İyiyim, bir şeyim yok, buna mı üzüleceğim gibi söylemlerle problemi ortadan kaldırmaya çalışmak o problemin sırtımızda yük olmasına neden olmaktan başka bir işe yaramamakta. Farkında olmadan kaçmaya çalışırken daha fazla yoruluyoruz. Gerçekle yüzleşmek ise daha eziyet.
Durup bir an bu yaşadığın şey seni üzdü, sen üzülebilirsin desek öncelikle kendimize merhamet göstermiş olacağız. Her zaman mutlu olamayız tıpkı her zaman güçlü de olamayacağımız gibi. Bazen düştüğümüzü, yaralandığımızı, darbe aldığımızı kabullenmek gerekir. Kabullenelim ki mevcut yaralarımızı görelim. Görelim ki iyileştirelim.
Şöyle düşünelim, kolunuzda bir yara oluştu. Ve siz o yaranın orada olmadığını söyleyerek yahut üstünü kapatmaya çalışarak sadece o anı kurtarmaya çalışıyorsunuzdur. O yarayı inkar da etseniz orada olmaya ve dokundukça acıtmaya devam edecektir. Oysa ki burada yaram var ve acıyor deseniz… Acımasını engellemek için o bölgeye daha özenli yaklaşırdınız değil mi? Ve üstelik iyileşmesi için merhem de sürerdiniz.
Tıpkı kolumuzda ki yara gibi bazı yaşam deneyimlerimiz bize acı verir. O acıdan kaçış yoktur. Yapmamız gereken yaşanan olayı inkar etmeden, hissettirdiği duyguları yok saymadan kabul etmektir. Belki kolumuzda iz kalabilir, yaşadığımız acı veren deneyimde iz bırakabilir. Fakat o deneyimle yüzleşmek ize rağmen o oradayken ama aynı zamanda acısı da yokken yaşama devam etmek anlamına gelir.
Çocukluğumuza dair olumsuz anılarımızdan, aile ilişkilerine, anne-baba ilişkilerinden yakın ilişkilerimize kadar bizi yaralayan ne varsa, şu an dokundukça acısını hissettiren hangi durumla karşı karşıyaysak dürüst olalım, kabullenelim, görelim ve doğru merhemi bulmak için arayışa geçelim.