığı ve kadınlarımızın yarısının
şişman olduğu akılda tutulmalıdır. Sayılan tüm bu nedenler göz önünde bulundurulduğunda, özellikle kadınlarımızın
neden sağlıklı beslenme bilincine çok erken yaşlardan itibaren erişmeleri gerektiği daha net bir şekilde görülebilir.
Sağlıklı nesiller ve sağlıklı bir toplumun vazgeçilmezi olan kadınlarımızın, daha uygar, modern, başarılı, üretken,
mutlu olabildikleri-oldurabildikleri günler dileği ile...