İşte Bu Doktor İndir

İç konuşmamız doğduğumuz andan, hatta annemizin rahmine düştüğümüz andan itibaren şekillenmeye başlar. Oradaki o ses, evvela bizim dışımızda biridir ve O'ndan gelen etkileri alırız. O’nunkini de oluşturan pekala başkalarıdır. Başka O’lardır. Her birimiz birinin kızı ya da oğlu olarak nefes almaya başlarız. Ve o kızı ya da oğlu olduğumuz kişiler için de bu böyle olmuştur, ve de bu böyle olagelmiştir. Kendimiz olmak meselesi, ve de kendimiz için olmak meselesi de ancak bunun farkında olduğumuz ölçüde gündemimize gelebilir.

O bir başkasını, ötekinin oradaki varlığını kabullenmediğimiz durumda o iç sesi salt kendi sesimiz olarak ele aldığımız bir yerde oluruz. Bu alan, neden saçma bulduğumuz halde geçmiş meselelerin örneğin tekrarlayan düşünceler ya da imgeler olarak kontrolsüzce aklımıza gelip durduğuna, neden ilişkilerimizde benzer döngülerin içinde olduğumuza cevap temin edemeyeceğimiz; çorak bir yerdir.

Orayı bereketlendirecek olan da, yine birinin oğlu ya da kızı olduğumuzu, sonrasında bir topluluğun ve nihayetinde bir toplumun unsuru olduğumuzu göz önüne almak ve hep göz önünde tutmakla olur.

Freud’un dediği gibi “Id her neredeyse, ego da orada olmalıdır.” Bir diğer deyişle, “O (öteki, başkası) her neredeyse, Ben de orada olmalıyım/olmalıdır.”

Şair A. Rimbaud ise, bunu Freud’dan daha da veciz ve doğrudan ifade etmiş ve şöyle demiştir:

“Ben, bir başkasıdır.”