İşte Bu Doktor İndir
  • İsmini oyuncu Keanu Reeves'den alan “Keanu-ing” ilişki trendi, kimsenin beklemediği; yakıştıramadığı biriyle ilişki yaşamak anlamına geliyor.   Keanu Reeves'i , muhteşem oyunculuğunun yanısıra, toplu taşıma araçlarında resimleri çekilen,  halktan kopmadan sürdürdüğü mütavazi yaşam tarzı  ve hüzünlü detaylar içeren hayat öyküsü ile tanıyoruz. Kendisinin bir süredir ilişki yaşadığı Alexandra Grant’la ilişkisi hakkındaki yorumlar çeşitlilik arz ediyor. Bir grup,  Grant’in estetiksiz  halini, beyazlaşmış  saçlarını, sadeliğini dünyanın en ünlü ve yakışıklı oyuncularından biri olan  Keanu Reeves’le birlikteliğine yakıştıramıyor.     Keanu Reeves ve Jennifer Syme’in 1999 yılında bir bebek sahibi  olması beklenirken, Syme’in düşük yaparak,  2 yıl sonra bir trafik kazasında  vefat etmesinin ardından, Reeves’in, Syme'nin tabutunu taşırken kameralara yansıyan ifadesi uzun süre akıllarda kalmıştı.     3 yaşındayken babası tarafından terk edilen, 4  farklı okula kayıt olarak, disleksi  hastalığıyla mücadele eden,  öğrenim hayatını diploma alamadan bitirmek zorunda kalan, 23 yaşındayken, en yakın arkadaşını  da yüksek dozda uyuşturucudan kaybeden Reeves, Jennifer Syme’in ve bebeklerinin kaybının ardından  ciddi ilişkilerden ve çocuk sahibi olmaktan uzak  duran bir portre çizmişti.   Bu sebeple, diğer bir grup ise, 2001 yılında birlikte olduğu Jennifer Syme’in hayatını kaybetmesinin ardından oldukça etkilenen ve uzun yıllar sonra ciddi bir ilişkiye başlayabilmiş olan Keanu Reeves adına mutlu oluyor.   Önceki yıllarda, Grant ‘Ode To Happiness’ ve ‘Shadows’ isimli kitapların resimlerini çizip, Reeves ise bu yayınlar için şiirler yazdığından , Grant ve Reeves birbirlerini en az 8 yıldır tanıyorlar.   Verdikleri pozlarda ise,  genel olarak mutlulukları göze çarpıyor.  Şiir yazabilecek hassasiyette olan, yardımseverlikleriyle ve beyefendiliğiyle dikkat çeken , kız kardeşi lösemi olduğu için, Matrix filmlerinden kazandığı ücretin %70’ini lösemi vakıflarına bağışlayan, Keanu Reeves gibi  nadide bir karakterin,  35 yıllık kariyerinde , aşk hayatını her zaman arka planda tuttuğunu da düşündüğümüz zaman, bu ilişkinin dikkat çekmesi normal görünüyor.       • “Keanu-ing” ismini yaşça kendisinden daha büyük görünen Alexandra Grant ile birlikte olduğu için Keanu Reeves'den alıyor. Bu yönüyle de oldukça cinsiyetçi bir ilişki trendi olduğunu söylemek mümkün…  *‘Şaşırtan eşleşme’ olarak adlandırdığımız; “Hiç yakıştıramadım onları, tam bir Keanu’ yaptı!” olarak da cümle içinde kullanabileceğimiz bu trend, özellikle bizimki gibi kalıpları, tabuları olan bir toplum için daha da geçerli bir rol oynuyor. İlişki yaşayan insanları sosyal statü, dış görünüş veya yaş gibi özelliklere göre yakıştırma ya da hiç yakıştırmama davranışı sizce ne kadar doğru?   Aşk ilişkilerinde tercihler geniş bir yelpazeye yayılabilir. Kişilerin ilişki yaşamayı düşünebilmeleri adına,   karşısındaki kişinin duygusal ya da kişisel özellikleri önemli değerlendirmeler arasındadır. Bunun yanında elbette fiziksel ya da statüsel detaylar da dikkate alınır.  Sosyal Statü,  yaş gibi kriterlerde 2 kişi arasında aşırı uçurum olmadığı sürece, öncelikle bakılması gereken nokta, bu ilişkinin gerçekten bir duygusal bağlama mı yoksa, bir çıkar ilişkisine mi dayanıp dayanmadığıdır.  (Zengin ve ileri yaşlı adam, genç ve güzel kadın gibi) . Çünkü bu her insanın, gelecek nesilleri de düşünerek sahip olması gereken diğerkamlık meziyeti bağlamında, insanlığa kötü bir örnek teşkil etmek olacaktır.     İlişki yaşanan kişi hakkında, çevrenin  negatif söylemleri ya da kendinden gizlediği şahsi fikirleri sebebiyle  biriktirilen  negatif düşünce paterni,  ilişkiye aşağılama,  tahammülün azalması, sarkastik şekilde dalga geçme gibi şekillerde yansıyabilir.     Zaman içinde, çevreden gelen eleştiriler, nitekim ilişkinin boyutunu da etkileyecektir. Eğer ilişkideki çevresel veya çevreden etkilenerek karşı taraftan yansıtılan eleştiri tutumu, kişiyi değersizleştiren, partneriyle statü, fizik vb noktalarda kıyaslamada süregelen bir hal almaya başlarsa, eşlerin birbirinin kişilik özelliklerine saldırması olarak algılanan bu ortamda, eleştirilen kişi takdir edildiği başka ortamlara dahil olma  ihtiyacı hissedebilir.     *Sırf sosyal çevresinden eleştiri alacağı için ilişkisini, sevgilisini saklayan kişileri bir uzman olarak siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu haklı bir davranış mı, aşılması gereken bir sorun mu?   Eleştiri aldığı için, ilişkisini çevresinden saklayan birey,  öncelikle kendi içinde bu ilişkiye sahip çıkmaya hazır değil demektir. Bu seçim ilişkide güvensizlik ve huzursuzluğu da beraberinde getirecektir. “ Baş yastığı kendisine eş değil”  şeklindeki,  çiftler arasındaki denksizliğe dem vuran sözdeki gibi, eğer objektif olarak değerlendirildiğinde, gerçekten çiftler arasında bir uyumsuzluk var ise, zaten zaman, bunu ortaya çıkaracaktır,   Burada kişilerin sahip oldukları değerlerde öncelikle,  inanç ve prensipler, bize çok uzun yıllar öncesinden, toplum olarak aktarıldığı için,  çevremizdeki her olaya da tepkilerimizde etkili olmaktadırlar.  Aynı şekilde, çevresi tepki vereceği için, ilişkisini çevresinden saklayan kişi , karşısındaki insanın  kendisini tutsak ve ilişkiye ait değilmiş gibi hissetmesine sebep olabilmektedir.     Çünkü, ait olma  ihtiyacı  kendisini kişide,  sevilme, çevresiyle iş birliği yapabilme,  ve paylaşma eğilimi şeklinde gösterdiği için, ilişki kurduğu bireyin çevresi tarafından  dışlanan kişi, bu gereksinimi karşılanamamış ve engellenmiş olduğundan çatışmalar ortaya çıkacaktır.   Diğer taraftan, insanlar, hayatlarında  kendi iradeleriyle değişiklik yapabilme özgürlüğüne sahip olmak istediklerinden, birey zaman zaman ait hissettiği toplumun kurallarına uymak istemeyebilir. Ancak kurallara uymama durumunda da zihinsel ve kişilerarası çatışmaların fazlalaşacağını da aklında bulundurmalı ve  özgür  karar verme gereksinimini giderirken,  başkalarının duygu ve düşüncelerini de dikkate almayı unutmamalıdır.     *Sevgilisinin statüsü, maddi durumu, kendisinden farklı özellikleri kendisine uygun olmadığı düşünüldüğü için; sosyal çevresi tarafından eleştiri alan bir kişi nasıl bir tavır takınmalı? Ayrıca partneriyle bu durumu konuşmalı mı?   Burada eleştiride bulunan kişilerim niyetleri önem  arz etmektedir. Eğer  yorumlar, gerçekten kişinin fayda sağlaması amacıyla, uzun vadede farklı bakış açılarını da değerlendirilmesi için yapılıyorsa  ve içinde kötü niyet barındırmıyorsa, değerlendirmek faydalı olacaktır.   Bu süreçte çiftin ilişkileriyle alakalı sahip oldukları düşüncelerde eğer olumlu olanlar ağırlıktaysa, bu pozitif tutum , ilişkileriyle alakalı daha iyimser bir bakış açısına sahip olmalarına,  gelecek hakkında ise  , nispeten olumlu beklentilere girmelerine destek olacaktır. Ancak bunun tam tersi olarak, eğer kendi içlerinde de, ilişkilerine dair fikirleri olumsuz ise, küçük problemler dahi  büyütülerek, durumları yanlış anlama meyli artacak,  gerçekleşen iletişim ise negatif değerlendirilmeye başlanacaktır.       Sosyal çevresi tarafından,  ilişkisi kendisine yakıştırılmadığı için eleştirilen kişi,  eğer bu ilişkiyi kendi içinde güçlü şekilde benimseyip, çevresine savunamıyorsa, ilişki yaşadığı kişi de,  kendi  kaygılarının ve üzüntüsünün ciddiye alınmadığını ve ilişkiyi korumak adına,  eşinin  üzerine düşen sorumluluğu almadığını düşünecektir.   Yetersiz görünen kişi,  zamanla partneriyle de ilişkiden çekilip, kendini kapatarak, basitçe partnerine cevap vermeyi bırakabilir.  Göz kontağını kesip, eşinin dediklerini önemsemiyormuş gibi bir tutum sergileyebilir.     *Peki, başkaları tarafından ‘yanına yakışmayan kişi’ olarak eleştiri alıp psikolojik yara alan kişi; bu durumla kendi içinde nasıl baş edebilir? Kişi öncelikle verdiği karara güveniyorsa, çıkar ilişkisi olarak değil, duygusal ve kişisel uyum açısından bu bağlılığa sahip olduğuna kanaat getiriyorsa,  bunun arkasında durmalıdır, ancak bu güveni edinmek için de hem duygusal hem de mantıksal bir süzgeçten objektif değerlendirme yapmaya çalışmak önemlidir.   Kişiler durum ve şartları saygı çerçevesinde  ve karşı tarafın izin verdiği ölçüde eleştirme (olumlu manada geliştirmeyi amaçlamasını  tercih ederiz) hakkına sahiptir.  Ancak bu eleştiriler, sınırları ve saygı çerçevesini aştığı zaman, karşı taraf kendisini  bir nevi mağdur ve kendisine değersiz davranılıyormuş, kendisine saldırılıyormuş gibi hissedeceğinden,  reddedilmiş ve incinmiş duygularıyla savunmaya geçecektir.  Zaman içinde, sürekli savunma pozisyonunda  olmanın verdiği yıpranmışlığa, anlaşılamama duygusu da eklenecektir.   Saldırı altındayken kendinizi savunmak istememiz doğal bir tepki olsa da, genelde o anda etkili bir sonuç vermeyecektir. Bu sebeple, alınganlığın, durumu objektif değerlendirmemize de engel olacağını düşünerek, o anda sakin kalmak,  çatışmanın alevlenmesine engel olacak, iletişimi daha da zedelenmemesini sağlayacaktır.   Fiziksel olarak kişiler birbirlerini beğenerek bir ilişkiye başladıklarında, bu tamamen onların kendi tercihi olmakla beraber, bireylerin inanç, eğitim, kültür, dünya görüşü, öncelikleri ve yaşam stillerinin uyumlu olmaması durumunda, genellikle bir süre sonra çatışmalar ortaya çıkabilmektedir.     Çünkü kişiler, genellikle de içsel olarak, çatışmadan uzak kalmak amacıyla,  kendi değer  ve yaşam sistemine yakın olan insanlarla beraber vakit geçirme eğilimindedirler.  Çatışmaların çözümlenmesi ise,  aslında tarafların kendi değerlerini değiştirmesi anlamına gelmemektedir. Genellikle bireylerin  durumu farklı açılardan değerlendirdiğini karşılıklı kabul etmesi,  çözüme ulaşma açısından ilk adımdır.   Ancak unutmamak gerekir ki, kişilerin ilişkide sahip oldukları ortak değerler arttıkça mutluluk düzeyleri de artmaktadır. Eğer taraflar inanç sistemlerindeki farklılıklar nedeniyle birbirlerini reddetmemeyi öğrenirlerse, sorunları çözmeleri kolaylaşacaktır       *Sadece kulaktan kulağa ya da arkadaş ortamında değil; sosyal medyada da özellikle ünlülerin ilişkisi hakkında zorbalığa varacak yorumlar yapıyoruz. Kişilerin birbirine yakışıp yakışmaması üzerinden yaptığımız bu linçten, dedikodudan ‘zevk alma durumu’ için ne söyleyebilirsiniz?   İnsan dilinin gelişimi, dedikodu kavramının ortaya çıkmasıyla aynı döneme rastlamaktadır. Birey dedikodu yaparak, çevresiyle bağ kurup, diğer gruplardan kendisini soyutlayarak, haklılığını kanıtladığını düşündüğü anda, kendisi için – güvenli ortam- yaratabildiğini düşünmektedir.   Kişilerin davranışlarının yargılanarak, olayların ve durumların iyi-kötü, doğru-yanlış şeklinde bu yolla ayırt edilmesi amacını taşıyan dedikodu mevhumu, aslında örneğin – ahlak dışı- olduğu düşünülen bir konu üzerindeyse, içinde,  verilecek tepkinin çoğaltılarak, kişilerin cezalandırılması amacını da barındırabilmektedir.   Ayrıca kişi kendi dünyasında sorunlar yaşıyor, yeterli yaşam aktivitelerinde bulunamıyor, hayat tatminini sağlayamıyor ise,  çevresiyle ilgilenmek, olumsuz bir davranış tarzı içinde değerlendirme yapmaktan kendini alamamak şeklinde cereyan eden davranışlara da sebep olabilmektedir.   Geliştirme ve iyi niyet amacı taşımayan amaçlarla yapılan, sınırları aşan yorumların, karşı tarafı yaralama ihtimali her zaman göz önünde bulundurularak, kontrollü değerlendirmeler yapmak önemlidir.     Aslında,  bu tarz durumlara, kavramsal çatışma  düzleminde bakılması, şahısların zihinlerinde sahip oldukları bilgi ile, bu bilgiye uymayan yeni  durumların öğrenilmesi sonucunda oluşan merakın,  bireyi  geliştirmeye ve daha fazla bilgi edinmeyle yeni deneyimlere sevk edeceği de göz önünde bulundurulmalıdır.  Her konuda olduğu gibi niyet ve üslup burada da 2 önemli kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.   Çatışmaların işlevsel bir biçimde çözülmesi için,  çatışmanın hangi kaynaktan oluştuğunu bilmek , analiz etmek fayda sağlayacaktır.   Yaşam içinde, herkesin farklı olayları, farklı algılama şekilleri bulunmakta olduğundan, herkes her konuda eleştiride bulunabilmektedir. Burada önemli olan nokta,  fikir ayrılıklarında tarafların, iletişimlerini ve beyanlarını, birbirlerinin sınırlarını ihlal etmeden, saygı çerçevesinde yönlendirebilmeleridir.   İlişki açısından, oluşabilecek soruların, ortaklaşa analiz edilmesi,  eleştirilerin derininde yatan sebeplerin tanımlanması, karar verilecek çözümlerin hayata geçirilmesi, işlevsel stratejiler kullanıldığında, kişiler açısından yapıcı ve kişilerin gelişimine katkı sağlayan, hayat işlevselliğini arttıran bir hal alabilecektir.   Paralel statülerin ilişkiye destek olması yanında, ruh uyumu, içsel yakınlık,  saygı,  çıkarsız sevgi, tolerans seviyelerinin benzerliği, aynı hayat amaçlarına odaklanmaları  gibi hususların da , ilişkiyi ayakta tutan temel taşlardan olduğu  unutulmamalıdır.               • İsmini oyuncu Keanu Reeves'den alan “Keanu-ing” ilişki trendi, kimsenin beklemediği; yakıştıramadığı biriyle ilişki yaşamak anlamına geliyor.   Keanu Reeves'i , muhteşem oyunculuğunun yanısıra, toplu taşıma araçlarında resimleri çekilen,  halktan kopmadan sürdürdüğü mütavazi yaşam tarzı  ve hüzünlü detaylar içeren hayat öyküsü ile tanıyoruz. Kendisinin bir süredir ilişki yaşadığı Alexandra Grant’la ilişkisi hakkındaki yorumlar çeşitlilik arz ediyor. Bir grup,  Grant’in estetiksiz  halini, beyazlaşmış  saçlarını, sadeliğini dünyanın en ünlü ve yakışıklı oyuncularından biri olan  Keanu Reeves’le birlikteliğine yakıştıramıyor.     Keanu Reeves ve Jennifer Syme’in 1999 yılında bir bebek sahibi  olması beklenirken, Syme’in düşük yaparak,  2 yıl sonra bir trafik kazasında  vefat etmesinin ardından, Reeves’in, Syme'nin tabutunu taşırken kameralara yansıyan ifadesi uzun süre akıllarda kalmıştı.     3 yaşındayken babası tarafından terk edilen, 4  farklı okula kayıt olarak, disleksi  hastalığıyla mücadele eden,  öğrenim hayatını diploma alamadan bitirmek zorunda kalan, 23 yaşındayken, en yakın arkadaşını  da yüksek dozda uyuşturucudan kaybeden Reeves, Jennifer Syme’in ve bebeklerinin kaybının ardından  ciddi ilişkilerden ve çocuk sahibi olmaktan uzak  duran bir portre çizmişti.   Bu sebeple, diğer bir grup ise, 2001 yılında birlikte olduğu Jennifer Syme’in hayatını kaybetmesinin ardından oldukça etkilenen ve uzun yıllar sonra ciddi bir ilişkiye başlayabilmiş olan Keanu Reeves adına mutlu oluyor.   Önceki yıllarda, Grant ‘Ode To Happiness’ ve ‘Shadows’ isimli kitapların resimlerini çizip, Reeves ise bu yayınlar için şiirler yazdığından , Grant ve Reeves birbirlerini en az 8 yıldır tanıyorlar.   Verdikleri pozlarda ise,  genel olarak mutlulukları göze çarpıyor.  Şiir yazabilecek hassasiyette olan, yardımseverlikleriyle ve beyefendiliğiyle dikkat çeken , kız kardeşi lösemi olduğu için, Matrix filmlerinden kazandığı ücretin %70’ini lösemi vakıflarına bağışlayan, Keanu Reeves gibi  nadide bir karakterin,  35 yıllık kariyerinde , aşk hayatını her zaman arka planda tuttuğunu da düşündüğümüz zaman, bu ilişkinin dikkat çekmesi normal görünüyor.       • “Keanu-ing” ismini yaşça kendisinden daha büyük görünen Alexandra Grant ile birlikte olduğu için Keanu Reeves'den alıyor. Bu yönüyle de oldukça cinsiyetçi bir ilişki trendi olduğunu söylemek mümkün…  *‘Şaşırtan eşleşme’ olarak adlandırdığımız; “Hiç yakıştıramadım onları, tam bir Keanu’ yaptı!” olarak da cümle içinde kullanabileceğimiz bu trend, özellikle bizimki gibi kalıpları, tabuları olan bir toplum için daha da geçerli bir rol oynuyor. İlişki yaşayan insanları sosyal statü, dış görünüş veya yaş gibi özelliklere göre yakıştırma ya da hiç yakıştırmama davranışı sizce ne kadar doğru?   Aşk ilişkilerinde tercihler geniş bir yelpazeye yayılabilir. Kişilerin ilişki yaşamayı düşünebilmeleri adına,   karşısındaki kişinin duygusal ya da kişisel özellikleri önemli değerlendirmeler arasındadır. Bunun yanında elbette fiziksel ya da statüsel detaylar da dikkate alınır.  Sosyal Statü,  yaş gibi kriterlerde 2 kişi arasında aşırı uçurum olmadığı sürece, öncelikle bakılması gereken nokta, bu ilişkinin gerçekten bir duygusal bağlama mı yoksa, bir çıkar ilişkisine mi dayanıp dayanmadığıdır.  (Zengin ve ileri yaşlı adam, genç ve güzel kadın gibi) . Çünkü bu her insanın, gelecek nesilleri de düşünerek sahip olması gereken diğerkamlık meziyeti bağlamında, insanlığa kötü bir örnek teşkil etmek olacaktır.     İlişki yaşanan kişi hakkında, çevrenin  negatif söylemleri ya da kendinden gizlediği şahsi fikirleri sebebiyle  biriktirilen  negatif düşünce paterni,  ilişkiye aşağılama,  tahammülün azalması, sarkastik şekilde dalga geçme gibi şekillerde yansıyabilir.     Zaman içinde, çevreden gelen eleştiriler, nitekim ilişkinin boyutunu da etkileyecektir. Eğer ilişkideki çevresel veya çevreden etkilenerek karşı taraftan yansıtılan eleştiri tutumu, kişiyi değersizleştiren, partneriyle statü, fizik vb noktalarda kıyaslamada süregelen bir hal almaya başlarsa, eşlerin birbirinin kişilik özelliklerine saldırması olarak algılanan bu ortamda, eleştirilen kişi takdir edildiği başka ortamlara dahil olma  ihtiyacı hissedebilir.     *Sırf sosyal çevresinden eleştiri alacağı için ilişkisini, sevgilisini saklayan kişileri bir uzman olarak siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu haklı bir davranış mı, aşılması gereken bir sorun mu?   Eleştiri aldığı için, ilişkisini çevresinden saklayan birey,  öncelikle kendi içinde bu ilişkiye sahip çıkmaya hazır değil demektir. Bu seçim ilişkide güvensizlik ve huzursuzluğu da beraberinde getirecektir. “ Baş yastığı kendisine eş değil”  şeklindeki,  çiftler arasındaki denksizliğe dem vuran sözdeki gibi, eğer objektif olarak değerlendirildiğinde, gerçekten çiftler arasında bir uyumsuzluk var ise, zaten zaman, bunu ortaya çıkaracaktır,   Burada kişilerin sahip oldukları değerlerde öncelikle,  inanç ve prensipler, bize çok uzun yıllar öncesinden, toplum olarak aktarıldığı için,  çevremizdeki her olaya da tepkilerimizde etkili olmaktadırlar.  Aynı şekilde, çevresi tepki vereceği için, ilişkisini çevresinden saklayan kişi , karşısındaki insanın  kendisini tutsak ve ilişkiye ait değilmiş gibi hissetmesine sebep olabilmektedir.     Çünkü, ait olma  ihtiyacı  kendisini kişide,  sevilme, çevresiyle iş birliği yapabilme,  ve paylaşma eğilimi şeklinde gösterdiği için, ilişki kurduğu bireyin çevresi tarafından  dışlanan kişi, bu gereksinimi karşılanamamış ve engellenmiş olduğundan çatışmalar ortaya çıkacaktır.   Diğer taraftan, insanlar, hayatlarında  kendi iradeleriyle değişiklik yapabilme özgürlüğüne sahip olmak istediklerinden, birey zaman zaman ait hissettiği toplumun kurallarına uymak istemeyebilir. Ancak kurallara uymama durumunda da zihinsel ve kişilerarası çatışmaların fazlalaşacağını da aklında bulundurmalı ve  özgür  karar verme gereksinimini giderirken,  başkalarının duygu ve düşüncelerini de dikkate almayı unutmamalıdır.     Kaynak: Çatışma Şeması (Schrumpf, Crawford, ve Bodine, 2007, s. 162) Schrumpf, F., Crawford, K. D., & Bodin, J. R. (2007). Okulda Çatışma Çözme ve Akran Arabuluculuk Program Rehberi. Akbalık GF, Uyarlama. Akbalık GF, Karaduman DB, Çevirenler. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.   *Sevgilisinin statüsü, maddi durumu, kendisinden farklı özellikleri kendisine uygun olmadığı düşünüldüğü için; sosyal çevresi tarafından eleştiri alan bir kişi nasıl bir tavır takınmalı? Ayrıca partneriyle bu durumu konuşmalı mı?   Burada eleştiride bulunan kişilerim niyetleri önem  arz etmektedir. Eğer  yorumlar, gerçekten kişinin fayda sağlaması amacıyla, uzun vadede farklı bakış açılarını da değerlendirilmesi için yapılıyorsa  ve içinde kötü niyet barındırmıyorsa, değerlendirmek faydalı olacaktır.   Bu süreçte çiftin ilişkileriyle alakalı sahip oldukları düşüncelerde eğer olumlu olanlar ağırlıktaysa, bu pozitif tutum , ilişkileriyle alakalı daha iyimser bir bakış açısına sahip olmalarına,  gelecek hakkında ise  , nispeten olumlu beklentilere girmelerine destek olacaktır. Ancak bunun tam tersi olarak, eğer kendi içlerinde de, ilişkilerine dair fikirleri olumsuz ise, küçük problemler dahi  büyütülerek, durumları yanlış anlama meyli artacak,  gerçekleşen iletişim ise negatif değerlendirilmeye başlanacaktır.       Sosyal çevresi tarafından,  ilişkisi kendisine yakıştırılmadığı için eleştirilen kişi,  eğer bu ilişkiyi kendi içinde güçlü şekilde benimseyip, çevresine savunamıyorsa, ilişki yaşadığı kişi de,  kendi  kaygılarının ve üzüntüsünün ciddiye alınmadığını ve ilişkiyi korumak adına,  eşinin  üzerine düşen sorumluluğu almadığını düşünecektir.   Yetersiz görünen kişi,  zamanla partneriyle de ilişkiden çekilip, kendini kapatarak, basitçe partnerine cevap vermeyi bırakabilir.  Göz kontağını kesip, eşinin dediklerini önemsemiyormuş gibi bir tutum sergileyebilir.     *Peki, başkaları tarafından ‘yanına yakışmayan kişi’ olarak eleştiri alıp psikolojik yara alan kişi; bu durumla kendi içinde nasıl baş edebilir? Kişi öncelikle verdiği karara güveniyorsa, çıkar ilişkisi olarak değil, duygusal ve kişisel uyum açısından bu bağlılığa sahip olduğuna kanaat getiriyorsa,  bunun arkasında durmalıdır, ancak bu güveni edinmek için de hem duygusal hem de mantıksal bir süzgeçten objektif değerlendirme yapmaya çalışmak önemlidir.   Kişiler durum ve şartları saygı çerçevesinde  ve karşı tarafın izin verdiği ölçüde eleştirme (olumlu manada geliştirmeyi amaçlamasını  tercih ederiz) hakkına sahiptir.  Ancak bu eleştiriler, sınırları ve saygı çerçevesini aştığı zaman, karşı taraf kendisini  bir nevi mağdur ve kendisine değersiz davranılıyormuş, kendisine saldırılıyormuş gibi hissedeceğinden,  reddedilmiş ve incinmiş duygularıyla savunmaya geçecektir.  Zaman içinde, sürekli savunma pozisyonunda  olmanın verdiği yıpranmışlığa, anlaşılamama duygusu da eklenecektir.   Saldırı altındayken kendinizi savunmak istememiz doğal bir tepki olsa da, genelde o anda etkili bir sonuç vermeyecektir. Bu sebeple, alınganlığın, durumu objektif değerlendirmemize de engel olacağını düşünerek, o anda sakin kalmak,  çatışmanın alevlenmesine engel olacak, iletişimi daha da zedelenmemesini sağlayacaktır.   Fiziksel olarak kişiler birbirlerini beğenerek bir ilişkiye başladıklarında, bu tamamen onların kendi tercihi olmakla beraber, bireylerin inanç, eğitim, kültür, dünya görüşü, öncelikleri ve yaşam stillerinin uyumlu olmaması durumunda, genellikle bir süre sonra çatışmalar ortaya çıkabilmektedir.     Çünkü kişiler, genellikle de içsel olarak, çatışmadan uzak kalmak amacıyla,  kendi değer  ve yaşam sistemine yakın olan insanlarla beraber vakit geçirme eğilimindedirler.  Çatışmaların çözümlenmesi ise,  aslında tarafların kendi değerlerini değiştirmesi anlamına gelmemektedir. Genellikle bireylerin  durumu farklı açılardan değerlendirdiğini karşılıklı kabul etmesi,  çözüme ulaşma açısından ilk adımdır.   Ancak unutmamak gerekir ki, kişilerin ilişkide sahip oldukları ortak değerler arttıkça mutluluk düzeyleri de artmaktadır. Eğer taraflar inanç sistemlerindeki farklılıklar nedeniyle birbirlerini reddetmemeyi öğrenirlerse, sorunları çözmeleri kolaylaşacaktır       *Sadece kulaktan kulağa ya da arkadaş ortamında değil; sosyal medyada da özellikle ünlülerin ilişkisi hakkında zorbalığa varacak yorumlar yapıyoruz. Kişilerin birbirine yakışıp yakışmaması üzerinden yaptığımız bu linçten, dedikodudan ‘zevk alma durumu’ için ne söyleyebilirsiniz?   İnsan dilinin gelişimi, dedikodu kavramının ortaya çıkmasıyla aynı döneme rastlamaktadır. Birey dedikodu yaparak, çevresiyle bağ kurup, diğer gruplardan kendisini soyutlayarak, haklılığını kanıtladığını düşündüğü anda, kendisi için – güvenli ortam- yaratabildiğini düşünmektedir.   Kişilerin davranışlarının yargılanarak, olayların ve durumların iyi-kötü, doğru-yanlış şeklinde bu yolla ayırt edilmesi amacını taşıyan dedikodu mevhumu, aslında örneğin – ahlak dışı- olduğu düşünülen bir konu üzerindeyse, içinde,  verilecek tepkinin çoğaltılarak, kişilerin cezalandırılması amacını da barındırabilmektedir.   Ayrıca kişi kendi dünyasında sorunlar yaşıyor, yeterli yaşam aktivitelerinde bulunamıyor, hayat tatminini sağlayamıyor ise,  çevresiyle ilgilenmek, olumsuz bir davranış tarzı içinde değerlendirme yapmaktan kendini alamamak şeklinde cereyan eden davranışlara da sebep olabilmektedir.   Geliştirme ve iyi niyet amacı taşımayan amaçlarla yapılan, sınırları aşan yorumların, karşı tarafı yaralama ihtimali her zaman göz önünde bulundurularak, kontrollü değerlendirmeler yapmak önemlidir.     Aslında,  bu tarz durumlara, kavramsal çatışma  düzleminde bakılması, şahısların zihinlerinde sahip oldukları bilgi ile, bu bilgiye uymayan yeni  durumların öğrenilmesi sonucunda oluşan merakın,  bireyi  geliştirmeye ve daha fazla bilgi edinmeyle yeni deneyimlere sevk edeceği de göz önünde bulundurulmalıdır.  Her konuda olduğu gibi niyet ve üslup burada da 2 önemli kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.   Çatışmaların işlevsel bir biçimde çözülmesi için,  çatışmanın hangi kaynaktan oluştuğunu bilmek , analiz etmek fayda sağlayacaktır.   Yaşam içinde, herkesin farklı olayları, farklı algılama şekilleri bulunmakta olduğundan, herkes her konuda eleştiride bulunabilmektedir. Burada önemli olan nokta,  fikir ayrılıklarında tarafların, iletişimlerini ve beyanlarını, birbirlerinin sınırlarını ihlal etmeden, saygı çerçevesinde yönlendirebilmeleridir.   İlişki açısından, oluşabilecek soruların, ortaklaşa analiz edilmesi,  eleştirilerin derininde yatan sebeplerin tanımlanması, karar verilecek çözümlerin hayata geçirilmesi, işlevsel stratejiler kullanıldığında, kişiler açısından yapıcı ve kişilerin gelişimine katkı sağlayan, hayat işlevselliğini arttıran bir hal alabilecektir.   Paralel statülerin ilişkiye destek olması yanında, ruh uyumu, içsel yakınlık,  saygı,  çıkarsız sevgi, tolerans seviyelerinin benzerliği, aynı hayat amaçlarına odaklanmaları  gibi hususların da , ilişkiyi ayakta tutan temel taşlardan olduğu  unutulmamalıdır.