İlişkileri ele aldığımızda bizi oraya çeken, bir kişiyi seçmemize sebep olan veya neyi çekici bulduğumuzu birkaç boyut üzerinden özetleyebiliriz: Benzerlik, zıtlık, ideal güzellik algısı, farklılık, tanıdıklık ve en önemlisi belki de yaramıza dokunurluk.
Benzerlikler: bir kişi ile olan benzer yönlerimiz (inançlarımız, sözlerimiz, dış görünüşümüz, hedeflerimiz, tutumlarımız vs.) bizi birbirimize çeker. Benzerlikler bir ortaklık sağlar ve uyumumuzu kolaylaştırır çoğunlukla. Bize tanıdık geldiği için de daha rahat ve güvende hissedebiliriz.
Zıtlıklar: aynı şekilde bir kişi ile zıt olan taraflarımız da birbirini çekebilir. Zıtlıkların birbirini tamamlama ve birbirinin görünürlüğünü arttırma gücü vardır neticede. Her şeyin zıttı ile var olduğu bile söylenebilir. Eksiğimizi tamamlamak isteriz. Tek taraf sıkıcı bile gelebilir. Hatta kendimizden bile sıkılabiliriz. Bizden farklı zıt olan bizim için çekici ve canlı gelebilir bu yüzden.
İdeal güzellik algısı: toplum ve medya tarafından oluşturulan ideal güzelliklere otomatik olarak çekilebilir ve onları seçebiliriz. Neticede herkesin beğendiği ve istediğinin bizimle veya bizde olması bizi de daha değerli hissettirebilir! Ayrıca bu ideale gerçekten inanmaya da başlarız çoğunlukla ve aynı şeyleri talep etmeye başlarız. Örneğin: “sarışın ve mavi gözlü” gibi bir güzellik algısı.
Farklılık: aynılar arasında farklı olan her zaman dikkatimizi çeker, gözümüze görünür ve farklı olanı yani az olana sahip olmak isteriz. Çünkü herkeste olmayan ben de varsa ben de daha özel sayılabilirim hissi bizi daha güçlü hissettirir. Herkesin sarışın olduğu yerde esmer, herkesin esmer olduğu yerde sarışın daha dikkat çekici olabilir.
Tanıdıklık: bazen de beynimiz ve kalbimiz bildiği limana koşar kapalı gözlerle. Çünkü biliyordur ve çok düşünmesine gerek yoktur. Zararlı ve zorlu da olsa tanıdık olan bizi çeker. Geçmişinde ve zihinsel şemalarında şiddet varsa şiddete; hüzün varsa hüzne; kaçış varsa kaçışa çekilmek ya da kendimizi orada bulmak gibi. Tam da şikayet ettiğimiz şeye niye gidelim ya da niye gidiyoruz dediğiniz duyar gibiyim. Haklısınız, bunu deriz zihnimizle; ancak kalbimizle de çekiliriz. Bildiğimiz yer orasıdır ve bu yüzden orası çeker.
Yaramıza dokunurluk: Bazen de hiçbir şey düşünmeden, farkına bile varmadan çekiliriz vakum gibi adeta. Şema kimyası der kimileri, kimileri de ilk görüşte aşk. Ben de yarana bulduğunu zannettiğin merhem derim. Yaralarımız var geçmişe dair, sorunlarımız ve sıkıntılarımız. Ve bunlar bir yerlerde yarım yamalak yamanmış ve sarılmıştır ya da kabuk bağlamıştır. Ancak altta yara kalmıştır ya da yara izi.
Yara izi bile hatırlatıcıdır çünkü bize yaralandığımız zamanı hatırlatır. Bu yüzden çekiliriz yaramıza merhem gördüğümüz ya da öyle algıladığımız şeylere. Yeniden temizlemek, onarmak ve düzenlemek için adeta. Bir fırsat daha yaratırız belki de kendimize. Uğraşır dururuz yaramızla ve merhem sandığımız şeyle/kişiyle. Bu yüzden çekiliriz ya da bize çekici gelir bir şey, birileri veya sadece biri…
Yaralarınıza merhem olarak bulduğunuzun gerçek merhem etkisi göstermesi ve yaranızı iyileştirmesi dileğiyle…
Not: Bu konuda daha detaylı okuma yapmak isteyenler için Ayala Malach Pines'in "Aşık Olmak" kitabı yararlı olur.